Cumartesi, Aralık 21, 2024
spot_img

İkinci Yüzyıl

Seçimler sonrasında Anayasa dahil çok sayıda yasal düzenleme yapılacağı da dikkate alındığında sosyalist ve devrimcilerin parlamentodaki sayısal gücü hem parlamentoda, hem de sokakta yaratılacak demokratik, politik, ekonomik mücadelenin örgütlenmesinde önemli bir işleve sahip olacaktır. Dolayısıyla seçime giren sosyalistlerin, devrimcilerin bu gerçekliğe uygun olarak ittifaklarla, tek liste halinde seçime girmeyi yeniden değerlendirmeleri yerinde olacaktır.  

14 Mayısta yapılacak seçimlere yönelik olarak uzun zamandır hem Saray/AKP/MHP iktidarı, hem Millet İttifakı seçmenlere Cumhuriyetin ikinci yüzyılının kendileriyle ilerleyeceği, gerekli değişim ve dönüşümü gerçekleştireceğini iddia ediyorlar. İktidarın yirmi yıllık serüveninde halka geleceği göstererek bugün yaşanan zorlukların 2023’te, 2053’te, 2071’te daha güçlü ve ilerlemiş bir Türkiye için olduğunu anlattı. Fakat yaşanan yoksulluk yaygınlaştıkça halkın açlık kaygısı büyüdükçe iktidarın gelecek kutlu günler vaatleri anlamını yitirdi. Üstelik 10 yıl önce 2023 yılı için vadettiği Türkiye yerine emekçiler, emekliler, çiftçiler ve kadınlar için 2002’den daha kötü bir Türkiye yarattı. Dolayısıyla Saray/AKP/MHP iktidarı seçmen tabanıyla birlikte yıllardır iktidarda olmanın verdiği psikolojik üstünlüğü de kaybetti.

Millet İttifakı bu koşullarda kendi iç çelişki ve sorunlarına rağmen başta HDP olmak üzere devrimci, sosyalist, yurtsever, laik seçmenlerin de desteğini umarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını açıkladı. Saray/AKP/MHP iktidarının yarattığı baskı, şiddet, yoksulluk ve öfkenin sonucu olarak seçmen tabanını genişletirken iktidar karşısında moral üstünlüğü de ele geçirdi. Özellikle Kahramanmaraş merkezli deprem ve sonrasında yaşanan gelişmelerin de etkisiyle iktidardan bunalmış olanların Tayyip Erdoğan karşısında kim aday olursa ona verileceği bir siyasi atmosferi de yarattı.

Bu gelişmeler yaşanırken İzmir’de yapılan İktisat Kongresi de adeta Saray/AKP/MHP iktidarı sonrasının hazırlığına dönüştü. Depremin haklı ve doğru olarak gündemde tutulduğu bir zamanda gerçekleştirilen bu kongrede kabaca parlamenter sistem ve neo liberal politikalara karşı liberalizm ile sosyal devlet arası ekonomi politikalarını öne çıkarıldığını söylemek mümkündür. Sermaye temsilcilerinin, ekonomistlerin işçi sendikalarının ve çiftçi temsilcilerinin çağrıldığı kongreye İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi adı verildi. İşçilerin insanca yaşam ve çalışma koşullarıyla ilgili taleplerine işveren temsilcilerinin itirazı korona salgını sonrası oluşan tedarik zincirlerindeki değişim, ucuz emeğin kalıcı hale getirilmek istenmesine karşı işçi temsilcilerinin itirazının dikkate alınmaması gelecek açısından önemli işaretlerdir. Aynı kongrede işlevsel bir iş güvencesi, arabuluculuk sisteminin kaldırılması, kamu işletmelerinin özelleştirilmesinin durdurulması, tüm çalışma alanlarında taşeronluk sisteminin kaldırılması, İş Kanununun 25/2 maddesi gibi keyfi işten atmaları düzenleyen maddelerin yaşam hakkını da gözeterek yeniden düzenlenmesi gibi maddelere sermaye temsilcilerinin şerh düşmesi gibi önemli göstergeler olarak gelecekte bizi neyin beklediğini göstermektedir. 8 Martta tüm kadınlara ücretli izin verilmesi ise reddedildi.

