Türkiye geçmiş dönemlere kıyasla yoğun bir biçimde 14 Mayıs’ta yapılacak seçimlere kilitlenmiş görünüyor. Bu kilitlenmede muhalefetin seçimlerle birlikte Saray/AKP/MHP iktidarının yenileceği ve yarattığı düzenin sona ereceği şeklindeki yoğun propagandanın etkisi olduğu açıktır. Fakat 2018’den itibaren başlayan yoksullardan, çalışanlardan sermayeye kaynak transferi biçiminde özetlenebilecek yoksullaşma ve özellikle 2021 yılı sonlarından itibaren hızla artan hayat pahalılığı karşısında iktidar erimeye ve güç kaybetmeye başlamıştı. Bu güç kaybı deprem ve sonrası günlerde yaşananlarla birlikte iyice arttı ve görünür oldu. Fakat anket sonuçlarına bakılırsa Saray/AKP/MHP iktidarı ve sonradan dâhil olan güçlerle birlikte hala daha %40’lar civarında oyları olduğu görülüyor.
Uzun zamandır iktidarın yaptıklarının ve yarattığı ekonomik, sosyal, siyasal düzenin etkilerinin Saray/AKP/MHP iktidarının kendiliğinden bir oy ve güç kaybına yol açacağı ve ilk seçimde muhalefetin iktidara geleceği beklentisi üzerine kurulu yaklaşımın doğru olmadığı görülmüş oldu. Devleti parti/ iktidar örgütü olarak kullanan iktidarın bu yolla her sosyal, sınıfsal, dinsel, etnik çevreden kendi seçmen tabanını yarattığı ve bu sayede önemli oranda gücünü koruduğunu kabul etmek gerekiyor. Tek başına yoksulluğun, baskının, şiddetin, açık faşizm tehdidinin iktidarın değiştirilmesine yetmeyeceği açıktır. İktidarın güç kaybettiği doğrudur, ancak hala daha seçimlerde iktidar adayı olabilecek bir potansiyeli mevcuttur.
Günlerdir ittifak tartışmaları, milletvekili adayları üzerine sürdürülen tartışmalar, özellikle Millet İttifakı’nın toplumsal muhalefeti sokaktan uzak tutan politikaları bugün yaşanan süreçte önemli bir belirleyen olmuştur. Sosyalist ve devrimcilerin birleşik bir ortak mücadeleyi yaratmak ve bu mücadele üzerinden tüm ezilenlerin taleplerinin sokakta görünür olmasını sağlayacak bir çıkışı yapamamış olmaları ve seçimlere odaklanmaları önümüzdeki dönemin en önemli sorunlarından birini oluşturma olasılığına sahiptir. Yer yer sosyalist ve devrimci kişi ve örgütlerin söylemlerine de yansıyan Saray/AKP/MHP iktidarından ve yarattığı düzenden kurtulmaya odaklanmış ifadeler sorunun bir yanını işaret etmektedir. Bu iktidardan, yarattığı düzenden ve seçimi kazanması durumunda kuracağı açık faşizm tehdidinden kurtulmak önemlidir; ancak yeterli değildir. Sosyalistlerin, devrimcilerin önceliği iktidarla birlikte sömürü düzenini de ortadan kaldırmak ve bunun programını, araçlarını, yollarını yaratmaktır.
Emek ve Özgürlük İttifakı bileşenleri arasında da seçimleri önceleyen, ittifakı oluşturan parti ve örgütlerin arasında (özellikle TİP’in kendi listesiyle seçime girmesi) tartışmaları yukarıda değindiğimiz, daha önceki yazılarımızda da vurguladığımız seçim sonrası ortak mücadelenin yaratılmasını zora sokan süreçler olarak görülmelidir. Bu tartışmalar sırasında özellikle sosyal medyaya da yansıyan tartışmaların toplamda bir karşılığının olmadığı gibi yararı da yoktur. Sosyalist, devrimci, emekten yana olan tüm güçlerin seçimler sonrasında oluşacak siyasi atmosferden de bağımsız olarak Meclis’le birlikte sokaktaki muhalefeti büyütmek, muhalefet alanlarını ve odaklarını örgütlemek olmalıdır.
