Pazar, Aralık 22, 2024
spot_img

Gelir ve Gelecek Güvenliği

...sosyal yardımlara muhtaç olarak yaşamayı içine sindiren ve iktidarı destekleyenlerle zaman yitirmeden onurunu, haklarını, gelirini, geleceğini korumak isteyenlerle yan yana gelmenin araçlarını ve bilincini yaratabiliriz…

hepimiz izledik, TÜİK aylık ve yıllık enflasyon oranlarını açıkladı… ücretliler, kendi hesabına üretmeye çalışan çiftçiler, emekliler olarak gelirlerimizin en az yarısının daha çalınmasının ön adımını attılar; kim attı? İktidar… bir sermaye örgütü olan İstanbul Ticaret Odası (İTO) bile Ücretliler Geçinme Endeksi’ni %87,35, Toptan Eşya Fiyatları Endeksini %79,12 olarak açıklamışken iktidar denetimine girmiş olan bağımsız TÜİK yıllık tüketici enflasyonunu %73,5 olarak açıkladı. aynı veriyi ENAG %160,7 olarak açıkladı…

son yıllarda yaşadıklarımıza bakınca yalnızca özgürlüklerimiz, demokratik haklarımız, yaşam biçimlerimiz değil gelirlerimiz ve geleceğimiz de iktidar tehdidi altında. geçmişten bugüne enflasyon oranındaki ücret artışının 0 (SIFIR) zam anlamına geldiğini, ücret artışının zam olarak değerlendirilebilmesi için enflasyonun üzerine ayrıca refah payı eklenmesi gerektiğini savunurken iktidarın bu yeni saldırısıyla enflasyon oranında artışı da alamayacağız… yani, TÜİK son hesap yönteminden dönmez ve gizlediği ürün ve hizmet sepetini açıklamazsa artık 0 (SIFIR) değil eksi ücret artışlarıyla bir önceki yıl sahip olduğumuz alım gücünün çok altına düşecek gelirlerimiz…

karşılaştığımız bu durum gelir ve gelecek güvenliğimizin yok edilmesi anlamına geliyor… dahası ulusal gelirden ücretlilerin payına düşen gelirin daha da azalması, sayıları 1 milyon dolayındaki varsıllar ve yandaşlar ile 30 milyon dolayındaki (sayımızla) yoksullar şeklinde iki gelir grubu şeklinde yeni bir toplumsal yapı oluşacak. artık orta gelir grubundan söz etmek olanaklı değildir… iktidar yandaşı TÜRK İŞ’in bile yoksulluk sınırını 20 bin tl dolayında açıkladığı düşünülürse kamu kurumlarındaki kadrolu emekçilerin ücret ve ikramiyeleriyle bu gelire ulaşmaları olanaklı değildir…

siyasal ve sendikal örgütlenmenin zayıf olduğu toplumsal kapsayıcılığının olmadığı, var olan halin korunmasına odaklanıldığı koşullarda gelir ve gelecek güvenliği sağlanamayacağı gibi, var olan gelirin ve hakların da yitirilmesi kaçınılmazdır. 20 yıllı aşkın süredir denenen bu yöntemle bugünlere geldik… bu dönemde iktidarın, yandaş sendikaların, medyanın, iktidar adına sözcülük yapan akil adamların, Diyanet İşleri Başkanlığı’yla birlikte tarikat ve cemaatlerin topluma yönelik telkinleri kadar bizlerin de etkisiz kalmamız sonucu hepimiz yoksulluk sınırının altında buluştuk…

bizden daha kötü durumda olanlara bakarak içine düştüğümüz avuntu hali, başkalarından bekleme hali, seçimlere bel bağlama hali, karşılığını vermediğimiz yaşamdan umut etme hali gibi çok sayıda etken bugünleri hazırladı… bir de iktidarın en önemli başarısı olarak gördüğüm karşıt sayılanın, bizden olmayanın sesini duymama, yaşadıklarına oh çekme ve uzaklaşma halleri dost- düşman hepimizi aynı yerde buluşturdu… (savaşım veren, sokaklarda, alanlarda hakları için kavga veren az sayıdaki kişi ve örgütü hariç tutuyorum)

