Fırat kenarında bir oğlak kaybolsa (yahut bir kurt bir koyunu kapsa) korkarım ki kıyamet gününde onun bile hesabı Ömer’den sorulur!
Ömer b. Hattap Müslümanların 2.halifesidir. Hz. Muhammed’den sonra Ebu Bekir, ondan sonra da Ömer halife olur. Ebu Bekir’in halife oluşunda Ömer çok ama çok etkilidir. Ömer’in halifeliğini de ölmeden önce Ebu Bekir belirler.
M 634-644 yıllarında halifelik yapan Ömer b. Hattap’ın kanımca az bilinen bir yönü Hz. Muhammed ve Ebu Bekir’den gelen Medine Şehir Devletini on yıl gibi kısa bir sürede bir Müslüman Arap imparatorluğuna dönüştürmesidir. En çok bilinen yönü de adil oluşudur. Bu yazımızda şu soruyu yanıtlamaya çalışacağız: Ömer Gerçekten Adil miydi?
Ömer İslam tarihinde “adil” unvanıyla anılır. Bu unvanlandırmaya uygun da birçok menkıbe üretilmiştir. İşte Ömer’in adil olduğu imajını besleyen ibret öykülerinden birkaçı. Birçoğu adaletle dolaylı ilgili olan bu menkıbeleri internet sitelerinden derledik.
- Hazret-i Ömer bir gün evine geldiğinde, hanımları bir tabak içine koydukları mücevherleri seyrediyorlardı. Nereden geldi bunlar diye sordu. Rum kayserinin hanımlarından kendilerine hediye geldiğini söylediler. Hazret-i Ömer “Eğer siz halife hatunu olmasa idiniz, size bu cevherlerin birini göndermezlerdi. Size gelen de halifeye gelen de Müslümanların beyt-ül-malınındır.” der ve kıymetli hediyeleri alıp beyt-ül-mala verir. [1]
Burada Ömer’in adaletli olmaktan daha çok devlet malına titizlik, haksız yere mal edinmemesi vurgulanmaktadır.
- Bir gece Hazret-i Osman Hazret-i Ömer’in huzuruna vardı. Gördü ki, acele ile mektup yazıyor. Selam verdi, ancak emir-ül müminin cevap vermedi. Mektubu bitirdi. Çırağı söndürüp, selama cevap verdi. Hazret-i Osman, neden selamın cevabını çırağı söndürdükten sonra verdin diye sordu. Dedi ki: “Ya Osman! Bu çırağ şahsi malım değildir. Beytülmaldandır. Çırağı Müslümanların işi için ışıklandırdım. Korktum ki, o çırağ ışığında selamını alsam, kıyamet gününde, Müslümanlar bana hasım olurlar [haklarını isterler]. Allahü teâlâ beni ondan sual ettiğinde ben cevap vermeye takat getiremem.[2]
- Ömer’in doğrudan adaletle ilgili bir menkıbe şu: Hazret-i Ömer, halifeliği zamanında kapı kapı gezip dilenen yaşlı bir zimmi gördü. Ona merhamet edip buyurdu ki: Ey pir, iyi vaktinde senden cizye aldık. Layık olan odur ki, bugün seni affetmeliyim. Seni affettim. Her gün kendinin ve ıyalinin [çoluk-çocuğunun] yiyeceğini beyt-ül-maldan versinler. [3]
Bu öykcüğü adaletle doğrudan ilgili görüyor ve en hakiki Müslüman AKP’nin pandemi döneminde dükkanları kapalı esnafa yönelik yaklaşımının tam da böyle adilane olduğunu anımsatıyoruz.
4. Hz. Ali anlatıyor:
“Bir gün Ömer’i binekli olarak ve telaş içinde, giderken gördüm ve sordum;
“Ya emire’l-müminin nereye gidiyorsun?”
Yanıt verdi;
“Devlete ait develerden biri kaçmış, onu aramaya gidiyorum!”
“İnan ki senden sonra bu milleti idare edecek olanlara ağır bir yük bırakıyorsun! Herkes senin yaptığını yapamaz!”
Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle konuştu:
“Allah’a yemin ederim ki, Fırat kenarında bir oğlak kaybolsa (yahut bir kurt bir koyunu kapsa) korkarım ki kıyamet gününde onun bile hesabı Ömer’den sorulur!