Görüleceği üzere iktidarın, Millet İttifakı’nı oluşturan muhalefetin ve bunların etrafında kümelenmiş sermaye çevrelerinin ve çıkar gruplarının Türkiye’nin ikinci yüzyılına dair politik, siyasi, ekonomik önermelerinde işçi sınıfına yer verilmemektedir. Saray/AKP/MHP iktidarı süresince yaratılan siyasi iklimin de etkisiyle iktidar karşıtlığına, kim olursa olsun muhalefet destekçiliğine indirgenen siyasal iklim önümüzdeki dönemde önemli bir sorun olarak karşımıza çıkacaktır. Sosyalistlerin, devrimcilerin, emekten ve yaşamdan yana tüm güçlerin söylem ve önermelerinde bu duruma dikkat etmeleri önemlidir. Seçimlerin amaç olmadığı, ezilenler ve sömürülenler için bir araç olduğu gerçeğiyle sokak muhalefetini de örmenin, büyütmenin yollarını bulmak zorundayız. Bu iktidarın gönderilmesi önemli olmakla birlikte nihai hedefin sistem içinde partilerin, kişilerin değiştirilmesi değil işçi sınıfının iktidarının olduğu sürekli olarak gündemde tutulmalı, bu da seçim çalışmalarının parçası haline getirilmelidir.

Toplumsal muhalefet güçleri olarak tek tek de, bütün olarak da iktidar ve sermaye karşısında denge unsuru bile olamayacak kadar güçsüz olduğumuz gerçeği ortadadır. Bu nedenle seçimlerde alınacak tutumdan bağımsız olarak tüm sosyalistlerin, devrimcilerin, emek ve yaşam savunucusu güçler olarak ortak bir mukavemet hattını yaratmanın yollarını bulmak zorundayız. Saray/AKP/MHP iktidarının son olarak Hüda Par ve Yeniden Refah Partisi’ni de ittifaka dahil etmesi önerilen ikinci yüzyılın Neo Osmanlıcı, gerici bir yüzyıl olacağı, Millet İttifakı’nın önerdiği ikinci yüzyılın ise işçi sınıfını, üretim süreçlerinden başlayarak yaratılan sömürü ve adaletsizliği görmeyen bir yüzyıl olacağı açıktır.

Sosyalist Güç Birliği ve Emek ve Özgürlük İttifakı olarak iki ittifakla seçimlere katılacak sosyalist ve devrimci parti ve örgütlerin seçimler süresince seçmenlere yönelik izleyecekleri politikalar kadar birbirlerine karşı ve seçimler sonrasına yönelik politikaları çok daha önemlidir. Bu nedenle 16.01.2023 tarihli “Seçim Sath-ı Mailinde Siyasal Mücadele” yazımızdaki önerimiz daha da önemlidir. “Sosyalistlerin devrimcilerin oluşturmuş oldukları “farklı ittifakların ittifakını” Saray/AKP/MHP koalisyonu karşısında seçim süreciyle birlikte, seçimler sonrasını da içeren bir mukavemet hattı etrafında yaratmaya çalışmak her türlü baskı ve sömürü karşısında geniş kesimlerin diktatörlüğe karşı demokratik mukavemet eğilimlerinin güçlendirilmesi, açığa çıkartılması ve bunların demokratik zeminlerde örgütlenmesi açısından da umut verici olacaktır.”

SARAY ENTRİKALARI

İktidar güç ve moral üstünlük kaybını gördükçe durumu tersine çevirecek yolları aramayı da sürdürüyor. Hüda Par ve Yeniden Refah Partisi’nin Cumhur İttifakı’na dahil olmalarının karşılığında ne önerildiği kesin olarak bilinmemekle birlikte bu iki partinin de LGBT+, kadın düşmanı oldukları, 6284’ün kaldırılmasını istediklerini biliyoruz. Bununla birlikte eğitimden sosyal yaşama kadar dini ağırlıklı bir yaşam modeli önerdikleri de düşünülürse Cumhuriyet tarihinin en gerici Milli Cephesi’yle, aşırı sağ ittifakıyla karşı karşıya olduğumuz söylenebilir. Her ne kadar karşı çıkıp gizlemeyen çalışsalar da Hüda Par’ın Hizbullah geçmişi de dikkate alındığında seçim sonuçlarından bağımsız olarak önümüzdeki dönemde bu gerici odaklarının parlamentoya girecek olmaları bir meşruiyet alanı da yaratacaktır. İktidarın kazanması durumunda izleyeceği politikaların ve halka dayatacağı yaşam biçiminin varacağı yer bu iki partinin ittifaka dahil edilmesiyle daha da somutlaşmıştır.

İktidar ittifakı genişletme arayışlarıyla birlikte en düşük emekli maaşına iki bin TL iyileştirme yaparak, deprem bölgesinde göstermelik temeller atarak, bakanları milletvekili adayı yapacağını açıklayarak, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın aracılığıyla ABD’de destek arayışıyla, Tayyip Erdoğan’ın doğrudan Putin ile görüşerek Suriye konusunda gücünü kullanmasını istemesiyle seçimlere etki edebilecek her yolu deniyorlar. Önümüzdeki günlerde anketler beklenen sonucu göstermezse asgari ücrete de bir artış yapılabileceği şimdide konuşulmaya başlandı.

