Pazar, Aralık 22, 2024
spot_img

İnsanlık(tan) Çıkış Halleri 2

...bize düşen, kimler bizi işlemediğimiz bir suçtan dolayı cezalandırıyor sorusunun yanıtının iktidar ve sermaye olduğunu bilince çıkarmak, bu yanıtı örgütlemektir.

geçtiğimiz hafta yoksullaşmamızı hızlandıran ve geleceğe güvensizliğimizi artıran ekonomik krizin ve iktidarın uyguladığı politikaların insanlar üzerindeki etkilerini, daha doğrusu her biri travma niteliğindeki olayları yazmaya çalışmıştım. özellikle insanların kendi canlarına kıyma (özkıyım) olaylarının artacağını korona salgını sürecinde yazdıklarımda anlatmaya çalışmıştım. geçen haftaki yazımda da hem özkıyım, hem cinayet, hem de yoksulluğa, açlığa bağlı bazı olayları yazarak ancak birbirimize karşı sorumluluk duyacağımız bir örgütlülükle bu süreci aşabileceğimizi belirtmeye çalışmıştım…

söylediğim gibi travma olarak niteleyebileceğimiz olaylar sürüyor… görünür olması ve hiç olmazsa en yakın çevremizden başlayarak aile bireylerimize, dostlarımıza, komşularımıza sahip çıkmak, göz kulak olmak, dayanışma ilişkilerimizi gözden geçirmek için gerekli diye düşünüyorum. çünkü, gelecek kaygısı, güvencesizlik bu tür olayları artırıyor; bu yüzden birbirimizin geleceği olduğumuzu duyumsamak ve güvencesizliği örgütlü ilişkilerimizle aşmak dışında seçeneğimiz yok…

İzmir’de bir kişi (polis olduğu söyleniyor) iki çocuğunu öldürdükten sonra canına kıymış. sosyal medyada birçok yorum yapılmış, sebepler yazılmış… kamuya açık olarak ölçüsüz ve hesapsızca tartışılmasının özendirici etkisi olacağı için yorumları ve tartışmaları yazmayacağım. fakat en azından bilim insanlarının bu konularda daha etkin olması gerektiğini düşünüyorum. bazı zamanlarda özkıyım da, cinayetler de bulaşıcı etkiye sahip olabiliyor. İzmir’dekine benzer bir olayın Diyarbakır’da da gerçekleştiğini anımsatayım…

Tekirdağ’da bir kişi boşandığı eşiyle birlikte oğlunu da öldürdü… ataerkil bir kültürde bir kişinin oğlunu öldürmesi kolay kolay rastlanılmayacak bir olaydır diye düşünüyorum… öldürülen kadın hemşire; bir gün önce girdiği ameliyatta tanımadığı bir hastanın sağlığına kavuşmasını, belki yaşama dönmesini sağlayan ekibin içindeyken, bir gün sonra eski eşi tarafından katledildi…

İstanbul’da bir stajyer avukat canına kıydı… ÇHD sosyal medya hesabından 2022 ocak ayından bu yana 5 stajyer avukatın canına kıydığını açıkladı… stajyer avukatların gelir güvencelerinin olmadığı, yoğun bir sömürüye, angaryaya, mobinge maruz kaldıkları sıkça vurgulanıyor. gelecek kaygısının da arttığı koşullarda…

Urfa’da oğullarıyla tartışan baba iki oğlunu da vurdu. biri vurulduğu yerde ölürken, diğeri de ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılıyor… rastlantı mıdır bilemedim; kendi çocuklarını vuran baba annesinin evinde saklanırken yakalanıyor. zor zamanlarda sığınılacak ilk yerlerden biri olan ailedir; insan bilincinin de, bilinçaltının da böyle çalıştığını düşünürüm. çelişki de insana özgü olsa gerek; kendi çocuklarını vurduktan sonra ana evine, ana kucağına sığınmak…