Kenar-ı Diclede bir kurt kapsa koyunu,
Gelir de adl-i ilâhi Ömer’den sorar onu!” [4]
Halifeliği elinden alınmış, karısı ve Peygamber’in kızı Fatıma, Ömer tarafından tartaklanmış Ali, bu ibret öykücüğünü anlatıyorsa Ömer gerçekten halkını düşünen, sorumluluk bilinci çok yüksek ve vicdanı tertemiz bir halifelik yapmış demektir. Ama bu öykücük Ömer’in adil davrandığını vurgulamıyor.
Evet, Müslüman camiada iyi bilinen, Halife Ömer’in ne kadar adil davrandığına ilişkin ibretlik öykücüklerden birkaçını anlattık. Öykücüklerin çoğu Ömer’in doğrudan doğruya adil olmaktan daha çok devleti yönetme biçimindeki sorumluluk duygusu ve dürüstlüğünü anlatmaktadır.
Bunlar da Halife Ömer’in adil oluşuna ilişkin okuduğumuz kitaplardan bizim saptadıklarımız:
Ebu’l Farac Tarihinden:
“Arapların on beşinci yılında (636) Ömer Filistin’e geldi ve Kudüs Başpiskoposu Sophronius onu karşılamaya çıktı. Piskopos bütün memleketin emniyeti adına onda söz aldı. Ömer bundan başka bir ferman daha yazdı ona. Ve hiçbir Yahudi’nin Kudüs’te ikamet hakkı olmayacağını bildirdi. Ömer Kudüs’e gittiği zaman Araplar için Süleyman Mabedi’nin arsası üzerinde bir cami yapılmasını emretti. Piskopos Ömer’in giydiği elbisenin kirli olduğunu görerek elbisesini ve sarığını değiştirmesini rica etti ve bunların temizini getirtti; ama Ömer kabul etmedi. Bu Ömer dosdoğru (yahut adaletli) bir adamdı. Hasetten uzaktı. Arapların bütün İran ve Roma hazinelerine sahip olmalarına rağmen eski giyiniş tarzını kesinlikle değiştirmedi.” [5]
Malatya doğumlu, İbrani kökenli, Süryanica yazmış Ebu’l Farac, Ömer’i böyle anlatıyor. Kanımca en nesnel bakışlardan biri bu. Burada Ömer’in sade ve mütevazi yaşam anlayışını gördüğümüz gibi onun Yahudi karşıtlığını da görürüz. Çevirideki parentez içi adaletli sözünün Sayın Ömer Rıza Doğrul tarafından eklendiğini düşünüyorum. Çünkü burada anlatılanlar Ömer’in adil oluşunu değil, açık sözlü oluşunu, dobra oluşunu ortaya koyar.
Ömer’in adil oluşuna ilişkin olarak İbni Haldun’un Mukaddimesinde de şu anlatıyı görürüz:
“Hz. Ömer, Ziyad b. Ebu Süfyan’ Irak valiliğinden azledince Ziyad:
“Ya Emier’el-müminin beni niçin görevden uzaklaştırdınız? Aciz olduğum için mi yoksa hain olduğumdan mı? Diye sormuş. Hz. Ömer de “Azil sebebi bunların hiçbiri değil. Lakin aklının fazla olan kısmını ve dehanı halka yüklemeni istemiyorum, diye cevap vermiş. Bu sözlerle Ziyad ve Amr b. As gibi açıkgöz, kurnaz ve zeki yöneticilerin halk üzerinde kolayca baskı ve zulüm kurabileceğini kastetmiştir Ömer.”[6]
Oğlundan aktarılan bir hadiste de Ömer’in adil ve halktan yana bir tavır içinde olduğunu görürüz.
