Pazar, Aralık 22, 2024
spot_img

İran Yazı Dizisi: 1906 Devrimi

İran yazı dizisinde ikinci perde: İran’ının sosyal, kültürel, siyasi şifrelerini çözmek için 1906 devrimine bakmak

İran yazı dizisi 2. Bölüm.

İran’ın yirminci yüzyıl başında yaşadığı 1906 devrimini anlamadan, günümüz İran’ının sosyal, kültürel, siyasi şifrelerini çözmenin mümkün olmadığı kanısındayım. Öyle sanıyorum ki bu yazıyı okuyup bitirdiğinizde 1979 yılında İran “İslam Devrimi”ni gerçekleştiren kadroların hangi saikler çerçevesinde bir araya geldiğini; ulema, eşraf ve seküler liberal, milliyetçi ve hatta sosyalistlerin hangi tarihsel süreçlerden geçerek iktidara yürüdüklerini net olarak görebileceksiniz. Hatta dikkatli okurlarım, İran toplumunun Batı karşıtı ve anti emperyalist siyasi dokusunun nasıl oluştuğunu ve geliştiğini kolayca görebileceklerdir.

İran 20. yüzyıla Kaçar hanedanından, 1896 yılında öldürülen Nasıreddin Şah’ın oğlu Muzaffereddin Şah yönetiminde girdi. Görünüş itibarıyla İran topraklarının tamamı şaha aitti ve yürütme, yargı, yasama yetkisi tümüyle şahın elindeydi. 20. Yüzyıl başındaki İran’a ait bu görüntü büyük oranda zahiridir. Gerçekte şahın yetkisi çok sınırlıydı. Bu sınırlılık, bir yönetim bürokrasisi ve düzenli ordunun olmayışından kaynaklanıyordu. Kâğıt üzerinde sayısı 200.000 olarak telaffuz edilen ordunun hemen tamamı aşiret reislerine bağlıydı. Az sayıda ve bakanlık adı verilen kuruluşlar da tabeladan ve katiplerden ibaretti.  1900’lü yılların başındaki İran’da devlet denildiğinde akla gelenler sadece şah, ailesi, bunların maiyetindekiler, yönetim bürokrasisine sahip olmayan gelişmemiş gevşek bir yapıdan ibarettir. Şah, adına devlet denebilirse, bu köhnemiş yapıyı seçkin, eğitilmiş yöneticiler eliyle değil aşiret reisleri, ruhani liderler, büyük tüccarlar ve toprak ağaları ile yönetiyordu. 19. yüzyıla damgasını vuran ve 40 yıldan uzun bir süre Kaçar hanedanının başındaki Nasıreddin Şah’ın en önemli siyasi becerisi, özellikle aşiret reisleri arasındaki güç ilişkilerini manipüle ederek, gerektiğinde birbirine kışkırtarak sağladığı şiddetle, kurnazlıkla dokunmuş bir denge sağlamaktı. Merkezi idareye ait gelirlerin önemli bir kısmı saray için harcanıyordu. Saray görevlileri yaşanan ekonomik krize rağmen çok yüksek maaşlar alıyor ve şatafatlı bir hayat sürüyorlardı. Örneğin Nasıreddin Şah 70 kez evlenmiş ve halk arasında “her tarafı develer, bitler ve şehzadeler işgal etti” şeklinde sözler türemişti. Nasıreddin Şah’ın yerini alan oğlu Muzaffereddin Şah da müsrif bir yaşam sürmüş, şaşaalı seyahatler gerçekleşmiştir.

Muzaffereddin Sah
Muzaffereddin Şah – Görsel kaynağı Vikipedi

1904-1905 yıllarında devlet tam olarak ekonomik iflas içindeydi. İngiltere ve Rusya’dan 4 milyon sterlin borç alınmış, ödenemeyince her türlü şarta razı olarak yine bu ülkelerin kapısı çalınmıştı. İngiltere ve Rusya ise tüm gümrük yönetiminin kendilerine devredilmesi şartıyla kabul ettiler borç vermeyi. Muzaffereddin Şah’ın tedavi amacıyla Batı ülkelerine yapacağı seyahat için Rusya’dan alınan borcun karşılığında İran kuzeyinin gümrük işletmelerinin idaresi bu devlete bırakıldı.

Enflasyon kontrol altına alınamıyordu, ekmek %90, şeker %30 zamlanmıştı. 1905 Haziran ayında kadınlar Tahran’da gösteri yapmaya başlamışlardı. Vali hedef şaşırtmak için 3 şeker tüccarını falakaya yatırdı. Falakaya çekilenlerden biri 70 yaşında ve halk arasında çok sevilen biriydi. Halkın tepkisi sert oldu, tüccarlar kepenk kapattı.

