Pazar, Aralık 22, 2024
spot_img

İnanmayın ve Bağışlamayın

...bize ya gelecek zamana havale edilmiş güzel günler vaat ediyorlar, ya da karşımıza adını sanını bilmediğimiz düşmanlar çıkarıyorlar… istiyorlar ki bugün hakkımızdan vazgeçelim, istiyorlar ki hakkımızı ‘çalanlara’ değil, özünde bizim gibi olan, hatta sınıfsal olarak bizden olanları sorumlu tutalım.

yaşamak nedir, nasıldır, ne kadardır, nerededir gibi sorularla bir yolculuğa çıkacak olsak karşımıza neler çıkacağını düşündünüz mü? yalnızca kendimiz için değil, bize benzeyen milyonlarca insan açısından… bizi tüm yaşam alanlarımızda kuşatmış olan iktidarların ve sermayenin önermelerinin dışına çıkarak, onların istediği biçimde değil de hakkımız olan, olması gereken bir yaşamak nasıldır? böyle soruyorum, çünkü artık eğlenceden spora, kültürden tatile birçok hakkımızdan gönüllü/ zorunlu olarak vazgeçtiğimiz bir yaşamı sürüyoruz…

bize ya gelecek zamana havale edilmiş güzel günler vaat ediyorlar, ya da karşımıza adını sanını bilmediğimiz düşmanlar çıkarıyorlar… istiyorlar ki bugün hakkımızdan vazgeçelim, istiyorlar ki hakkımızı ‘çalanlara’ değil, özünde bizim gibi olan, hatta sınıfsal olarak bizden olanları sorumlu tutalım. medyadan öyle haberler akıyor ki çıldırmamak elde değil, sokakta öyle görüntülerle karşılaşıyoruz ki aklımızı korumak mümkün değil, sermaye öyle büyük kar oranları açıklıyor ki öfkelenmemek olanaksız… ya göz göre göre gelen iş cinayetleri, günden güne artan ve sorumluların izlemekle yetindiği kadın cinayetleri, yoksulluğun açlığa dönüşmesi gibi onlarca yaşamsal sorun…

Türkiye’de üst gelir grubundaki %10’un toplam servetteki payı %71, üst gelir grubundaki %5’in payı % 61, üst %1’in payı ise % 41… başka bir ifadeyle ilk veriye göre %90’ın servetteki payı %39, ikinci veriye göre %49’un servetteki payı %39, üçüncü veriye göre %99’un servetteki payı %59 oluyor… (kaynak: Uğur Gürses)

yukarıdaki durumu yaratanlar, yani sorumlular gelecekte işlerin düzeleceğini vaat ederken, sıkışırlarsa ekonomik saldırı olduğunu söylüyorlar… yani bizim ücretlerimizi dış güçler veya ekonomimize saldıranlar mı belirliyor? Koç, Sabancı gibi şirketler %250- %400’lerde kar açıklarken, bankalar %500 karlara doğru yönelirken ekonomi saldırı altında değil mi? geçtiğimiz hafta bir haberde dünya sefalet endeksinde 1.liğe yükseldiğimiz yazıyordu… 156 ülke arasında işsizlik ve enflasyon verilerinin esas alındığı bir ölçümde 1. olmak nasıl açıklanabilir, bir de dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasında yer alan bir ülkede? bu sefaleti yaratanlar şükretmemizi, sınavda olduğumuzu, kaderimizin böyle yazıldığını vs. anlatıyorlar… gerçekte söylemedikleri şey; bize insanca bir yaşamı çok gördükleridir. yani yeterli beslenme, uygun koşullarda barınma, dertsiz tasasız yaşama, yılda bir hafta olsun tatil yapma, bugünü gelecek kaygısı olmadan bitirme, haksıza haksız olduğunu, hırsıza hırsız olduğunu söyleme hakkını bize çok görüyorlar… üstelik kendileri, yandaşları, varsılları sahip olduklarıyla yetinmeyip yedi göbek sülalesinin tüketemeyeceği kazançlarını daha da artırmak için uğraşırken bize yetinin diyorlar…