Oğlu Abdullah anlatıyor: Babam Ömer’le birlikte hacca gidiyorduk. Yolda bir adamla karşılaştık. Babam anlaşılan bunun derdi var, bize doğru geliyor, dedi. Adam yanımıza geldi. Ağlıyordu. Ömer sordu: Ne yapmışsın anlat da sana yardımcı olayım. Adam, içki içtiğim için bölgemizdeki İslam temsilcisi Ebu Musa el Eş’ari beni kamçıladı, saçımı kesti, yüzümü siyah ile boyadı ve beni bu şekilde insanlara teşhir etti, bu adamla oturmayın, onunla yiyip içmeyin, dedi. Ben de ya onu vurur katil olurum ya da burayı terk eder başka memlekete gider, kâfirlere sığınırım dedim. En son Ömer’e başvurayım, dedim. Ömer, adamı dinledikten sonra “Ben de senin gibi içki içerdim” diyerek ağlıyor. Sonra da Ebu Musa’ya mektup gönderiyor. Halka söylediklerini geri al, diyerek Ebu Musa’ya kızıyor. Adama da 200 dirhem vererek gönlünü alıyor.”[7]
Evet, bütün bu öykücükler, anlatılar, hadisler Ömer’in ne kadar dürüst ve adil olduğunu anlatır. Ancak tarihin garip bir cilvesiyle Ömer, adil davranmadığına inanan biri tarafından öldürülür. Ömer’in öldürülüşünü İbni Sa’d şöyle anlatır: “ Muğire b. Şube, yanında köle olarak çalıştırdığı demircilik, marangozluk ve nakış işlerinden anlayan Ebu Lü’lüe adlı, Nihavend savaşında esir alınmış bir köleyle 100 dirhem ödendiğinde özgürlüğüne kavuşacaktır, diye bir sözleşme imzalar. Ebu Lü’lüe bu 100 dirhemin çok olduğunu düşünür ve Ömer’e bu durumu anlatır. Ömer ona ne işler yaptığını söyler. Ebu Lü’lüe neler yaptığını anlatınca “Tüm bu işler karşılığı bu fiyat doğrudur.” der.
Ömer’in yanıtının adil olmadığını düşünen Ebu Lü’lüe bir sabah namazında camiye gider, Ömer’in arkasında saf tutar ve Ömer’e saldırarak 2-3 bıçak darbesi ile onu yaralar. Ömer birkaç gün sonra vefat eder” [8]
Biz, Halife Ömer’in çok dürüst, çalışkan, devletini koruyan bir halife olduğunu düşünüyoruz; âmâ adil olduğu konusunda bu kadar emin değiliz. İşte kanıtlar:
Prof. Adem Apak, ganimet ve feylerin dağıtımından söz ederken Ebu Bekir ile Ömer arasındaki uygulama farklılığını şu şekilde anlatır: “Divan teşkilatı kurulmadan önce de Müslümanlar arasında fey taksimi yapılıyordu. Hz. Peygamber (sav) zamanında fey gelirlerinin miktarı çok azdı ve Medine’deki Müslümanlara dağıtılıyordu. Hz. Ebû Bekir zamanında da aynı uygulama devam etmiş, başkente gelen mallar bekletilmeksizin hak sahiplerine dağıtılmıştır. Halîfe Ebu Bekir, dağıtımda herhangi bir derecelendirmeye gitmeksizin herkese eşit miktarda mal vermiştir. Kendisine insanlar arasında eşit taksim yerine, iyi geçmişi ve Müslümanlıkta önceliklere göre mal dağıtması tavsiye edildiğinde de şöyle cevap vermiştir: “Söylediğiniz iyi bir geçmiş, fazilet ve İslâm’daki kıdem meselesini hepinizden iyi ben bilirim. Bütün bunlar, sevabı Allah’a ait olan hasletlerdir. Dağıttığım şey ise geçim vasıtasıdır. Bunda eşitlik, tercih ve takdimden(önceleme) daha iyidir”
Oysa Ömer döneminde bu dağıtımla ilgili şunlar anlatılır: Hz. Ömer, defterleri hazırlayan kâtiplere Benî Hâşim’den Bedir Gazvesi’ne iştirak edenler esas alınarak sıralamaya başlamalarını, daha sonra da yine Bedir’e iştirak edenler önce yazılmak suretiyle Hz. Peygamber’in (sav) kabilesine yakınlıklarına göre diğer Kureyş ailelerini kaydetmelerini istemiştir “[9]
Ebu Bekir’le Ömer arasındaki uygulamaları değerlendirdiğimizde daha insani ve adil olan Ebu Bekir’in uygulamalarıdır, diyebiliriz. Dağıttığım şey ise geçim vasıtasıdır. Bunda eşitlik, tercih ve takdimden (yeğleme ve önceleme) daha iyidir”. Bugün bile geçerliliği olan bir düşüncedir. Ömer’in uygulamalarının daha sistematik olduğunu söyleyebiliriz. Ama Uygulamada kabile ayrıcalıkları, akrabalık yakınlıkları vb. noktalar Ömer’in uygulamasının çok da adilane olmadığını göstermektedir.
