Cumartesi, Aralık 21, 2024
spot_img

Güvenceli ve İnsanca Yaşamak

Güvenceli ve insanca yaşamak talebinin işçi sınıfının, tüm dünya halklarının ortak talebi olduğunu bilince çıkarmak ve mücadeleyi buradan kurmak ve her yerde, her koşulda savunmak zorundayız

Son aylarda ülkemizin birçok kentinde çalışanların, çiftçilerin, kadınların, öğrencilerin, işsizlerin, emeklilerin çoğu kez birbirinden bağımsız veya ilişkilenmeden dile getirdikleri ortak talepleri güvenceli ve insanca yaşamaktır. Toplumun tüm kesimlerinin aynı ifadelerle, aynı talepleri dile getirdiği bir dönemden geçerken, bu taleplerin sahiplerinin bir araya getirilip sürekliliğinin sağlanamaması sosyalist ve devrimci mücadelenin en önemli görevi ve sorunu olarak ortada duruyor.

Geçtiğimiz hafta emekliler (Tüm Emekliler Sendikası ve Emekliler Dayanışma Sendikası), tüketiciler (Tüketiciyi Koruma Derneği), kadro ve ücret güncellemesi isteyen belediye çalışanları, işten çıkarılan ve hakları için direnişte olan işçiler, kadın cinayetlerine karşı yaşam hakkını savunanların örgütlendiği Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun kapatılmak istenmesine karşı alanlara çıkan kadınlar, geçinemiyoruz ve barınamıyoruz diyen öğrenciler, emeklilikte yaşa takılanlar gibi birbirinden farklı fakat işçi sınıfının bileşeni olan toplumsal gruplar bulundukları her alanda güvenceli ve insanca yaşam taleplerini dile getiriyorlar.

Bunlara son zamanlarda cezaevlerinde yaşanan işkence ve ölümleri de eklemek gerekiyor. Bununla ilgili olarak CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun yaptığı açıklamaya göre “geçtiğimiz ay cezaevlerinde 5 kişi öldü, 51 kişi işkenceye maruz kaldı”. Devletin konumuna, sıfatına, inancına, cinsiyetine, ırkına bakmaksızın tüm yurttaşların güvenceli ve insanca yaşam hakkını sağlamakla görevli ve sorumlu olduğu bilincini ısrarla vurgulamak zorundayız. ‘Devletin bekası’ denilerek sermayenin ve yönetenlerin çıkarlarının korunması, yurttaşların sömürülmesi, baskı altına alınması ve haklarının yok edilmesine yönelik politikalara karşı güvenceli ve insanca yaşamak istiyoruz diyenlerin mücadelelerinin ortaklaştırılması bugünden yarına sosyalist ve devrimciler olarak önümüzde duran önemli görevlerden biridir.

Saray/AKP/MHP iktidarının karın tokluğuna razı olmak, biat etmek üzerine kurduğu siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel düzene karşı özgürlükler ve demokrasi başta olmak üzere tüm hakları açığa çıkarıp görünür kılmak, iktidarın rıza üretimine ve örgütsüz toplum düzenine karşı çıkmak, yaşamak nedir sorusunu sormak, sordurmak zorundayız. İktidar kadın cinayetleri, yoksulluk, zamlar, cezaevlerindeki ölüm ve işkence haberleri dahil tüm yaşamsal konulardaki araştırma önergelerini reddederken, sorumlu kurum ve kişiler sessiz kalmayı veya inkar etmeyi seçmektedir. İşsizlik ve yoksullukla ilgili haberleri abartı veya dış kaynaklı olarak açıklayan iktidar sorumluluk almadığı gibi, önceliğinin sermayenin çıkarlarını korumak ve önümüzdeki seçimleri kazanmak olduğunu açığa vurmaktadır.

Saray/AKP/MHP iktidarı iç siyasetteki sıkışıklığıyla paralel olarak başta HDP olmak üzere devrimci, sosyalist, hak temelli hareket eden tüm muhaliflere yönelik baskı ve saldırılarını artırıyor. Son günlerde HDP’ye yönelik gözaltı ve tutuklamaların yaygınlaştırılması, iktidar bileşenlerinin gerilimi yükselten, daha da yükseltileceğini gösteren açıklamaları karşısında dayanışma ilişkileriyle birlikte, muhalefetin ortaklaştırılması, bir mukavemet hattının örülmesine kaçınılmazdır. Seçim sürecinin başlamasıyla birlikte iktidarın bu tür saldırılarının artacağı kesindir.