Ankara’da bir ambulans şoförü aldığı onkoloji hastasını 3 saat boyunca hastane hastane dolaşmasına rağmen kabul eden bir hastane çıkmayınca ambulansı Sağlık Bakanlığı önüne çekerek, oksijen tüplerini de açtığını söyleyerek Sağlık Bakanıyla görüşmek istediğini söyledi. sanırım sağlık sisteminin içinde bulunduğu durumu, yurttaşlar olarak sağlık hakkımızın yok edildiğini, sağlık çalışanları açısından ise tükenmişliği göstermesi açısından önemliydi… Türk Tabipler Birliği ve sağlık meslek örgütlerinin aylardır anlatmaya çalıştıkları, seslerinin duyulması için defalarca iş bıraktıkları, Ankara’da miting yaptıkları, fırsatını bulanların yurtdışına ‘kaçtıkları’ unutulmamalı… sağlığın alınıp satılan bir meta olmadığını, temel insan hakları arasında yer aldığını ısrarla vurgulamalı, bu hakkımız için ses çıkarmalı ve sağlık çalışanlarının yanında durmalıyız…

iktidar konut sorununa çözüm üretiyormuş gibi yaparak kira artışlarına sınırlama getirmişti. Kağıthane’de bir ev sahibi kirayı 3 katına çıkarmak istemiş, kiracı kabul etmeyince evi başkasına kiralayacağını söyleyerek evi boşaltmasını istemiş. çıkan tartışma sonucu kiracı ev sahibini öldürmüş… kiraların yüksek olduğu, ülkemizde bir barınma sorunu olduğu açıktır. iktidar enflasyonu düşürmek, yoksullaşmayı engellemek yerine emir komutayla piyasayı düzenlemeye kalkınca kuralsızlığın içine cinayet de giriyor, gerçeğe aykırı sözleşmeler de, evi kiraya vermek yerine boş tutmak da… sağlık için düşündüklerimi konut için de söylemek istiyorum… barınma bir haktır ve metalaştırılmasına karşı çıkmak, bu hakkın kamu tarafından yerine getirilmesi veya bedelinin kamu tarafından karşılanması zorunludur.

İnsanlık(tan) –çıkış- hallerimizin en saçma ve insanın gözünde insanın değerinin giderek düştüğünü gösteren olay Kırıkkale’de yaşandı. bir düğünde düğün sahibinin yakınlarından biri tartıştığı davetlilerin üzerine aracını sürerek 20 kişiyi yaraladı… sarhoşluk, öfke vs. gibi açıklamaların pek karşılığının olmadığını düşünüyorum. eskiden de insanlar sarhoş oluyordu, eskiden de insanlar birbirleriyle tartışıyordu fakat, böylesi olaylara nadiren rastlıyorduk…

biliyorum; adliye haber bülteni gibi oldu… ancak bu tür haberler her gün artıyor ve artacak. yarın belki tanığı, belki de mağduru olacağız. iktidarın gerilim ve ayrıştırma politikalarının en alt ayaklarını da böylesi olaylar oluşturacak. emeğin sömürüsüne karşı çıkmamız ne kadar zorunlu ve önemliyse emeğin sahibi olanların ve aile bireylerinin yaşam haklarını savunmamız çok daha önemli ve zorunlu bizim açımızdan…

internette karşılaştığım Eli Khamarov’dan bir alıntıyla bitireyim; “Yoksulluk işlemediğin bir suçun cezası gibidir.” bize düşen, kimler bizi işlemediğimiz bir suçtan dolayı cezalandırıyor sorusunun yanıtının iktidar ve sermaye olduğunu bilince çıkarmak, bu yanıtı örgütlemektir. bunun için de geçtiğimiz hafta Sabancı Kuleleri önünde eylem yapan işçilerin hem kulelere, hem de polise karşı sordukları ‘bu kanunlar kimin için’ sorusunu her alanda yaygınlaştırmamız, görünür kılmamız gerekiyor. yani, üretim kimin için, büyüme kimin için, kalkınma kimin için, ihracat kimin için, bu oteller, bu otoyollar, bu köprüler, bu şehir hastaneleri, bu garantili devlet işleri, bu eğitim vd. kimin için diye sormamız gerekiyor. bu soruları örgütlediğimiz zaman bizi insanlığımızdan çıkaran ve canavara dönüştüren bu düzenle de hesaplaşmaya başlayabilir; öfkemizi, çaresizliğimizi, nefretimizi en yakınlarımıza, en savunmasızlara ve masum insanlara değil bizi bu hallere düşüren düzene karşı yöneltebiliriz…

Bir Cevap Yazın

Salim Çalık
Emekli Maden İşçisi, Şiir Yazar