Hukuksuzluğu kural haline getirmiş olan iktidar Cumhurbaşkanı’nın iki kez seçilme kuralıyla birlikte bakanların istifa ederek milletvekili olabileceği kuralını da çiğneyecek gibi görünüyor. Millet İttifakı dahil seçime katılacak partilerin bu hukuksuzluklara güçlü ve örgütlü bir karşı çıkışı yaratılamadığı için seçim güvenliği dahil bir çok kuşku da giderilemiyor. Artık iyice görünür hale gelen seçmen ve güç kaybının bir yansıması da bugüne dek oy kullanılmayan 15 ülkede oy kullanılacağının açıklanmasıdır. Anlaşılıyor ki iktidar tam anlamıyla 3-5 oyun hesabını yapmaya başlamıştır. Bugüne dek sandık konulmayan bu 15 ülkede kaç seçmen olduğu kamuoyu tarafından bilinmemektedir.

İktidar yaptığı açıklamaların birçoğunda seçimden sonra öncelikli işlerinin deprem bölgesini ihya etmek olduğunu açıkladı. Bu açıklama aynı zamanda önümüzdeki günler açısından üretim bölüşüm ilişkileri, Türkiye’nin büyüme için seçeceği alanı, sömürünün nerede yoğunlaşacağını göstermektedir. Bununla bağlantılı olarak beklenen İstanbul depremini de gerekçe yaparak bugüne dek yapamadığı müdahaleleri çok daha hızlıca yapmak isteyeceği, buradan yeni rant alanları ve zenginler yaracağı açıktır. Bu noktada CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimi kazanması durumunda depremde evi yıkılanların evlerini devletin yaparak ücretsiz dağıtma sözünü görünür kılmak, barınma hakkını temel hak olarak öne çıkarmak ve kent rantının kentte yaşayanlar için kullanılmasını savunmak önemlidir. Seçimlerin sonuçlarından bağımsız olarak barınma hakkı, sağlık hakkı, eğitim hakkı gibi hakların yaşam hakkı gibi demokratik bir hak olduğu bilince çıkarılmalıdır.

Saray/AKP/MHP iktidarının ve bileşenlerinin halkın genel sorunları yerine, özellikle muhalif seçmenler üzerinden bir ayrıştırma ve gerilim siyaseti yürütecekleri beklenmelidir. 31.01.2022 tarihli ‘İktidarın Kaybetme Kaygısı’ başlıklı yazımızda; “Geniş halk kesimleri açısından iktidarın en zayıf olduğu, hatta kavganın da büyüdüğü, büyüyeceği alan üretim ve bölüşüm alanıdır. Bu alan toplumsal muhalefetin de tahkimat yapması, güçlerini birleştirmesi gereken alanlardan biridir” yazmıştık. Buna iktidarın yeni ittifak üyelerini de düşünerek kadın mücadelesi eklenmelidir. Var olan yoksullaşma ve üretim bölüşüm ilişkilerinde çalışanlar aleyhine yaşanan gerileme, Hüda Par ve Yeniden Refah Partisi’nin dahil olmasıyla LGBT+ bireyler, kadınlar ve laik toplum kesimleri üzerinde yoğun ve sistemli bir baskı anlamına gelmektedir. Bu nedenle seçimlerle birlikte sokak muhalefetini, sendikal mücadeleyi, kadın hareketini güçlendirecek, birlikte mücadelesini örecek bir hat zorunludur.

Seçimleri Millet İttifakı’nın kazanması durumunda yukarıda belirttiğimiz nedenlerle birlikte oluşacak yeni iktidarın restorasyondan öteye geçmeyeceği açıktır. Dolayısıyla Saray/AKP/MHP iktidarını göndermenin yeterli olmayacağı, Millet İttifakı’nın uygulayacağı restorasyon programı karşısında da “halkçı, laik, demokratik bir cumhuriyetin kurulması için de mücadele etmek gerekeceği bugünden bellidir. Birçok konuda ortak düşüncelere sahip olmalarına ve tehlikenin büyüklüğüne rağmen ayrı listeler halinde seçimlere girmek yönündeki tutumlar sosyalist ve devrimcilerin parlamentoda temsil oranını düşürecektir. Seçimler sonrasında Anayasa dahil çok sayıda yasal düzenleme yapılacağı da dikkate alındığında sosyalist ve devrimcilerin parlamentodaki sayısal gücü hem parlamentoda, hem de sokakta yaratılacak demokratik, politik, ekonomik mücadelenin örgütlenmesinde önemli bir işleve sahip olacaktır. Dolayısıyla seçime giren sosyalistlerin, devrimcilerin bu gerçekliğe uygun olarak ittifaklarla, tek liste halinde seçime girmeyi yeniden değerlendirmeleri yerinde olacaktır.

Bir Cevap Yazın

Haftalık Siyasal Durum Değerlendirmesi