İster ittifaklar içinde, ister ittifaklar dışında yer alsın devrimcilerin, sosyalistlerin, emek ve yaşam savunucusu tüm güçlerin kendi aralarında, özellikle seçimlere yönelik tartışmalara son vererek Meclisle birlikte sokakta da muhalefeti büyütmenin, ortak bir mukavemet hattı için yöntem ve araçları yaratmanın yollarını bulmalar gerekmektedir. Saray/AKP/MHP iktidarını ve yeni ortaklarını Mecliste geriletmek ve iktidar değişikliğini sağlamak çok önemlidir. Fakat Millet İttifakı’nın devleti yeniden yapılandırmada restorasyondan öteye geçmeyecek olması, iktidarın yapılandırdığı devlet bürokrasisinin, sermayenin, sivil güçlerin direnmeye devam edecekleri veya yeni iktidarla işbirliğine gidecekleri muhtemeldir. Her durumda sosyalist ve devrimcilerin, yaşam savunucularının, emekten yana olanların sokak muhalefetini büyütmeleri, toplumsal dinamikleri örgütlenmeleri zorunludur. Saray/AKP/MHP iktidarından kurtulmak yarattığı düzenden kurtulmak anlamına gelmediği gibi, baskı ve sömürünün biteceği anlamına da gelmez. Sosyalist ve devrimciler Meclisi sokağın parçası yapabildikleri, sokağın örgütlenmesi için kullanabildikleri oranda seçimlerin bir karşılığı olacaktır. Meclisteki temsilin sokakta da kendini göstermesi, bizzat sokakta var olmasıyla anlamlı olacaktır.
Bu kapsamda 05.12.2022 tarihinde ‘İktidardan Kurtulmak’ başlıklı değerlendirmemizde yaptığımız vurguyu yinelemek istiyoruz. “Daha önceki değerlendirmelerimizde de belirttiğimiz gibi seçimler ve iktidar değişikliğiyle sınırlı bir mücadele Saray/AKP/MHP iktidarından kurtuluşu getirse bile sermayenin ekonomiden siyasete, yoksulluktan çevrenin talanına kadar hayatın her alanını kapsayan tahakkümü ortadan kalkmayacaktır. Sosyalistler, devrimciler olarak sermaye grupları arasındaki iktidar kavgası ve değişikliği yerine işçi sınıfının ve bileşenlerinin mücadelesini en geniş şekliyle örgütlemek zorundayız.”
DEPREM BÖLGESİ, MÜLKSÜZLEŞTİRME
Toplumsal muhalefetin parçalı oluşu, iktidarın devleti de kullanarak sürdürdüğü saldırılar ve sermayeyle birlikte tüm halkın yeniden şekillendirilmesi karşısında her alanda bir gerileme, hatta yenilgi yaşadığımız açıktır. Kısmi, geçici yerel kazanımlar bütüne etki etmediği gibi diğer alanları da etkileme gücüne sahip değildir. Saray/AKP/MHP iktidarı depremin yarattığı yıkımı ve sonrasını da kendi ideolojik, siyasi gücünü pekiştirmek, inşaat üzerine kurulu büyüme ve sermaye birikim sürecini sürdürmeye devam edeceği görülüyor. Özellikle Hatay/Antakya açısından halkın bir kısmının başka yerleşim yerlerine taşınması niyeti de Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile ortaya çıkmıştır.
Yaklaşık olarak 14 milyon insanın doğrudan etkilendiği deprem bölgesinde yapılacağı söylenen konut sayısı, kentsel dönüşüm kararları, yeni yerleşim alanlarının belirlenmesi gibi durumlar bu bölgedeki sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel saldırıların yoğunlaşacağını gösteriyor. Yapılacağı söylenin konut sayısı ve inşaatların toplam alanı dikkate alındığında 500 binden fazla inşaat işçisinin bu bölgede çalıştırılacağını gösteriyor. Kentsel dönüşüm kapsamında başka yerlere yerleştirilmesi düşünen insan sayısı da dikkate alındığında bu bölge büyük bir sömürü ve mücadele alanı olacaktır. İstanbul’da beklenen olası deprem nedeniyle seçimlerden sonra atılacak adımlarla birlikte deprem, kentsel dönüşüm, inşaat gibi gerekçelerle büyük bir saldırı yaşanacağı, Türkiye’nin büyümesinin uzun bir süre bu alan üzerinden sürdürüleceği açıktır.
Toplumsal muhalefetin sömürüye karşı vereceği mücadelenin en önemli alanlarından birinin deprem ve ortaya çıkaracağı sömürü olacağı görülüyor. Bununla birlikte yadsınamayacak oranda göçmen/ mülteci emeğinin varlığı, güvencesiz çalıştırmayla birlikte mülksüzleşirme politikalarının aynı zamanda ucuz işgücü ve uluslararası rekabet unsuru olarak kullanılacağı bir yapılanmanın kalıcı hale getirilmeye çalışılacağını belirtmek gerekiyor. Dolayısıyla toplumsal muhalefeti oluşturan güçlerin iktidarın ve sermayenin gelecekteki olası saldırı ve sömürü alanlarına ilişkin olarak örgütlenmesi, bu alanlarda ortak mücadele araçlarını yaratması sosyalist ve devrimci örgütlenme açısından önemlidir. Sosyalistler, devrimciler, emek ve yaşam savunucuları halkın harekete geçmesini beklemeden bugünden bu alanlarda örgütlenmeye başlaması gerekmektedir. Seçimler sürecinde de, seçimlerden sonra da iktidarın ve sermayenin olası saldırı, sömürü alanlarına yönelik olarak bugünden önermeler, örgütlenmeler, bu alanlardaki ilişkiler, güçler gözden geçirilerek harekete geçilmelidir.
