Cumartesi, Aralık 21, 2024
spot_img

Her Şey İktidar İçin

Yurttaşların yaşadıkları sıkıntıları dışa vurmaya başlamaları kaynamakta olan öfke kazanının buharıdır. Muhalefetin öfkeyi siyasal bir hatta yönlendirme ihtimali zayıf. Ancak Biden’ın yemin töreni sonrası muhalefet dozunu arttırabilir

Geçtiğimiz hafta Tayyip Erdoğan, AB ülkelerinin büyükelçileriyle yaptığı toplantıda, “hedeflerinin AB üyeliği olduğunu, bunu ülke yönetimlerine anlatmalarını” istedi. Belli ki, ABD’deki yönetim değişikliği, ABD’nin yaptırımların dozunu arttırabileceği ve buna göre AB’nin 30 Mart 2021’e ertelediği ‘Türkiye’ye yaptırım’ görüşmelerinden yeni kararlar çıkabileceği ihtimali Saray ve AKP’yi tedirgin ediyor.

Ekonomik krizin giderek derinleştiği, dış ticaret açığının durgunluğa rağmen büyüdüğü, dış borçları ödemek için gerekli dövizin bile bulunamadığı koşullarda, yeni yaptırımların gündeme gelmesi krizin buhrana dönüşmesine yol açabilir.

Hiç değilse (erken veya zamanında) yapılacak ilk seçimi atlatmak üzerine hesap yapan Saray’ın bu tavrını ABD ve AB de görüyor. Bu noktada alabilecekleri tüm tavizleri almak isteyecekleri açık. Özellikle Rusya ile ilişkiler, Ortadoğu politikaları, Akdeniz’de Yunanistan ve Fransa ile yaşanan gerginlik konuları belirleyici olacaktır.

Saray/ AKP’nin tek önceliği iktidarda kalabilme olanaklarını çoğaltmaya çalışmakla birlikte içerde ve dışarda girdiği ilişkiler de önemli bir ayak bağı olacak gibi görünüyor. Biden daha önce Türkiye, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni terörü desteklemekle suçlamıştı. Suudi Arabistan, Biden seçilir seçilmez Katar, Mısır ve İsrail ile ilişkileri normalleştirme yoluna girdi. İktidarın İsrail’le ilgili açıklamalarındaki yumuşama, diplomatik ilişki kurma isteği, Suudi Arabistan ve Mısır politikalarındaki dönüşüm, Saray ve AKP’nin iktidar karşılığında taviz vermeye hazır olduğunu gösteriyor. Bu tavizlerin sınırını Biden göreve başladıktan sonra daha net göreceğiz.

SANSÜR, OLMAZSA KURŞUN

Geçtiğimiz hafta, Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı’nın ve muhalif iki sağcı gazetecinin saldırıya uğramaları Saray/ AKP/ MHP bloğunun şiddeti artıracağının işaretlerini veriyor.* Bu baskıcı söylem ve şiddet gösterileriyle aynı zaman dilimlerinde Tayyip Erdoğan’ın çok sayıda küçük parti başkanı veya ileri gelenleriyle görüşmesi bir erken seçim hazırlığı gibi görünse de, öncelikle Millet İttifakı’nı dağıtma (başarabilirlerse ‘Milli Muhalefet’ yaratma) isteği yanında asıl olarak, gündeme getirdikleri reformlar için geniş tabanlı bir mutabakat arayışının sonucu olarak gündeme geldiğini söyleyebiliriz.

Siyasi Partiler ve Seçim Kanunlarında değişiklik yapılarak ‘partilerin genel başkanlarını üyelerin seçmesi’, ‘dar/ daraltılmış seçim bölgeleri’ gibi tartışmalar da sürdürülüyor içten içe.

HDP’yi kapatma davasında ısrar eden MHP ile milletvekillerinin vekilliğini düşürmeyi, seçim yardımını kesmeyi öneren AKP bu konuda anlaşamıyor gibi görünseler de iktidarda kalmak gibi vazgeçemeyecekleri bir ortak noktaları olduğu unutulmamalıdır. Bu açıdan HDP ve Kürt muhalefetini, bileşenlerini siyaset yapamaz duruma getirmek için her yolu deneyeceklerdir. Kobane olayları gerekçe gösterilerek eski ve yeni HDP yöneticilerine açılan davaların ‘uygun ve gerek görülen’ zamanda kurumsal olarak HDP’yi de içerebileceği görülüyor.

ÖNCE PAZARA SONRA SOFRAYA

AKP’nin en önemli destekçisi TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu’nun kredi faizleri ve esnafın battığına yönelik çıkışı ve bir gün sonra Tayyip Erdoğan’ın “faiz sebeptir enflasyon sonuç” tezini yineleyerek bankalara seslenmesi sokaktaki hoşnutsuzluğu gördüğünün en somut göstergelerinden biridir.

