Pazartesi, Aralık 23, 2024
spot_img

İyi Ve Haklı Olmak Yetmiyor

her geçen gün gelecek günlerin daha da zor olacağının işaretleriyle geliyor… artık biliyoruz, bugün yarından daha iyi, dünden kötü…

her geçen gün gelecek günlerin daha da zor olacağının işaretleriyle geliyor… artık biliyoruz, bugün yarından daha iyi, dünden kötü… bu yıl içinde Anadolu Fest (Eskişehir), Niyazi Koyuncu konseri (İstanbul), Apoles Lermi konseri (Denizli ve İstanbul), Ara Malikikian konseri (Ankara), Kozlu Müzik Festivali (Zonguldak), Munzur Kültür ve Doğa Festivali (Tunceli/ Dersim), Kazdağı Ekoloji Festivali (Balıkesir), Mirae’ni konserin (Ankara), ODTÜ Bahar Şenliği (Ankara), Zeytinli Rock Festivali (Balıkesir), Meryem Ana Panayırı (Çanakkale), Metin- Kemal Kahraman Konseri (Muş), Milyon Fest Fethiye (Muğla), Aynur Doğan Konseri (Kocaeli)… yasaklandı.

bugünkü AKP kadrolarını oluşturanların Refah Partisi dönemlerinden itibaren söylediklerini anımsamanızı, internetten taramanızı öneririm… üniversitelerde türbana özgürlük, yaşam biçimine saygı söylemiyle çıktıkları yolculukta bugün geldikleri yer seküler, laik olarak tarif ettikleri ve (rakip veya karşıt değil) tehdit olarak gördükleri sanatçıların, toplum kesimlerinin katıldığı, düzenlediği etkinlikleri yasaklamak… yasaklama gerekçesi de ya güvenlik, ya da dini ve milli değerlere aykırılık… AKP’nin çekirdek kadrosunun ve militan destekçilerinin adım adım bugünlerin altyapısını döşedikleri, döneme ve o dönemdeki güç dengelerine göre hesap yaptıkları biliniyordu…

AKP ve siyasal islam başka ülkelerdeki diğer benzerleri gibi çuvallamıştır. şu çok açık ki yıllarca eleştirdikleri, lanetledikleri eski rejimin kendilerine açtığı özgürlük alanı kadar bir özgürlük alanını bile çok görmektedir kendisinden olmayanlara… fırsat kolladığını, fırsat yarattığını gösteren en iyi örnekler yukarıda saydığım yasaklanan konser ve festivallerdir. çünkü bu festivaller yıllardır yapılmaktadır; yani AKP iktidarları döneminde de gerçekleşen bu festivaller ve konserleri yasaklanan sanatçılar geçen yıl, önceki yıl, 5-10 yıl önce neden milli güvenlik, dini ve milli değerlere aykırılık oluşturmuyordu da bu yıl güvenlik ve aykırılık sorunu oluşturmaya başladı…? dediğim gibi bu yasakları anlamak için geriye dönük olarak kim ne söylemiş, ne yapmış diye bakmak gerekiyor.

yıkım, sefalet (ya da adalet)

1999 depreminden sonraki dönemlerde yapılan tartışmalar, 30 yıl içinde yine büyük bir depremin yaşanacağı öngörüsüyle iktidarlar kentsel dönüşüm yaparak depreme hazırlıklı hale geleceğimizi vaat ettiler… fakat her kentsel dönüşüm rantsal dönüşüme, yandaş inşaat şirketlerine kaynak aktarımına dönüştü. yıkıldıktan ve geriye dönüş olanağı kalmayan bir zaman diliminde mahkemenin haksız bulduğu Sulukule’nin yıkımı ve orada yaşayan Roman (Çingene) yurttaşların sürülmesiyle sonuçlanan süreç son dönemlerde çok daha ağır biçimde sürüyor. Krizlıtepe (Üsküdar), Tozkoparan (Güngören), Fetihtepe (Okmeydanı), Elmalıkent- Hekimbaşı- Şahintepe- Tokatköy (Ümraniye) vb. yerlerde iktidar ne pahasına olursa olsun yıkım gerçekleştirmeye çalışıyor. bazı yerlerde evlerini terk etmeyen yurttaşları küstürmek, bıktırmak için elektrik, su, doğalgaz gibi en insani gereksinimleri keserek, kolluk gücünü kullanarak gerçekleştirmeye çalışıyor bu yıkımı… bu nedenle buralarda yaşayan mahalle halkı ‘yıkım var’, ‘zulüm var’ diye isyan ediyor aylardır…

