Pazartesi, Aralık 23, 2024
spot_img

Hepimiz Öteki ve Potansiyel Suçluyuz

...özünde tüm yapılanların sistem dışı muhalefete karşı ve iktidarı korumak uğruna planlı ve bir program kapsamında, bazen fırsat kollayarak yapıldığını görmemiz gerekiyor…

cumhuriyetin 99. yılı kutlamaları ve siyasilerin 100. yıla ilişkin iddialı söylemlerine bakınca başka bir ülkede yaşadığımı düşünmekten kendimi alamıyorum… (bugün iktidarın yarattığı siyasi iklimin ve devlet düzeninin geçmişten ağır olduğunu peşinen belirterek) emeği ile geçinenler, düzen karşıtı muhalifler, Kürtler, mesleğinin hakkını veren basın çalışanları, kadınlar, dogmalar karşısında bilimi savunanlar açısından bu iktidar dönemi ile öncesi arasında çok büyük farklar olduğunu söylemek mümkün mü?

şöyle sorayım Kürtlere vd. diğer etnik ve dini azınlıklara bakışta köklü bir değişiklik var mı? emeğin sendikal ve siyasi örgütlenmesi önündeki engeller, sermayeye sağlanan kolaylıklar açısından bugünün geçmişten farkı nedir? muhalif siyasilere, bilim insanlarına, basın çalışanlarına karşı şiddet, baskı, tutuklama vb. açısından geçmişle bugün arasında bir fark görüyor musunuz? soruları çoğaltmak mümkün (ve gerekli)…

iktidarları ve sermaye ilişkilerini, sömürüyü, tek tip insan üretmeye kurgulu bu düzeni sorgulayan, bu düzene karşı çıkan herkes öteki ve potansiyel suçlu olarak devlet ve düzenin sahiplerince kodlanır… medyasıyla, yargısıyla, güvenlik güçleriyle, elinin altında tuttuğu sivil güçleriyle, eğitimiyle bu kodlamayı hem meşrulaştırır, hem yaygınlaştırır, kısmen de örgütler… yani 99 yıllık Cumhuriyet’te hala daha Kürtlerin siyasi, kültürel varlıkları tartışılıyor ve öteki sayılanların en başında yer alıyorlarsa… hala daha Alevilerin varlıkları tanınmıyor, son günlerde gördüğümüz üzere devlet denetiminde bir kültüre dönüştürülmeye çalışılıyorsa… hala daha kadın denildiğinde akla il önce aile ve çocuk doğurmakla birlikte giyim kuşam geliyorsa ve bunu erkekler/ erkek egemen siyaset tartışıyorsa…

okuduğum bir araştırma da Türk halkının %75’inin karşıt siyasi görüşten olanlarla aynı binada oturmak istemediği, yani komşu olmak istemediği sonucu çıkmış… 99 yıllık Cumhuriyetin getirildiği yeri bundan daha somut ne gösterebilir ki…? geçmiş yıllarda gayri müslim, Alevi, Kürt, Çingene, yabancı uyruklu komşu istemeyenlere şu anda karşıt görüş de eklenmiş durumda ve ne yazık ki diğer istenmeyenlerin önüne geçtiğini düşünüyorum. dini. etnik, ırksal, cinsel kimlikler üzerinden kurulan günlük siyasi dilin ve yaratılan gerginliğin bizi getirdiği yer burası… iktidarıyla muhalefetiyle temel dertleri bu düzenin devamı olanların böylesi bir ayrışmayı, kutuplaşmayı, gerilimi umursadıklarını düşünüyor musunuz? ben düşünmüyorum, çünkü karşıt siyasi görüşten komşu istemeyen %75’lik oran muhalefet seçmenlerinin de büyük bölümünün aynı çizgide olduğunu gösteriyor… o zaman bu %75’lik kitle nasıl oluştu sorusunu dert etmemiz gerekmiyor mu? ya da Cumhuriyetin 100. yılına böyle mi gireceğimizi…?

