Pazar, Aralık 22, 2024
spot_img

Huzur Hakkı

...bizim huzursuzluğumuza da, huzursuzluğumuza yol açanların yarattığı sömürüye de son vermenin yolu sermayeyi, sermayeden yana olan tüm güçleri ve iktidarları huzursuz etmekten geçmektedir…

kapitalist üretim bölüşüm ilişkilerindeki çelişkileri gösteren çok sayıda ‘basit’, ‘sıradan’, hatta alışıldığı için dikkate alınmayan uygulamalar vardır… bunlardan biri şirketlerde, kooperatif ve bazı sendikalarda uygulanan huzur hakkı’dır… duymuş veya izlemişsinizdir enerji işçileri işten çıkarmalar nedeniyle günlerdir Ankara’da EnerjiSa önünde eylem yapıyorlar. işe geri dönmek isteyen işçiler ve Enerji Sen yaşanan sömürüyü de anlatıyorlar eylemleri içinde… öyle ya şirket de ekonomik gerekçeleri, maliyetleri ileri sürdüğüne göre…

ekonomik gerekçelerle işçi çıkaran EnerjiSa geçtiğimiz yıl %110 net kar elde etmiş bir şirket… aynı EnerjiSa’nın şirket ortağı ve karar süreçlerinde yetkisi olmayan (bağımsız) yönetim kurulu üyelerinin huzur hakkının 30 bin tl’ye çıkarıldığı haberini okudum… düşünebiliyor musunuz, işçiye 5.000- 6.000 tl’yi çok görenler, ekonomik koşullar nedeniyle diye işçi çıkaranlar 30.000 tl huzur hakkı ödüyorlar/ alıyorlar…?

huzur hakkı AKP ile başlamış bir şey değil elbette, fakat AKP ile çığırından çıktığı söylenebilir. buna bir de yandaş bürokratların, eski vekillerin, elde tutulması gerektiği düşünülen kişilerin kamu kurumlarına veya kamunun yönetim payı olan şirketlere yönetim kurulu üyesi olarak atanmasını ekleyin… ekleyin diyorum; çünkü bunların önemli bir kısmı farklı kurumlardan 2-3-4 maaş veya huzur hakkı alıyorlar. asgari ücretin 4.250 tl, ortalama emekçi ücretinin 6.500- 7.000 tl olduğu, açlık sınırının 5.000 tl’ye, yoksulluk sınırının 16.000 tl’ye dayandığı ülkemizde çoklu maaş veya huzur hakkı alanların aylık geliri 100 bin tl’ye kadar çıkıyor… özellikle kamuda çalışan çoklu maaş sahiplerinin birçok harcamasının da kurumları tarafından karşılandığını belirtmem gerek… bazı kurum ve şirketlerde çoklu maaş sahibi özel insanların aile bireylerine de özel olanaklar sunuluyor…

gerçekte gördüğümüz şey ekonominin ve yaratılan kaynakların kimler için, ne amaçla, nasıl yağmalandığıdır… gördüğümüz şey devlet de dahil şirketlerdeki yöneticilerinin kendileri için düşündükleri huzur hakkı’nın çalışanlar ve yoksulların huzursuzluğu pahasına olduğudur… biz genellikle Meclis lokantasındaki fiyatları, milletvekillerinin, sarı sendika yöneticilerinin aldıkları ücretleri görür ve onun üzerinden düşünür ve söz söyleriz… sanki bizim gördüklerimiz bize gösterilenlerdir ve görmememizi istemedikleri asıl yağmayı gizlemek için önümüze atılmış bir yemdir…

kısacası ekonomik gidişat, olasılıklar, siyasetçiler arasındaki dalaşmanın yansımaları, yaşadığımız ve tanığı olduğumuz sıkıntılar ve acılar nedeniyle huzursuzuz… klasik anlamda sosyal devletin bile yok edildiği koşullarda bütün insan ilişkilerimiz, davranışlarımız, düşünce dünyamız da devlet gibi değişiyor… bu nedenle eskiden sahip olduklarımızı düşünürken niye yitirdiğimizi, bugün nelere nasıl sahip olabileceğimizi düşünürken her toplantı/ oturum karşılığı huzur hakkı alanları, 2-3-4 maaş alanları, bu yapıyı oluşturanları, hatta ses çıkarmayanları da düşünmek zorundayız…