Aşağıdaki alıntıda da Ömer’in ne kadar adil davrandığı anlatılmak istenir. Elbette günümüz değerleriyle ele aldığımızda insanları hakkını vererek de olsa yerinden yurdundan etmenin hiç de adil bir davranış olmadığını söyleyebiliriz. Ama yaşanılan çağ ortaçağdır. Gücü olanın istediği her şeyi yaptığı çağ. Bu yüzden Ömer’in yaklaşımı o günkü değerlere göre “ehveni şer bir adalet” diye yorumlanabilir.
“Hz. Ömer bu toprakların fiyatını tespit ettirdi. Yarısının karşılığını Fedekliler’e (Yahudilere) ödedikten sonra onları da diğerleriyle birlikte Suriye tarafına sürdü. Aynı tarihte Necranlı Hristiyanları da Kûfe taraflarındaki Necrâniye’ye gönderdi. Mallarını satın alarak mağdur olmalarını önledi. Ayrıca gittikleri yerde kendilerine geniş topraklar verilmesini, bu topraklardan bir süre vergi alınmamasını, daha sonra Hz. Peygamber ile yaptıkları anlaşmaya uygun biçimde cizye vermeye devam edilmesini valilerinden istedi.” [10]
Sevgili okur, Halife Ömer’in adil oluşuyla ilgili taradığım kaynaklarda daha birçok anekdotlar buldum. Bunlar İslam Tarihi Sorgulamaları 2 adlı kitabımda aktaracağım. Bunların bir kısmı adaletli olmaktan daha farklı mesajlar iletiyor. Dürüst yönetim, sorumlu yönetici, alçakgönüllü yaşam gibi. Biz de Ömer’in açık sözlü, dürüst, alçakgönüllü, devletini çok düşünen bir halife olduğunu düşünüyoruz. Aşağıda Halife Ömer b. Hattab’ın başka davranışlarını da örnekledikten sonra Ömer’in adil bir halife olup olmadığı daha net anlaşılacaktır
İbni Sa’d’ın Tabakat’ında şöyle bir rivayet vardır:
“Ebu Bekir vefat ettiği zaman Ayşe feryat, figan ederek ağladı. Ömer haber alınca geldi ve onu ve diğer kadınları ağlamaktan men etti. Onlar matemi bitirmekten kaçındılar. Bunun üzerine Ömer, Haşim b. Velid’e şöyle dedi: “Ebu Kuhafe’nin kızını çıkarıp bana getir. Ona kırbaçla birkaç darbe indirdi. Bunu duydukları zaman yas tutan kadınlar dağıldılar. Ömer de şöyle dedi. Ağlamalarınızla Ebu Bekir’e azap verilmesini mi istiyorsunuz. Allah Resulü “Ölü, ailesinin kendisine ağlamasıyla azap görür.” buyurdu”. [11]
Bu anlatıda Ömer’in şiddete başvurmada sınır tanımadığını, Peygamber’in dul eşi Ayşe’yi bile dövmekten kaçınmadığını gösterir. Böylece Ömer’in dayak atmada bile adil olduğu öne sürülebilir(!)
Mevlana, Fihi Ma Fih adlı eserinde Ömer’in Müslüman oluşunu anlatırken o bilinen hikâyeye Ömer’in ne kadar acımasız olduğunu içeren bir bölüm ekler. Ömer, kız kardeşinin evine gider, Taha suresi okunmaktadır. Önce gizlemek isterler. Ömer ısrar edince okurlar. Ömer çok kızar ve “sizi öldürmeden önce gidip Muhammed’in başını keseyim “der. Kureyşliler onun Mescidi Nebeviye doğru gittiğini görünce “işte şimdi Muhammed’i öldürür” diye düşünürler. Cebrail durumu Muhammed’e bildirir. Onun duasıyla Ömer’in kalbi yumuşar. Mescidin içine girerken nurdan bir ok Peygamber’in yönünden çıkıp Ömer’in kalbine saplanır. Ömer Müslüman olur. Şöyle der:” Şimdi yalın kılıç senin mübarek vücudunu ortadan kaldırmaya gelmiştim. Bundan sonra her kim senin hakkında olumsuz bir şey söylerse onun başını keseceğim. Mescitten çıkmış yürürken babasına rast geldi. Babası Ömer’e “dinini mi değiştirdin ?”dedi. Oracıkta babasının kellesini uçurdu. Kılıcı kanlı olarak giderken onu görenler “getireceğini vaat ettiğin baş hani? ”dediler. “İşte o baş” dedi, Babasının başını gösterdi. “Bu başı oradan mı getirdin?” dediler? Hayır, bu baş o baş değildir.’ dedi” [12]
Hikaye böyle anlatılıyor. Hikaye kendi bağlamında farklı anlamlar içerebilir. Biz bütün hikayeyi düz anlamıyla değerlendirdik. Ve gördük ki Ömer, babasının Peygamberle ilgili hiçbir olumsuz sözü olmadığı halde babasını öldürüyor. Böyle bir davranışı adil sayabilir miyiz?
