Cumartesi, Aralık 21, 2024
spot_img

‘Hiç Olmazsa’dan Olması Gerekene

İçine itildiğimiz ekonomik kriz (buhran) nedeniyle işçilerin istedikleri/ aldıkları ücretlerin alım gücü açısından 4-5 aylık ömrü var… Öyleyse; hiç olmazsa durumundan kurtulmamız, bizim hakkımız bu kadar mı, yaşamak bu mu, diye sorarak, bu noktada yeni soruları açığa çıkararak başlamamız gerekiyor…

son bir ay içinde çoğumuzun öngöremediği biçimde zincirleme olarak gerçekleşen işçi eylemlerinin yaygınlaşmasına tanık oluyoruz… ben biraz Gezi’yi öngöremeyişimize, daha doğrusu Gezi’yi yaratan gençliğin ve kadınların beklenmedik bir anda ayağa kalkmasına benzetiyorum bu eylemlerin ortaya çıkışını… emek hareketi açısından bakınca 89 Bahar Eylemleri’ne benzediğini Mukavemet TV’de Kamil Kartal’la sunduğumuz DirenEmek programında söylemiştim…

yazmak istediğim biz genel olarak sendikalardan, muhalefet örgütlenmesinin etkili/güçlü olduğu alanlardan lokal eylemler olabileceğini düşünürken/beklerken özellikle yeni yılın ilk günü elektrik, doğalgaz ve ardından akaryakıta gelen zamlar ve bu zamların da etkisiyle tüm ürünlere zam yapılması sonrası önce Trendyol’da sonra tüm kurye- lojistik sektörüne yayılan eylemlerle karşılaştık… sonra tekstil sektöründe, son olarak da İzmir- Aliağa’da gemi söküm şirketlerinde işçilerin iş bırakmasına tanık olduk; oluyoruz… işyerleri düzeyinde Migros’ta DGD Sen’in direnişini, Lila Kağıt’ta Selüloz İş’in direnişini, bunlardan önce Farplas işçilerinin ücret artışı talebiyle başlayan, sonrasında Birleşik Metal’da örgütlenen ve işten çıkarmalar, göz altılarla bugüne dek süren eylem ve direnişleri belirtmem gerek…

bu eylem ve direnişleri elimden geldiğince izlemeye çalışıyorum… şu ana kadar görebildiğim İstanbul’dan Gaziantep’e ve Tekirdağ’a kadar tüm eylemlerde istenen ortalama ücret 5.500- 7.000 TL aralığında değişiyor… çoğunda 6.000- 6.500 TL isteniyor; bir de işten çıkarmalar yaşanmaması…

bu eylemlerin ve işçilerin ücret taleplerinin gösterdiği çok şey var mutlaka… ben ücret miktarı üzerinden bakıp ne anladığımı belirtmek istiyorum… öncelikle iktidarın belirlediği asgari ücret ve bu ücret ölçü alınarak belirlenen işçi ücretleri işçiler tarafından kesin biçimde reddediliyor. bu kadar değil; asgari ücret tartışmalarında sendikal alanda DİSK’in, siyasi alanda muhalefet partilerinin önerdiği en yüksek asgari ücret rakamı da işçilerin istediklerinin altında kaldı… 20 Aralık’tan bugüne (daha doğrusu eylemlerin başladığı güne) 1 ay içinde muhaliflerin önerdiği asgari ücretin bile işçilerin taleplerinin, hatta kazanım elde edilen işyerlerinde işçilerin aldıkları ücretin altında kalması önemli ve düşündürücüdür… DİSK kuruluşunun 55. yılında araştırma ve öngörüleri açısından yoksullaşmayı saptamanın ötesine geçemediği, kuruluşunu doğuran sebeplerden daha fazlası yaşanmasına rağmen inisiyatif alamadığı için şimdilik umut olmaktan uzak bir noktada…

eylemlerin bir diğer önemli yanı, tamamına yakınının sendikal örgütlenmenin olmadığı veya yetkili sendikanın bulunmadığı işyerlerinde gerçekleşmiş olmasıdır… buralarda sendikaların yokluğunu, örgütlenme çalışması yapmadığını söylemiyorum. mutlaka etkileşimler var, sendikal alanda çalışan işçiler var… fakat söylediğim durumu değiştirmiyor… beklenmeyen, öngörülemeyen derken bu durumu belirtmeye çalışıyorum… iktidarın büyük bir güçle tüm toplum kesimleri üzerinde baskı kurduğu bir anda ‘örgütsüz’, tamamı özel sektörde ve en güvencesiz işyerlerinde çalışan binlerce işçi iş bıraktı. (89 Bahar Eylemleri kamu işyerlerindeydi)