İKTİDAR
Saray/AKP/MHP iktidarı doğası gereği iktidarını sürdürmek için her yolu, her alanı, herkesi kullanma eğilimini sürdürüyor. Son olarak Tayyip Erdoğan’ın Mehmet Şimşek’le görüşmesi ve seçimlerden sonra ekonomiyle ilgili kendisiyle çalışmak istedikleri, hatta hazırlıklar yaptıkları gibi açıklamaları mevcut ekonomi politikalarından dönüş olabileceğini gösteriyor. Faiz sebep, enflasyon sonuçtur sözüyle başlayan ve özünde ücretlilerin, kendi emeğiyle geçinenlerin yoksullaşmasıyla sonuçlanan ekonomi politikaları yabancı sermayenin de ülkeyi terk etmesiyle sonuçlandı. Buna dövizi yükseltmemek uğruna eritilen ve 128 milyar nerede sorusuyla simgeleşen Merkez Bankası rezervlerinin tüketilmesi, sonrasında ticaret veya swap olarak gelen dövizin de yakılmasıyla devam edilen süreçte sona gelindiğini gösteriyor. Yabancı, özellikle batı sermayesinin çekilmesi için Mehmet Şimşek’in adının kullanılması iktidarın seçimlerden sonra ekonomi politikalarında değişiklik yapacağını gösteriyor. Son günlerde alınan kararlarla özellikle Kur Korumalı Mevduat faizlerinin %30’lara kadar serbest bırakılması bunun somut göstergelerinden biridir.
Geçtiğimiz günlerde İbrahim Kalın’ın ABD’de görüşmelerde bulunması, Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşen ABD büyükelçisine tepki gösterip, iki gün sonra Saray’a iftara davet edilmesi, Finlandiya’nın NATO üyeliğinin kabulüyle birlikte ABD ve ABD ile hareket eden ülke ve uluslararası örgütlerin isteği doğrultusunda Rusya’yla ticarette ambargonun dolaylı olarak bile delinmesine yol açılmayacağının sözünün verilmesi gibi çok sayıda gelişme iktidarın giderek sıkıştığını gösteriyor.
Bu sıkışıklığın göstergelerinden biri de daha önce değindiğimiz Suriye ile ilişkilerin düzeltilmesi ve Türkiye’deki Suriyelilerin döneceği izleniminin yaratılması ve Suriye içindeki Kürtler üzerinde baskının sürdürülmesi isteğiydi. Bir ay içinde Rusya’nın yardımıyla Dış İşleri Bakan Yardımcıları düzeyinde yapılan görüşmelerin ardından Dışişleri Bakanları düzeyinde de görüşmeler yapıldı. Ancak göründüğü kadarıyla seçimlerde iktidarın kullanabileceği bir gelişme olması mümkün değil. Suriye’nin topraklarındaki Türk Askeri varlığına son verilmesi şartını iktidarın karşılamayacağı görülüyor.
Türkiye’de tüm siyasal güçlerin ve bu güçlerin etki alanındaki toplum kesimlerinin seçimlere odaklanmış olması dış politikada önemli boşluklar doğuruyor. En azından içerideki ırkçı söylemlerin, bu söylemleri ideolojik olarak üreten ve siyasal bir örgütlenme aracına çeviren partilerin varlığı da dikkate alınarak tüm sosyalistlerin, devrimcilerin göçmen/mülteci sorunu, Türkiye’deki yabancı emeği ve sömürüsü dâhil bu alanlara ilişkin politikalar geliştirmesi, kısa vadede çözülemeyeceği gerçeği de dikkate alınarak sınıf temelli emek örgütlenmelerine dâhil olabilmelerini sağlayacak yöntem araçların yaratılması zorunludur. Seçimlerden sonra da ırkçı, gerici örgütlenmelerin devam edeceği, özellikle MHP’nin güçten düşmesi, iktidar değişikliği durumunda ırkçılık temelinde ve MHP’nin yerine aday olabilecek yeni örgütlenmelerin bugünden başladığı görülmektedir.
Sosyalistlerin, devrimcilerin yaşamın tüm alanlarına yanıt verecek birikimi mevcuttur. İktidarın ve iktidar çevresinde kümelenmiş güç odaklarının gündem belirleme becerisi kalmamıştır. Dolayısıyla iktidardan kurtulma isteği çerçevesinde gelişen ve seçimlere odaklanmış olan toplum kesimlerinin sömürüye, her türlü baskıya, şiddete, halklar arası düşmanlığa karşı da kamusal üretim ve bölüşümü, eşitliği, özgürlükleri ve halklar arası barışı inşa edecek adımları bugünden atması zorunludur.