Evet, bu anlattıklarımız Ömer’in adil olmadığını içermekten daha çok acımazsız ve sert oluşunu anlatır. Böylesine sert ve acımasız bir adamdan adalet beklenir mi?
Ömer özellikle içki konusunda çok sert önlemler almış; içki içenleri acımasızca cezalandırmaktan çekinmemiştir.
“Nüfuzlu ve cömertliği ile meşhur bir Arap olan Rabia İbn Ümeyye ibn Halef, Müslüman olduğunda şarap içmeyi bırakmamış ve kadehi Ramazan ayında dahi elinden düşürmek istememişti. Bu sebeple Ömer tarafından Medine’den sürülmüştür. Bu gururlu adam, bu ceza sebebiyle İslam’dan o kadar soğudu ki Ömer’in ölümünden sonra Osman’ın idaresi altında daha çok müsamaha bulacağını ummasına rağmen, hükümet merkezine dönmek istemedi. Hristiyan İmparatorluğuna iltihak etmek ona daha cazip geldi ve de Hıristiyan oldu.” [13].
Aslında bugünkü İslamcı yönetimimiz gibi içkilere %200’ü aşkın vergi koysa daha adil olmaz mıydı acaba?
Ömer, Basra yakınında Meysan’a vali olarak tayin ettiği en-Numan b. Adiyy, bir seferinde neşeli bir şarap şarkısı yazdı:
Hesna’ya Meysandaki zevcesine kadeh ve testilerde sunulan içkiyi kabul etiği haberi gelmedi mi acaba?
Eğer sen candan işret arkadaşı isen bana büyük bardakla içki sun, kırık bardakla değil,
Belki müminlerin emiri bizim yıkık köşkte birlikte içki içmemize kızar.
Ömer, valisinin bu şiirini öğrenince “Gayet tabii bu beni kızdırıyor ”diye bağırdı ve ona azlini yolladı. Fakat şair şu sözlerle Halife’den özür dilemişti. “Ya Emire’l Müminin, vallahi ben asla şiirimde söylediğim gibi bir şey yapmadım. Fakat ben şair bir adamım, bende söz çoktur ve onları diğer şairlerin kullandığı şekilde kullandım.” Ömer ”Yemin ederim ki söylediklerin sadece sözde kalmış olsa dahi, sen benim namıma hiçbir zaman herhangi bir memuriyet yapamazsın.” dedi.” [14]
Ömer’in kararı adil sayılabilir mi?
Ömer’le ilgili ilginç ve acımasız bir kararını da Cahiliye devrinde, ölmüş babasının eşiyle evlenen bir adam konusunda görürüz.
“Ömer zamanında bile, Cahiliye devrinde ölmüş pederinin karısıyla evlenmiş olan Fezari Manzur ibn Zeban’ın böyle bir evliliği idame ettirdiğini görüyoruz. Bu Manzur, sert Halife’ye, şarap içtiğinden dolayı şikâyet edilmiş, dini yasaklardan hiç haberi olmadığına dair “ kırk yemin” verdikten sonra, Halifenin affına mazhar olmuştu. Ömer, Manzur’un yakın akraba ile gayr-i meşru evliliğini iptal edip bundan sonra şarap içmesini de yasaklayınca Manzur şu gerçekten müşrikçe sözleri sarf etmiştir. “Babamın nazarında kutsi olan her şeye yemin ederim ki beni Melike’den insafsızca ayıran bir din, büyük bir zillettir. Bana Melike ve şarap yasaklanıyorsa, artık kaderden ne gelirse gelsin umurumda değil.”[15]
Evet, sevgili okurlar! Bu alıntılar İslam Tarihinin en adil halifesi, Emir’ül müminin Ömer’le ilgili. Bu davranışların adil olduğunu söylemek olanaksızdır. Haa bir de Şurutu Ömer var. Ömer döneminde Müslüman olmayan insanlardan alınan taahhütname. Neler mi var o taahhütnamede:
–Yıkılan kiliselerimizi veya Müslümanların güzergâhları üzerinde bulunan ibadet yerlerini yenilemeyeceğiz.