Önce pazara, sonra sofraya yansıyan fiyat artışları, giderek toplumdaki yaşam standartlarında düşüş yaratıyor. Yoksulluk geniş kesimleri vururken, yurttaşların yaşadıkları sıkıntıları kendi olanakları ile çeşitli sosyal mecralardan dışa vurmaya başlamalarını aşağıda kaynamakta olan öfke kazanının buharı olarak görmek gerekir. **

Merkez muhalefetin bu öfkeyi siyasal bir hatta yönlendirme olasılığı çok düşük olmakla birlikte, Biden’ın yemin töreni sonrası, muhalefet dozunu arttırması, Erdoğan’a daha sert eleştiriler yöneltmeye başlaması beklenebilir.

Kılıçdaroğlu’nun büyük tartışmalar yaratan ‘sözde Cumhurbaşkanı’ çıkışı böylesi bir sürecin işaret fişeği olarak değerlendirilebilir.

Görünen o ki, Cumhur İttifakı, hali hazırda Biden dönemine tam olarak bir hazırlık yapabilmiş değil. Muhtemel kendilerinin de görüp önlem almaya çalıştıkları birçok husus, koalisyonun parçalı yapısı nedeniyle zamanında hayata geçirilemeyecek. Bunun da önümüzdeki süreçte iktidar açısından önemli bir sıkışma yaratacağı açık.

Bu koşullara dış politikadaki daralmayı da ekleyince öncelikle kendi tabanlarını tutmak sonra da Millet İttifakı’nı dağıtmak için yeniden ve daha baskıcı bir din ve milliyetçilik söylemine yöneldiler. Türban tartışmalarını, geçmiş dönemlere ilişkin Laiklik uygulamalarını yeniden gündeme getirmeleri, HDP’yi ve HDP üzerinden tüm muhalefeti “terörist” ilan etme gayretleri siyasi sıkışmışlığı gizleme ve iktidar tabanını tahkim etme, tutma çabası olarak okunmalıdır.

HERKES TERÖRİST HERKES DARBECİ

Saray/AKP/MHP bloğu ekonomik ve siyasi krizlere çözüm üretememenin, yarattığı toplumsal hoşnutsuzluğu gizlemek ve gündemi değiştirmek için dini ve milliyetçiliği kullanmaya devam ediyor; devam edecek.

Siyasal Kriz Derinleşiyor başlıklı 21 Aralık 2020 tarihli yazımızda; “… Şu ana kadar 400 milyara yaklaşan batık kredi, 30 milyon dolayında icra dosyasının akıbeti ile AKP’nin akıbeti adeta kesişmiş̧ durumda. Korona salgınıyla etkisi katlanan işsizlik, gelir dağılımındaki adaletsizlik küçük esnafı ve köylüleri de geçimini sağlayamayacak noktaya getirdi. İşten çıkarılan, ücret vd. haklarını alamadığı için direnen emekçilere, Tarım Kredi Kooperatifi aracılığıyla kredi kullanan ve icralık olan çok sayıda çiftçi de katıldı…” demiştik.

Yıllardır görece suskun ve tepkisiz kalan üniversitelerde başlayan bu eylemlerin iktidarı rahatsız etmekle kalmayıp ürküttüğü de bir gerçek. Saray rejimi bir yardan TÜRGEV üzerinden muhalif öğrencilerle görüşme yolları ararken, bir yandan da polisin sabaha karşı çok sayıda öğrencinin evini basıp, gözaltına alınan öğrencilerin görüntülerini servis ederek yaratmaya çalıştığı “terör” algısı karşılık bulmadığı gibi tepki de çekti; üstelik bu gözaltılar sonrasında da diğer üniversitelerden Boğaziçi’ne destek eylemler devam etti. Baskı ve şiddetin günden güne olağan yönetim biçimine dönüştürüldüğü ülkemizde korku duvarlarının aşıldığı örnekler de yaşanıyor. Küçük küçük de olsa çok sayıda işçi direnişlerine tanık oluyoruz. Elbette son günlerin en dikkat çekici eylemleri Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyum rektör atanmasıyla başlayan ve bazı üniversitelerin de destek vermesiyle büyüyen eylemler.

Üniversitelerde özgür ve demokratik işleyişin savunulduğu bu eylemler AKP/Saray iktidarına karşı olan tüm kesimleri motive etmenin yanında cesaretini ve umudunu da artırdı.

Bütün bu gelişmeler ışığında ülkenin her geçen gün devasa hale gelen sorunlarına sosyalist çözümler geliştirecek sosyalist bir siyaset merkezinin eksikliği her geçen gün hissediliyor.

 

*Saldırıya uğrayan gazetecilerden bir tanesi hakkında özel bir konu iddiası ortaya atılmış olsa da böylesi bir saldırının şaşırtıcı olmayacağı da biliniyor.

** Bu esnada Cumhurbaşkanlığı’na yaptırılan iki Saray’ın maliyetinin 740 milyon TL olması bekleniyor.

1 Yorum

Bir Cevap Yazın

Haftalık Siyasal Durum Değerlendirmesi