öncelikle ekonominin ideolojilerden, siyasetten bağımsız olmadığını kabul ederek başlamak zorundayız. 1980’lerden başlayarak, özellikle de Sovyetler Birliği’nin çöküşü sonrası kapitalizmin tüm dünyada estirdiği özelleştirme terörü sırasında ekonominin kendi kendine işleyen bir mekanizma olduğu, devletin müdahale etmemesi gerektiği anlatıldı yıllarca… yetmez mi; 30 yılı aşkın zamandır ülkemizde ve dünyada kamu kurum ve hizmetlerinin büyük çoğunluğu özelleştirildi, sonuç…? bir çelişkiyi de vurgulamak gerekir; ekonomiye devlet müdahalesini en büyük günahlardan biri olarak ilan eden batı kapitalizmi Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı sonrası Rusya yönetimine akın olduğu bilinen/ düşünülen şirketlerin ve sahiplerinin mal varlıklarını bloke etmekten de geri durmadı… aynı zihniyet kültürün, sanatın, sporun da serbest piyasada gelişebileceği propagandasını yapıyordu ki son ambargolardan Rusya edebiyatı, müziği, sineması, sporu da payını aldı…

huzur hakkından savaşa geldiğime bakmayın… savaş yeryüzünde insanlığın icat ettiği en büyük kötülük; ne için…? dünyadaki kaynakları ele geçirmek, üretim bölüşüm araçlarını denetlemek ve bunlar üzerinden kapitalist, emperyalist bir egemenlik/ iktidar yaratmak için… bu yüzden emek mücadelesi, demokrasi mücadelesi, özgürlük mücadelesi sınıfsaldır diyoruz? çünkü bu düzen egemen/ iktidar olduğu her yerde emeği ile geçinenler açısından huzursuzluk yaratıyor, yoksulluk, açlık, hastalık ve ölüm yaratıyor…

konuya gelirsem; şirketten işçi çıkarma, çıkarılacak işçilerin belirlenmesi için yapılan toplantıya katılan yöneticilere o toplantı için huzur hakkı ödendiğini düşünmenizi isterim… bir işçinin (ve ailesinin) tek geçim kaynağı olan işinden atılmasıyla yaşayacağı bunalımı, huzursuzlukla birlikte bu kararı verenlerin alacağı huzur hakkını, 2-3-4 maaşlı olduklarını aynı anda düşünmenizi isterim. emek sermaye arasındaki uzlaşmaz çelişkiyi anlatabilecek en iyi örneklerden biri olduğunu düşünüyorum… somut gerçekliğimiz budur. bu nedenle de duygusal tepkilerimize tutsak olmadan maddi gerçekliğe uygun olarak bilinçle ve bize benzeyen, bizden olanlarla birlikte örgütlemek zorundayız… bizim huzursuzluğumuza da, huzursuzluğumuza yol açanların yarattığı sömürüye de son vermenin yolu sermayeyi, sermayeden yana olan tüm güçleri ve iktidarları huzursuz etmekten geçmektedir…

 

 İSTEK*

usta sözleriyle

yıllanmış deyimler

terimler

usturuplu söylevler

ve baldıran ağısı bir yaşam değil

ustalaşmaktan uzak çıraklık

ve ustaların çıraklaştığı kavgalar

parmakların içiçe geçtiği

ve

güneşli

yıldızlı

aylı düşler

düşlerin ardından umutlar istiyorum

 

* Gülmekle Ağlamak Arası, kitabımdan, sf: 68

Bir Cevap Yazın

Salim Çalık
Emekli Maden İşçisi, Şiir Yazar