–Gece-gündüz kiliseleri dinlenme mekânı olarak kullanabilecek olan Müslümanları engellemeyeceğiz.
–Sadece kilise içinde o da alçak sesle olmak üzere çan çalacağız.
–Kiliselerimizin üzerinde haç bulundurmayacağız.
–Dinî bayramımız olan paskalya yortusu-fısıh bayramı- ve Hz. İsa’nın Kudüs’e geliş günü bayramını kutlamayacağız.
–Ölülerimizin yanında –ağlarken- sesimizi yükseltmeyeceğiz
–Onların binek kültürüne uymayacağız. -Eyerli bineğe binmeyeceğiz.[16]
Sadece bir kısmını alıntıladığımız bu şartlar içinde örneğin silah edinmeyeceğiz, taşımayacağız vb. kabul edilebilir de “eyerli bineğe binmeyi ” hele ölülere yüksek sesle ağlamayı yasaklamak adilane bir davranış sayılabilir mi?
Evet sevgili okur, Halife Ömer’e yani Ömer b. Hattap’a yani çok söylenen şekliyle Hz. Ömer’e; bu anlatılanlar, örneklenenler çerçevesinde ben çok dürüst, çok alçakgönüllü devletini çok düşünen bir halife diyebiliyorum; ama âdil bir halife diyemiyorum, ya siz?
[1] M. Ç. Güzin, dinimizislam.com
[2] M.Ç.Güzin, ags.
[3] Tenbih-ül gafilin Ags.
[4] Rıdvan Bülbül, http://www.yenimeram.com.tr/11Nisan 2018
[5] Gregory Abu’l Farac (Bar Hebraeus) Abu’l Farac Tarihi, Süryaniceden İngilizceye çeviren Ernest, Türkçesi Ömer Rıza Doğrul, , 1.c. S.178, Türk Tarih Kurumu, 1999
[6] İbni Haldun, Mukaddime 1.c. 419.Dergâh y.
[7] Arif Tekin, Kuran’da Ömer’in İzleri, s.58, Hadis Kenz’ul Ummal’da geçiyor.
[8] İbni Sad, Tabakat, c.3. s.400
[9] Âdem Apak, İslam Tarihi, İnfo, Hz. Ömer’in Devletleşme Adımları
[10] Mustafa Fayda, TDV İslam Ansiklopedisi
[11] İbni Sa’d, Tabakat 3.c 255.s
[12] Mevlana, Fihi Ma Fih, s.148-49
[13] Goldzıher, İslam Kültürü Araştırmaları, c.1, s.70. Dipnotta İbni Hacer’in kaynaklarında bu şahsın Ömer zamanında Heraklius’a iltica etmişti ve bu hadise hiç kimsenin asla Medine’den sürülmemesi gerektiği şeklinde bir karar almaya mecbur etti. Keza İbn Düreyd de s.81 onun Ömer zamanında Hıristiyan olduğunu yazar, kovulma yerine kamçı cezası zikredilir. S71
[14] Goldziher, age.s.71
[15] İgnaz Goldziher, İslam Kültürü Araştırmaları c.1, s.68, çev. Cihat Tunç, Otto y. Ank.2019
[16] Dr.Abdurrahman Demirci, Şurût-i Ömer: İslam Tarihine Dair Bir Meşruiyet Çabası, İNSAN VE TOPLUM BİLİMLERİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Cilt 7, Sayı: 2, 2018 Sayfa: 860-883
Kardeş Allahın Selamı Hidayete Tabi olanların üzerine olsun.
Keşke bu Fitne ve Kin kokan yorumlarını İngilizce olarak yapsaydın. En azından senin Gayri Müslim birisi olduğunu düşünürdük de “Boş ve gitsin” derdik.