hiç olmazsa’dan…

yukarıda belirttiğim koşullar (iktidara başat muhalefetin yokluğu da eklenince) işçilerin 5.500- 7.000 TL aralığında ücret istemeleri anlaşılır görünüyor… düşünsenize, daha 1,5 ay önce ülkenin tüm muhalefet partileri ve sendikal örgütlenme açısından en önemli konfederasyonu 4.500- 6.200 TL aralığında önerilerde bulundular… bu koşullarda işçiler 4.250 TL asgari ücret veya asgari ücretin 300- 400 TL üzeri bir ücret öneren patronlara karşı olması gerekeni, hak ettiklerini istemek yerine yoksulluk sınırının yarısı hatta yarısından daha az bir ücret için eylem yapıyorlar… hiç olmazsa dediğim budur… hiç seslerini çıkarmasalar asgari ücret veya 300- 400 TL üzeri bir ücrete talim edecekler…

sosyalist partiler dışındaki tüm partilerin önerdikleri asgari ücret rakamı ve 10 milyona yakın işsiz birlikte düşünüldüğünde işçilerin haklarını, yoksulluk sınırında bir ücreti isteyememeleri daha anlaşılır görünüyor… muhalefet partilerinin sermayeyle bağları, etkili oldukları seçmen kitleleri ve işsizler ordusu karşısında bir meşruiyet arayışı gibi okumak da mümkün istenen ücret zamlarının düşüklüğünü… (açlık sınırı 4.250 TL, yoksulluk sınırı 13.000 TL’yi geçti)

daha önceki yazılarımda sık sık vurguladığım kişi başı yıllık gelir ve bölüşümdeki adaletsizlik üzerinden düşündüğümüzde işçilerin yoksulluk sınırının yarısı kadar bir ücret için eylem yapmak zorunda kalmaları sendikal hareket kadar siyasi partilerin de üzerinde kafa yormaları gereken bir durumdur… elbette hepimiz kafa yormalıyız; ki hiç ‘beklenmedik’ bir anda, çok sayıda kentte gerçekleşen bu eylemler toplumun üretim bölüşüm ilişkileri karşısındaki öfkesini de yansıtıyor. (zamlara karşı gerçekleştirilen eylemleri de bu kapsamda düşünmek mümkün)… bence en dikkat etmemiz ve üzerinde düşünmemiz gereken konu sendikal ve siyasal örgütlülüğün zayıf olmasının da etkisiyle işçilerin yoksulluk sınırının yarısına razı olmaları, sermayenin ve iktidarın bu rakam çerçevesinde genel bir rıza üretmeye girişmesidir…

iktidarın ve sermayenin bu konudaki üstünlüğünü alaşağı edecek, emekçilerin ‘hiç olmazsa’dan hakkı olanı isteyebileceği bir bilinci açığa çıkarabilecek yaklaşımlara gereksinim var…

bu arada sosyal medyada son bir ay içinde açılan çok sayıda hesabın gündemde olan işçi eylemlerini duyurmaya çalıştığını, bu hesaplar üzerinden iletişim kurduklarını, çağrılar yaptıklarını da görüyoruz… yüz yüze ve sokakta örgütlenmenin, eylemleri ve talepleri sokağa taşımanın etkisi ve gerekliliğini yadsımamakla birlikte sosyal medyanın etkisini yok saymamak gerekiyor… iletişim açısından olduğu kadar kamuoyu yaratma açısından da bu tür hesapları izlemekte, anlamakta yarar olduğunu düşünüyorum… şu an eylemde olan, eyleme geçmeyi düşünen işçilerin özellikle Trendyol’la başlayan eylemler dalgasını sosyal medyadan izlediklerini, örgütsüz (ve belki genç) olmaları nedeniyle de kendilerini en kolay ve rahat buralarda ifade edebildiklerini düşünüyorum…

içine itildiğimiz ekonomik kriz (buhran) nedeniyle işçilerin istedikleri/aldıkları ücretlerin alım gücü açısından 4-5 aylık ömrü var… nasıl ki asgari ücret %50 artırılmışken reel olarak %8,5 değer yitirdiyse, enerji alanındaki zamlar ve 2021’den dereden üretici enflasyonu fiyatlara yansıdıkça açlık da, yoksulluk da derinleşmeye ve kitleselleşmeye devam edecek… iktidar 2020 yılında 6.630.682 haneye sosyal yardım yapmış; ki bunun anlamı, iktidar yoksulluğu ortadan kaldırmak yerine yoksulları yönetmeyi ve yoksulluğu sürdürülebilir noktada tutmayı amaçlıyor… bir başka örnek 2002 yılında en düşük SSK emekli maaşı 257 TL iken asgari ücret 184 TL, 2022 Ocak ayında en düşük SSK emekli maaşı 2.500 TL iken asgari ücret 4.253 TL oldu… yani iktidar ücretiyle geçinenleri açlık sınırına itiyor, emeklileri ise emekli maaşıyla geçinemez noktaya sürüklüyor…

öyleyse; hiç olmazsa durumundan kurtulmamız, bizim hakkımız bu kadar mı, yaşamak bu mu, diye sorarak, bu noktada yeni soruları açığa çıkararak başlamamız gerekiyor… bizden sürekli fedakarlık isteyenlere karşı bu soruları sormadığımız, soramadığımız için hiç olmazsa’lara tutsak ediliyoruz…

Bir Cevap Yazın

Salim Çalık
Emekli Maden İşçisi, Şiir Yazar