TTB Başkanı kimyasal silah kullanımı iddiaları üzerine yaptığı bir açıklama nedeniyle gözaltına alınıp, tutuklandı. gözaltı görüntülerini izlediniz mi bilmiyorum; çok tanıdık geldi bana… bir kitap ve asker dedesi ve asker babasından kalma mermiler üzerinden örgüt üyeliği… komik olan örgüt el kitabı olarak gösterilen kitabın Meclis kütüphanesinde de bulunması ki aynı mantıkla Meclis Başkanı, Meclis kütüphane sorumlularını örgütsel yayın bulundurmak, örgüt propagandası yapmak gibi suçlamalarla gözaltına almak mümkün… hele de iktidarın muhalifleri kamudan tasviye etmek, muhalif medya ve STK’ları kapatmak için kullandığı iltisak kavramıyla yaklaşırsak işleri daha zor… ne demek ‘Bir Dağın Ardına Bakmak’ kitabını Meclis kütüphanesinde bulundurmak… kitapçılarda satılıyormuş, bandrolü varmış vs., bir kere ‘örgütün el kitabı’ buyurdu hazretleri…

iktidar yakaladığı fırsatları değerlendirmekte çok mahir olduğunu defalarca gösterdi; ki TTB ile birlikte TMMOB’ni de dahil edecek biçimde yasa değişikliği hazırladıklarını açıkladılar. 20 yıldır ele geçiremedikleri yapılara yönelik yasa silahını kullandıklarını TBB’nde çoklu baro düzenlemesi, delege sayıları gibi yollarla seçimlerine müdahaleye kadar görmüştük. TTB ve TMMOB gibi örgütlerde bunlarında etkili olmayacağını öngörmüş olmalılar ki adlarındaki Türk sözcüğünün kaldırılması, kamu kurumu niteliğine son verilmesi, asgari ücret, ruhsat verme, meslekten çıkarma gibi yetkilerine son vermeyi amaçlayan bir düzenleme yapacaklar gibi görünüyor…

özünde tüm yapılanların sistem dışı muhalefete karşı ve iktidarı korumak uğruna planlı ve bir program kapsamında, bazen fırsat kollayarak yapıldığını görmemiz gerekiyor… kapatılan dernekler, vakıflar, tv. ve gazeteler, belediyelere ve üniversiteler kayyum atanması, kamudan ihraç edilen ve hala daha görevlerine iade edilmeyen binlerce kamu çalışanı, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması, bir yıl içinde 40’a yakın festival, konser ve tiyatro oyununun yasaklanması, sendikal ekonomik hakları için eylem yapan işçilerin engellenmeleri, gözaltına alınmaları gibi onlarca olay bize gösteriyor ki iktidar sırayla hepimizi hizaya sokmak için her yolu, aracı, değeri kullanıyor, kullanacak… tüm bunlar olurken muhalefet ne yapıyor, nerede duruyor sorusuyla birlikte biz ne yapacağız sorusunu da düşünmek zorundayız…

1991 yılında yaşadığım beldede (büyük bir maden işletmesi de var) tam teşekküllü bir hastane için imza toplarken bir grup arkadaşımla gözaltına alınmıştık. hakkımızda o güne kadar tutulan resmi olmayan raporlara, notlara göre silahlı örgüt üyesi suçlamasıyla DGM’de yargılamıştı bizi devlet ve o günün iktidarı… evlerdeki aramalarda işe yarar bir şey bulamayınca şiir, roman gözlerine kestirdikleri kitapları, gazete bayilerinde satılan dergileri almışlardı ki sözünü ettikleri örgüt fiili olarak olmayan bir örgüttü… o günden sonra işyerinde, herhangi bir eylemde, askerde, sokakta vb. devlet açısından örgüt üyesi olarak kaldım, kaldık… çalıştığım kuruma düzenli olarak gönderilen dikkat edilmesi gereken kişiler listesinde, askere gittiğimde şüpheli/ sakıncalılar listesinde, 15 temmuz sonrasında (675 sayılı KHK) ihraç edilenler listesinde adım dolaştı durdu… örneğin 29 Ekim artık bayramdan çok, ihraç edildiğim tarihtir benim ve KHK ile ihraç edilen binlerce insanın belleğinde… (sonradan iade edilmem benim açımdan bu gerçeği değiştirmiyor)

kısacası gelinen aşamada geleneksel öteki ve potansiyel suçlulara karşıt siyasi görüşten olanlar da eklenme olasılığı taşıyor. en azından toplumun büyük kesimi bu noktaya savrulmuş ve bizim asıl derdimiz de bu olmalı…

Bir Cevap Yazın

Salim Çalık
Emekli Maden İşçisi, Şiir Yazar