Gelinen noktada meşrutiyet yanlısı seküler milliyetçi akımlar 1890 yılındaki Tütün İsyanındaki öncü rolleri nedeniyle ulemaya yakın duruyorlar, onları müttefik olarak kabul ediyorlardı. 1890 isyanı sonrasında ulema içinde de milliyetçi ve Batı düşmanı akımlar çok güçlenmişti. Sonunda yönetime karşı isyanın fitilini yine ulema ateşledi. 1906 Haziran ayında üç dini liderin öncülüğünde 1000 kadar medrese öğrencisi Kum kentine yürüyüşe geçtiler. Tahran’da tüccarlar kepenkleri kapattı. Sadrazam tüccarların kepenkleri açmaması durumunda tüm mallarına el konulacağını ilan etti. Bunu üzerine Tahran’da 12.000 tüccar İngiliz Büyükelçiliğine ait bir araziye yerleşerek iltica talep ettiler. İngiliz sefaretinin geniş bahçesinde bir çadır kent oluşmuştu. Kum kentine yürüyen ulema yolda Şah’a bir telgraf çekerek sadrazamın istifasını, İngiltere ve Rusya’ya verilen gümrük imtiyazlarının kaldırılmasını ve meşrutiyet yönetimine geçilmesini talep ettiler. İngiliz Büyükelçiliği arazisine sığınanlara aydınlar, öğretim üyeleri ve öğrencilerin de katılımıyla kamp alanı cumhuriyet, anayasal yönetim konularında tartışılan bir açık hava üniversitesine dönüştü. Bazı aydınlar Belçika’daki meşruti yönetimin anayasasının tercümesini yapmaya başlamıştı.

Şah köşeye sıkışmıştı. Maaşları ödenmeyen Kazak askerlerin de sarayı terk etmeye başlaması üzerine Şah sadrazamı görevden aldı, 5 Ağustos 1906 tarihinde Anayasa hazırlanacağını, Kurucu Meclis için seçimlerin yapılacağını açıkladı. Şah’ın açıklamasının İngiliz sefaretine sığınanlara okunmasıyla sığınmacılar dışarıya çıktılar ve Kum kentine giden ulema geri döndü. Tahran’da bir araya gelen tüccarlar, seküler milliyetçiler ve ulema bir araya gelerek meşrutiyeti coşkuyla kutladılar.

Hızla bir araya gelen Kurucu Meclis tüccarlar, din adamları ve liberal seçkinlerden oluşmuştu. İran’ın, Belçika Anayasa’sından çevrilen bir Anayasa ile parlamenter bir rejime geçişi hiç kolay olmayacaktı. Her bir etnik, siyasi, dini, ekonomik gruplar kendi taleplerini kabul ettirecek yollar arıyorlardı. Ulusal Meclis seçimleri sürecinde onlarca parti, siyasi ve dini örgüt, meslek örgütü ve etnik örgütlenmeler kuruldu. 1906 öncesi altı tane olan gazete sayısı doksana çıkmıştı. “1906 Devriminin” öncü gücünü oluşturan Şii ulema, mecliste de güçlüydü. Meclisin şeriata aykırı yasalar çıkarmasını önlemek için önde gelen müçtehitlerden oluşan bir konsey kurulmuştu. Anayasaya göre bu konsey Mehdi gelinceye kadar görevine devam edecekti. Ne var ki bu konsey 1979 İslam Devrimi’ne dek toplanamayacaktı.

1906 Devrimi, İran toplumu için büyük bir değişim yaratmıştır. 5 Ağustos, hala İran’da Meşrutiyet Günü olarak kutlanmaktadır. Nedir, 1906 yılında İran meşruti bir yönetim ile demokrasiyle tanışmaya çalışırken iki emperyalist ülke, Rusya ve İngiltere İran’ı paylaşma planları yapıyordu. Bu iki devlet kendi aralarında gizli bir anlaşma hazırlamışlar ve 1907’ye kadar gizli tutmuşlardı. 31 Ağustos 1907 tarihinde resmen açıkladılar. Bu anlaşmaya göre İran’ın Güneybatı bölümü İngiliz yönetimine geçiyor, İran’ın kuzeyi ise, yani Azerbaycan Rusya tarafından ilhak ediliyordu. Ortada ise tarafsız bir bölge bırakılmıştı.

İran 1908 yılında bir iç savaşla sarsıldı. Savaş bittiğinde ülke ekonomik olarak iflas etmiş ve yönetsel aygıtların olmadığı, emperyalistler tarafından paylaşılmış bir İran kalmıştı geriye.

Devam yazısı: Hüda, Şah, Mihan

3 YORUMLAR

  1. Emeğinize sağlık… İki bölümü de okudum. Devamını heyecanla bekliyorum… Ancak evde de tarih okuyorum, öğrendikçe üzülüyorum… Bilgi güçtür denir ya galiba bir o kadar da insanı mutsuz bir yanı var… Selamlar kolay gelsin

Bir Cevap Yazın