20.9.2021 tarihli, ‘Örgütlü Sömürü’ başlıklı yazımızdaki çağrımızı yinelemek istiyoruz; “Elbette şiddet yalnızca fiziki olarak gerçekleşmiyor. Saray/AKP/MHP iktidarı var olan hukuk kurallarının uygulanmasını engelleyerek, en küçük hak talebini bile görmezden gelip, yasal eylem ve direnişleri bile yasaklayarak şiddetin boyutlarını genişletip toplumu yılgınlığa itmeye çalışmaktadır. Bu yüzden iktidarın ve bileşenlerinin örgütlü sömürüsüyle aynı anda örgütlü şiddetine karşı da sürekliliği olan örgütlü bir mukavemet hattı zorunludur.

KORUMA İKTİDAR VE SERMAYEYE

İçinden geçtiğimiz ekonomik kriz karşısında iktidar gerçekleri gizlemek ve piyasadaki canlılığı korumak için yasakları, sermayeye rant aktarmaya yönelik uygulamaları yaşama geçirmeye devam ediyor. İktidar TÜİK’ten onay almayan kişi ve kurumların enflasyon verisi açıklamasını yasaklama düzenlemesi içine girerken ülkenin kaynaklarını sermayeye aktarmayı sürdürüyor.

Son dönemlerde özellikle geçtiğimiz yıl yanan bölgeler başta olmak üzere ülkemizin ormanları talana açılmış durumdadır. İktidar yandaşı firmalara tahsis edilen ormanlık alanlarda kesim yapacak firmalar 5 milyar Avro olan ihracat gelirlerini iki yılda 25 milyar Avro’ya çıkarma hedeflerini açıklarken, yanan alanların önemli bir kısmı da turizm firmalarına tahsis ediliyor. Görünen o ki iktidar bir yandan yandaş sermayeye yeni rant alanları açarken, bir yandan da ihracat gelirleri ile döviz krizini çözmeyi düşünüyor.

Geçtiğimiz günlerde çıkarılan torba kanun ile yakalanmadan vergi kaçakçılığını itiraf edenlere yönelik çıkarılan ‘etkin pişmanlık’ uygulaması, müteahhitlere fiyat farkı ödemesi, projeyi zamanında yetiştiremeyen müteahhitlere süre uzatımı, fesih hakkı gibi düzenlemeler iktidarın her koşulda çalışanlar yerine sermayeyi korumaya devam ettiğini gösteriyor. Bu düzenlemeye karşı emekten yana siyaset yapanların, sendikaların ve tüm çalışanların ücretlerdeki/ gelirlerdeki erimeyi ısrarla ve örgütlü olarak dile getirmeleri, sermayeye fiyat farkı ödemesi yapmak için düzenleme yapan iktidara çalışanların ücretlerine de enflasyon farkı ödemesi için düzenleme yapması yönünde muhalefeti örgütlemelidir.

İktidarın döviz sorununu çözebilmek için başvurduğu yollardan biri de yurttaşlık karşılığı gayrimenkul satışıdır. Son güncelleme ile yabancıların yurttaşlığa başvuru için Türkiye’de satın almaları gereken gayrimenkul fiyatı 250 bin dolardan 400 bin dolara yükseltildi. Bu konuda 2018’de başlayan düzenlemede bu fiyatın 1 milyon dolar olduğunu, sonra 250 bin dolara düşürüldüğünü anımsatmakta yarar var. İktidar bu yolla inşaat sektörünü ayakta tutmaya çalışırken, döviz girişini de sağlamaya çalışıyor. Bazı Arap ülkelerinde, Çin’de konut alımı karşılığı Türkiye yurttaşlığı kazanmaya yönelik reklamlar yapıldığını da anımsamak gerekiyor.

Saray/AKP/MHP iktidarı yaşanan döviz sıkıntısını aşabilmek için savunduğu serbest piyasa değerlerini de hiçe sayan düzenlemelerde ısrar etmeye devam ediyor. Üretimi ve ihracat gelirlerini artırıcı politikalar yerine günü kurtarmaya ve seçimlere kadar algıyı olumluya çevirme adımlarının çözüm olmadığı açıktır. Kur Korumalı Mevduat düzenlemesiyle beklediği sonucu alamayan iktidar ihracatçı firmaların ihracat karşılığı döviz gelirlerinin Merkez Bankası’na satmak zorunda oldukları döviz miktarını %25’ten %40’a yükseltti.

