Gezi Direnişi katılıp sahip çıkanların da, karşı çıkıp durdurmaya çalışanların da ömürleri boyunca unutamayacakları bir kardeşleşme eylemiydi… yeryüzünde ender görülen kapsayıcı yanı, katılan ve destekleyenlerin kendilerini buldukları, üstelik kendileri gibi olmayanlarla yan yana durdukları bir direniş…
ve insanlar
öfkeleriyle gelmişlerdi
hepimiz oradaydık
muktedirin “mesele üç beş ağaç değil” diyerek suç üretme çabasına, bunu yaparken de “üç beş ağaç” nitelemesiyle ağaçları, ağaçlardaki kuş yuvalarını, börtü böceği, gölgesine sığınanların haklarını, kentte yaşayanları yok saymasına karşı başlayan bir direniş…
fakat saldırgan değillerdi,
bilgileriyle gelmişlerdi
hepimiz oradaydık
iktidarın ve yandaşlarının devlet gücüyle, medyasıyla, ideolojik, dinsel kışkırtmalarıyla saldırdığı ve terörize ettiği koşullarda bile soğukkanlılığını koruyan, aynı anda bir öfke seli olarak tüm ülkeye yayılan bir eylem… vicdanını koruyanların özgürlüklere, eşitliğe, adalete, yaşam biçimlerine yönelik saldırılar karşısında “korku duvarlarını yıktıkları” bir direniş..
fakat dayatmacı değillerdi,
vicdanlarıyla gelmişlerdi
hepimiz oradaydık
hiçbir örgütün, ayrıcalıklı bireyin baskın olmadığı, gün içinde tüm işlerin ve gereksinimlerin paylaşım ve dayanışma ilişkileriyle sürdürüldüğü, ilişkilerin ayrıştırıcı kimlikler yerine insan ve yaşam üzerinden kurulduğu, “yârin yanağından gayrı” her şeyin bölüşüldüğü bir direniş…
üstelik ayrımsız
tüm canlıları sahiplenerek
hepimiz, hep birlikte
bostanıyla, reviriyle, kütüphanesiyle, elektrik üreten paneliyle, direniş sitesiyle, çapul tv.siyle gelecek güzel günler düşümüzün en acemi, en yalın ve yalansız bir denemesiydi gezi direnişi… her türden kapitalist sömürü ilişkisinin, ideolojik/ politik dayatmanın reddedildiği bir direniş…
bir ağaca sarılmakla başladı
yan yana gelip orman olmakla
hepimiz oradaydık
pankartları, duvar yazıları, sloganları ve forumlarıyla yalnızca Gezi’ye, yalnızca Taksim’e değil ülkenin her noktasındaki yağmaya, talana, şiddete ses veren, ülkenin her yerinden ses verilen, şiddete ve ölümlere rağmen “kısasa kısas” demeyecek olgunlukta bir direniş…
bugüne kalan
Gezi Direnişi “üç beş ağacı” korumak için başlamış olsa da iktidarın şiddet ve dağıtmaya yönelik hamlesi karşısında o ana kadar susmuş olan milyonlarca insanın kendi sorunlarını, sıkıntılarını, öfkesini dile getirmesine yol açtı… içten içe kabaran ve sosyalistlerin, devrimcilerin zamanında ve yeterince göremediği bu kabarma ve dalga siyasal önderlikten yoksun olmasına rağmen olabilecek olanın en iyisini, en görkemlisini gerçekleştirdi…
Gezi’den bugüne kalanlar üzerine çok sayıda akademik yayın yapıldı, yapılacaktır… kendi payıma gördüğüm şeylerin başında; o günlere kıyasla çok daha baskıcı, karşısındakini yok sayıcı, düşmanlaştırıcı iktidar karşısında yan yana gelmeniz gerektiğini, hatta nasıl olacağını da göstermiştir…
bir biz biliyoruz
sevinçlerimizi bağışladık yeryüzüne
insanların yalnızlığını giyinip
ayrılıklarına ağladık
bir biz biliyoruz oysa
dicle’nin gözyaşıyla büyür fırat
insanlaşmadan geçilmez hiçbir sırat
iki hafta boyunca milyonlarca insanın tüm ayrımlarını bir kenara bırakarak özgürlük, eşitlik, adalet, barış, dayanışma talebiyle, üstelik şiddete, gözaltılara, ölümlere rağmen yalnızca İstanbul’da değil tüm ülkede sokağa çıkmasını sağlayan, hepimizi aynı parklarda, alanlarda buluşturan şey ortak sorunlar ve talepler için ortak savaşımın anlaşılmış olmasıdır… partiler, örgütler vd. bugünü görememiş olabilirler; görenler geleneksel davranışlarını aşamamış olabilirler… fakat milyonlarca insan bu gerçekliği gördü ve siyasal yapıların önüne geçti… bugüne ve yarına kalan en önemli bilgi ve deneyim budur…
çoğu zaman yalnız ve hüzünle
hoş geldin hayat
soluğunu soluğuma kat
büyüyeceksek birlikte olmalı
öleceksek de birlikte
hoş geldin hayat
düşünü düşüme kat
Korkut Boratav hocanın “Gezi sınıf hareketidir” saptaması önemlidir. iki gün yer alabildiğim Gezi Direnişi’ne katılanların önemli bir kısmı beyaz yakalı olarak tanımlanan çalışanlar veya çalışacak olanlardı… ziyaret ettiğim DİSK çadırına taşeron işçiler de uğruyordu fakat sendika üyesi değillerdi. KESK üyesi olmayan beyaz yakalılara da rastladım… kendilerini sosyalist, devrimci olarak tanımlayanların (benim rastladıklarımın) bir kısmının da aidiyetleri yoktu… o zaman neden diye sordum, şimdi de soruyorum; her türlü şiddeti, baskıyı, hatta ölme olasılığını göze alıp direnişe katılanlar sınıf örgütlenmelerinden uzak duruyorlardı, duruyorlar; neden…?
başta Gezi Direnişi olmak üzere insanlaşma yolculuğu olarak gördüğüm özgürlük, eşitlik, adalet, barış, dayanışma ve sömürüsüz bir dünya savaşımında yitirdiklerimize saygıyla…