gelir ve gelecek güvenliği derken geniş bir zamanı anlatmaya çalışıyorum… örneğin 2.500 tl emekli maaşı alan milyonlarca yaşlı var. bugün asgari ücret ve asgari ücretin az üzerinde ücretle çalışan milyonlarca insan yarın emekli olduklarında bugünkü emeklilerden daha kötü durumda olacaklar. çünkü emekli maaşı hesap yöntemi ve düşük SGK primi birleştiğinde sonuç 2.500 tl emekli maaşı oluyor; ki iktidar alt sınır olarak bu rakamı kabul ettiği için çoğu emeklinin maaşı otomatik olarak bu miktara yükseltildi. yarın ‘vazgeçtim, hesap neyse o verilecek’ derse… kaldı ki 2.500 tl ile büyük şehirlerde kiralık ev bile yok artık…

emekli maaşlarına değinmişken yaşlı yoksulluğuna da işaret etmem gerek… ister emekli, ister dul, ister yetim maaşı alıyor olsun; yaşlılar fiziki olarak yaşam karşısında en savunmasız toplumsal grubu oluşturuyorlar… zaman zaman değinmeye çalışıyorum; 65- 70 yaşlarında insanların çalışmaya devam ettiklerine ilişkin haberlere, sosyal medya paylaşımlarına denk gelmiş olmalısınız. önceki yazılarından birinde 68 yaşında bir yurttaşın sözlerini alıntılamıştım; “bir canımız var, o da başımıza bela oldu” demişti… bana sorarsanız insanların bu duruma düşürülmesi bir işkencedir, hatta insanlık suçudur… buna iş cinayetlerinde ölen yaşlıları, kalbi dayanmayıp ‘pes’ edenleri ekleyin… bugünün ve yarının emekli adaylarının durumları da böyle olacak ne yazık ki…

o zaman

ücret artış dönemlerinde kendi enflasyon paketimizi oluşturmalıyız… DİSK’in, KESK’in, iktidara teslim olmuş olsa da TÜRK İŞ’in bunu yapabilecek kadroları ve birikimi var. asgari ücret artışından, emekli maaş artışlarına, kamu çalışanlarının toplu görüşmelerinden işçilerin toplu iş sözleşmesi görüşmelerine kadar konfederasyonların belirlediği enflasyon verilerini ölçü almalıyız… bu de yetmez; iktidarın seçmen devşirmek ve artislik yapmak için açıkladığı büyüme rakamlarına karşılık gelecek refah payını mutlaka istemeliyiz… bu da yetmez en yüksek alım gücüne sahip olduğumuz yılı (örneğin 1995) referans alarak refah payının üstüne ek iyileştirme yapılmasını dayatmalıyız…

emeklilikte yaşa takılanları (EYT) da kapsayacak yeni bir emeklilik sistemi için es yükseltmek, sendikaları, meslek örgütlerini, en çok da partileri zorlamak zorundayız… bu da yetmez, genel ücret haline getirilmiş olan asgari ücretin istisnaya dönüştürülmesini talep ederken, asgari ücretin emekçileri yoksullaştırmak için kullanılmasına da karşı çıkmalıyız…

açlık sınırı ile yoksulluk sınırı arasına sıkıştırılmış milyonlarca insan olarak bu taleplerde bir araya gelmemizi engelleyecek bir güç olduğunu düşünmüyorum. yapmamız gereken tek şey birbirimize katlanmayı (tahammül etmeyi) baştan kabul etmemiz, iktidarın ayrımsız olarak hepimizi toptan yoksullaştırması karşısında bizim de ayrımsız olarak birlikte davranmaktan başka çaremiz olmadığını görmemiz gerekiyor… sosyal yardımlara muhtaç olarak yaşamayı içine sindiren ve iktidarı destekleyenlerle zaman yitirmeden onurunu, haklarını, gelirini, geleceğini korumak isteyenlerle yan yana gelmenin araçlarını ve bilincini yaratabiliriz… belki ilk adım olarak en yakınımızdaki bir hak savaşımını, bir emekçi eylemini ziyaret edebiliriz… bugün için değil yarın için, kendimiz için değil hepimiz için…

Bir Cevap Yazın

Salim Çalık
Emekli Maden İşçisi, Şiir Yazar