OECD verilerine göre ülkemizdeki çocukların %22,7’si yoksulluk içinde yaşıyor ve bu konuda da birinciyiz… yani iş cinayetlerinde, sefillikte, çocuk yoksulluğunda, tutuklu gazeteci ve siyasetçi oranlarında, enflasyonda, uzun çalışma saatlerinde ilk sıradayız veya ilk sırayı zorluyoruz… taneyle meyve alınan, taksitle fatura ödenen bir dönemdeyiz… kısacası sermaye yanlısı politikalar uğruna, sermaye daha çok ve denetimsiz biçimde kazansın diye bir barbarlıkla karşı karşıyayız… bu yüzden siyasetçi olarak karşımıza çıkanlara kim için siyaset yaptıklarını sormanın, dert yanmanın ötesine geçip kendimiz kendi siyasetimizi yapmak zorundayız…

yaşadığımız koşulların yaratıcısı ve sorumlusu olanların bize verebilecekleri gelecekte daha çok açlık, daha çok baskı, daha çok işsizlik ve daha çok şiddet başka bir şey değildir… bugünlere gelinceye dek susanlar da, bizi durduranlar da, sakinleştirenler de bu koşulları yaratanlara ortak olmuşlardır. bu yüzden sendika üyesi olduğu için direnenlere selam vermeyenlere, öldürülen işçilerle ilgili olarak iktidar dilini benimseyenlere, sermayenin kar hırsına ses çıkarmayanlara, doğanın talanına göz yumanlara inanmıyorum ve onları bağışlamıyorum… eğer taneyle meyve alıyor veya alanları görüyorsanız siz de inanmayın ve bağışlamayın… eğer fabrikalarda, inşaatlarda, madenlerde, tarlalarda ölümleri görüyor, sıradakinin siz olabileceğini biliyorsanız siz de inanmayın ve bağışlamayın… tutuklu siyasetçi ve aydınların mahkeme kararına rağmen tutuklu olduklarını biliyor ve ‘bu haksızlık’ diyorsanız sorumlu olanlara inanmayın ve bağışlamayın…

değil mi ki zamansız ve insan yapımı ölümler bize din, iman, kitap, ırk sormuyor, değil mi ki açlık ordusu içine itildiğimiz yetmiyormuş gibi bize ‘şükredin’, ‘sınav’, ‘kader’ diyenlere, cennet vaat edenlere, birbirimizi düşman belletenlere inanmayın ve bağışlamayın… bize yaşamayı, bize insanlığı ve insancıllığı unutturmak isteyenlere, çocuklarımıza bir öğün yemeği, kadınlara güvenli bir yaşam için gerekli yasal ve fiili düzenlemeleri çok görenlere inanmayın ve bağışlamayın…

 

ekmek yoksa barış da yok *

 

batılı ve kravatlı beyler/ ve işbirlikçiler

ölüme ittiğiniz anne babalar

masanıza meze yaptığınız çocuklar için

itirazım var piyasanıza/ barışınıza

 

batıcı ve kravatlı beyler ve halkından utananlar

barışınız ölümse madenlerde/ ölmemek şanssa tuzla’da

ulusal gelirden payımıza ağıtlar/ gözyaşları düşüyorsa

itirazım var barışınıza

ve adaletinize

 

özgür dünyanın ağzı kalabalık baronları/ oligarklar

gözünüzde bir damla petrol etmiyorsa ıraklı çocuklar

ve doğalgaz yollarınız ölüm yoluysa afganlar’a

itirazım var barışınıza

ve özgürlüğünüze

 

ey abd/ ab demokratları ey çanak yalayıcıları

savaşınızda milyon milyon ölürken ırak

afrika on milyon on milyon ölürken açlıktan

dünya yüreğinde bir bıçak gibi taşırken acıları

itirazım var barışınıza/ kardeşliğinize

 

batılı/ batıcı/ işbirlikçi/ ağzı kalabalık beyler

itirazım var barışınıza

madem bir dolar etmiyor kanımız/ etimiz

köpeğinizin kuaför bedeli kadar etmiyor emeğimiz

madem sofranıza mezedir aç çocuklarımız

bilin ki/ ekmek yoksa barış da yok

 

*göçükte yüreğim, kitabımdan, sf:24-25

Bir Cevap Yazın

Salim Çalık
Emekli Maden İşçisi, Şiir Yazar