2018 yılından bu yana ülkemizdeki tüm ücretlilerin alım gücü düştü. iktidar her ne kadar %’lik oranları sayıp ücretleri kaç kat artırdığını anlatmaya çalışsa da özellikle bu yıl bundan vazgeçip yoksullaşmayı kabul etmeye başladı… bu kabul edişi de dış güçlerin ekonomik saldırısına, iç güçlerin dolar ve altın almasına, stokçuluk yapanlara vd. bağlayarak sorumluluktan kaçmaya çalışıyor. 2022 ocak- mart döneminde gördüğümüz yoğun işçi eylemleri dalgası, önümüzde seçimlerin olması gibi nedenlerde 2022 temmuz ayında asgari ücreti yeniden yükseltmek zorunda kaldı ki buna rağmen alım gücü açısından 2021 yılının gerisindedir…

son günlerde işten çıkarılan Samsun’da Ballıca Sigara Fabrikası (British American Tobacco) işçilerinin eylemleri, özel sektör öğretmenlerinin ücretten sosyal haklara kadar taleplerini dile getirme çabalarına (30 ağustosta Ankara’da mitingleri var), İzmir BB evde bakım işçilerin, ETF işçilerinin, İstanbul BB’de kod:42 ile işten atılan işçilerin, Akkuyu Nüekleer Santral inşaatında hakları gasp edilen işçilerin, Çaycuma Nersoy Tekstil’de kötü çalışma koşullarının düzeltilmesi için örgütlenen işçilerin, Pulver Kimya’da direnen işçilerin, Uzel Makina’da gasp edilen hakları için yıllardır direnen işçilerin, Termokar işçilerinin, Boğaziçi Üniversitesi’nde kayyım rektöre karşı ve rektör eliyle görevlerine son verilen hocaların görevlerine iadesi ve özgür üniversite talebiyle 600 günü aşkın süredir direnenlerin, ülkenin farklı yerlerinde evresini, tarlasını, yaşam alanlarını korumak için direnenlerin talepleri birbirlerinden farklı gibi görünse de özünde sınıfsal ve aynı merkeze yöneliktir. bu sorunların kaynağı ve sorumluluğu iktidarla birlikte iş tutan sermayedir… bazı konu ve alanlarda muhalif olmaları bu gerçeği değiştirmiyor…

AKP’nin içinde bulunduğumuz halin sorumluluğundan kaçmasına göz yummamak zorundayız. bu da yetmez; dini ve milli değerler diyerek, milli güvenlik diyerek yaratmaya çalıştığı baskıcı, sömürücü, yıkıcı politikalara karşı toplum içindeki tüm güvencesizlerle buluşmanın yolunu bulmak zorundayız… yukarıda saydığım kentsel dönüşüm alanlarının büyük çoğunluğu iktidara oy vermiş insanlardan oluşuyor… eylemdeki işçilerin bulunduğu kentlerin çoğu da öyle… o zaman iktidarın ve sistem içi muhalefetin emek sermaye çelişkisini görünmez kılan diğer tüm ayrımları bir kenara bırakarak AKP’ye oy vermiş güvencesiz, örgütsüz ve yarın kaygısı yaşayanlarla, muhalif olan fakat her durumda yıkım ve sefalet yaşanacağının ayrımında olduğu için aynı güvencesizliği, yarın kaygısını yaşayanlar olarak bir araya gelmek zorundayız.

emekten ve sınıftan yana siyaset yapanların, söz söyleyenlerin, iddiası olanların yarın kaygısı yaşayanları ve güvencesizleri örgütleyecek, tüm ayrımları üzerinde emek sermaye çelişkisi ve bölüşüm ilişkileri üzerinden tanımlayacak yaklaşımlara, bu yönde pratik, politik ve ortak savaşımı içselleştiren adımlara gereksinimimiz var… artık doğru ve iyi olmak yetmiyor; bunları en geniş alanda nasıl örgütleyeceğimizi de düşünmek zorundayız.

Bir Cevap Yazın

Salim Çalık
Emekli Maden İşçisi, Şiir Yazar