Bir yandan da döviz kurunun yükselmesini önlemek için kamu bankaları ve kamu kurumları aracılığıyla piyasaya döviz satışı yapmayı sürdüren iktidar yüksek faizle borçlanırken, son dönemlerde ilişkileri düzelttiği Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail, Suudi Arabistan vd. ülkelerle yaptığı swap (takas) anlaşmalarıyla, yapılan özelleştirme ve hisse satışları karşılığı aldığı dövizleri de hesapsızca kullanmaktadır. Kısacası ülkemizin geleceği iktidar uğruna yok edilmektedir. Geçtiğimiz yıl muhalefetin dile getirdiği ‘tiksindirici borç’ kavramını ısrarla gündemde tutmak, iktidarın kendi geleceği için ve dar bir çıkar grubunun yararına kullandığı dış borçların reddedileceği açıklanmalıdır.

SAVAŞIN FATURASI EMEKÇİLERE

İnsanlık tarihi boyunca tüm savaşlarda faturanın önce cepheye sürülen yoksullara, sonra emekçilere kesildiğini biliyoruz. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırısı sonrası ABD, AB ve NATO’nun gündeme getirip uyguladığı ambargo ve savaşı uzatmaya yönelik politikalar tüm dünyayı etkilemeye devam ediyor.

Dünyanın en büyük tarım, doğalgaz, petrol ve kömür üreticileri arasında yer alan bu iki ülke savaş nedeniyle üretimlerinin düşmesi, uygulanan ambargolar gibi nedenlerle birçok ülke eskisi kadar kolay ve ucuz olarak gıdaya ve enerjiye ulaşamaz duruma düşmüştür. Çok sayıda uluslararası kurum ve araştırmacı önümüzdeki günlerde tüm dünyada ciddi bir gıda krizi yaşanacağı konusunda görüş bildirmektedir. Özellikle yoksul Afrika ülkeleri başta olmak üzere gıda krizine bağlı açlık, ölüm ve hastalıkların yaşanabileceği, buna bağlı olarak bazı ülkelerde yönetimlerin değişebileceği gibi tahminler yapılmaktadır.

Ülkemizde de Rusya ve Ukrayna’dan ithal edilen tarım ürünlerinin fiyatlarının daha da artacağı, enerji giderlerinin yükseleceği görülüyor. Saray/AKP/MHP iktidarının üretmek yerine ithalatı, ithalatçı yandaş firmaları destekleme yönündeki politikaları gıda/ tarım politikası Rusya Ukrayna savaşı ile duvara toslamıştır. Şu ana kadar ambargo konusunda eli rahat olan iktidar Rus oligarklara kapı açarak getirecekleri döviz, yaz aylarında turizm gelirlerinin artacağı beklentisi içinde olsa da bunların yetmeyeceği açıktır. Kaldı ki yarın savaş bitmiş olsa da siyasi ilişkilerin hemen eski ye dönmeyeceği, ambargoların ortadan kalkmayacağı ortadadır.

Dünyanın yeniden şekillendiği, çok kutupluluğun tartışıldığı koşullarda Saray rejiminin var olan durumu kendi lehine çevirmek için yollar arayacağı, savaş öncesinde ABD’nin uyguladığı yaptırımların, AB’nin siyasi baskısının hafifleyeceği görülüyor. Dolayısıyla sosyalist ve devrimciler olarak dünyadaki gelişmelerin iç siyasetteki etkileri, iktidarın yönelimleri konusunda geçtiğimiz yıl söylediklerimizin bugünü ve yarını ne kadar karşılayacağını tartışmak zorundayız.

Macaristan seçimlerinden sonra yapılan Fransa’daki seçimlerde de sağın yükselişine tanık olduk. Yabancı ve mülteci düşmanlığı üzerinde yoğunlaşan siyaset diline ve pratiğine karşı sosyalist, devrimci bir muhalefetin gerekli ve örgütlü çıkışı yapamamasının, uygun araç ve mücadeleyi yaratamamasının faşizmin güçlenmesiyle sonuçlandığını gösteren bu örnekleri dikkate alarak halkların kardeşliğini ve sınıf temelli yaklaşımları öne çıkarmak zorundayız.

Güvenceli ve insanca yaşamak talebinin işçi sınıfının, tüm dünya halklarının ortak talebi olduğunu bilince çıkarmak ve mücadeleyi buradan kurmak ve her yerde, her koşulda savunmak zorundayız.

Bir Cevap Yazın

Haftalık Siyasal Durum Değerlendirmesi