Pazartesi, Aralık 23, 2024
spot_img

Geçim, Özgürlük, Seçim

...birey olarak varlığımıza, insanlığımıza sahip çıkarken bu sömürüden, bizi hayvandan ileri insandan geri bir noktaya tutsak eden bu düzenden kurtulmanın yollarını tartışmak, bulmak, örgütlemek ve bu yolları birlikte yürümek zorundayız… 

içinden geçmekte olduğumuz dönem uzun yıllar, hatta bizden sonraki kuşaklar tarafından da konuşulacak, ders kitaplarında anlatılacaktır… iktidar ve yandaşları he ne kadar sorumluluğu dış güçlere, muhalefete, dünyada yaşanan sorunlara ve Allah’a yıkmaya çalışsalar da biliyoruz ki bile isteye bir sömürü ve soygun düzeni inşa ettiler ve buru düzeni koruyup kollamak için her yolu deniyorlar…

durumun farkında olanlar, canı yananlar, yokluklar içinde kıvrananlar bu koşullarda ortaya çıkması gereken tepkinin neden ortaya çıkmadığına, milyonlarca insanın sessizliğine, tepkisizliğine vb. şaşırıyor, birçok insan, siyasi yapı ve STK buna kafa yoruyor (yorması gerekiyor) diye düşünüyorum… (tüm baskı ve şiddete rağmen hakları için, haklarımız için, ‘büyük insanlık’ için bulundukları alanlarda savaşım verenlerin hakkını en baştan teslim etmek isterim.)

geçim kaygısının yarın kaygısıyla birleştiği, her açıdan toplumsal muhalefetin dağınık ve yetersiz olduğu bu zamanda sıradan insanın önceliği nedir? sıradan insan ne için/ neler için yaşıyor? sıradan insanın bugünden ve yarından beklentileri ve öncelikleri nelerdir? gibi sorulara vereceğimiz yanıtlar bugünü aşmamız için önemlidir diye düşünüyorum…

başlıkta kullandığım ‘geçim’ kavramı beslenmeyi, barınmayı, korunmayı ve çoğalmayı içeriyor… yani özel bir bilgi, birikim, sonradan öğrenilmiş ve seçilmiş (tercih edilmiş) bir yönelimi, isteği, amacı içermeyen, yalnızca yaşamaya (hayatta kalmaya odaklanmış) bir davranışlar bütünü… sanırım iktidar toplumun büyük çoğunluğunu bu düzeye indirerek bugünlere geldi. yani sosyal, kültürel, ekonomik, ideolojik söylemleri ve politikalarıyla toplumun önemli bir kısmını beslenme, barınma, korunma ve üreme dışında bir şey düşünemez hale getirdi… bu nokta hayvandan ileri, insandan geri bir noktaya savrulmamızla sonuçlandı…

konunun uzmanı olanlar söylemek istediğimi daha anlaşılır biçimde dile getirebilirler kuşkusuz… medyaya düşen günlük haberler bu söylediklerimi doğrulamıyor mu? yani işsiz güçsüz insanların ne pahasına olursa olsun karnını doyurmak için katlandıkları (yardım isteme, boyun bükme, ‘dilenme’ vb) durumlar ‘sağlıklı bireylerden oluşan toplumlarda mümkün olabilir mi? sokakta en küçük bir tartışmanın kavgaya, cinayete dönüşmesi yalnızca cehaletle, öfkeyle açıklanabilir mi? ya da karşısındaki insanı kendisi için (her anlamda) tehdit olarak görmeyen insan bir başkasına şiddet uygular mı…? insanlığın bugüne kadar yarattığı bilgi ve etik değerlerden yoksun kalan birey ve toplumların içgüdüleriyle hareket etmesi bir sonuçtur… bu sonucun ortaya çıkardığı vakalara yöneldiğimiz kadar, verdiğimiz tepki kadar öncesine de kafa yormamız gerekiyor…

Vietnamlı keşiş, yazar ve şair Thich Nhat Hanh “Bilinmeyenden korkan insanlar tanıdık acıları tercih ediyor ve acılarından kurtulmak için zorlanıyorlar” diyor. iktidarın ısrarla korku nesneleri yaratma çabasının sonucunu açıklıyor bu cümle… halk bilmediği, yabancısı olduğu bir şeyi (güzellik, özgürlük, eşitlik, devrim vb.) istemek ve savaşımını vermek yerine tanıdığı, bildiği acıları tercih ediyor. çünkü bu acılar tanıdık (ve belki de baş etmeyi öğrendiği) ‘çözümleri’ de (ne kadar aşağılık olursa olsun) tanıdık ve korunaklı!

Eflatun (Platon) “Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşar, sonra hiç yaşamamış gibi ölür. Hayata hazırlanmaya o kadar vakit harcar ki hayatını yaşamaya vakit bulamaz” diyor. günümüz insanı dünyanın birçok yerinde bu biçimde değil mi? seçmediğimiz, gerçekte bize ait olmayan düşünceleri ve düşleri bize aitmiş gibi sahiplenip ömrümüzü tüketmiyor muyuz? örneğin iktidar her açıklamasında kimi zaman ümmet, kimi zaman millet, çoğu zaman ikisini bir ‘biz’ öznesi içine gizleyerek bize 2023, 2053, 2071 yılları için güzel günler önermiyor mu? oysa AKP iktidarı ile 20 yılı devirdik, geldiğimiz ve yakın- orta vadede gideceğimiz nokta çok açık…

söylemeye çalıştığım ‘geçim’ ile özgürlüğün birbirinden ayrılamayacağını, salt yoksulluk ve açlık üzerinden kurulacak muhalefet dilinin yönetenleri değiştirmek dışında bir sonucu olmayacağını görerek bir yol bulmak zorundayız. gerçekte bu yolu iktidar bize gösteriyor… örneğin en küçük bir hak, adalet, çevre, sağlık, eğitim vb. talebimize karşı karşımıza dikilen kolluk güçleri sorunun özgürlük sorunu olduğunu göstermiyor mu? özgür olmadan açlığın, yoksulluğun, barınma hakkının, korunmanın olanaklı olmadığını anlatmak bizim sorumluluğumuz diye düşünüyorum.

başlıkta yazdığım seçim, siyasi bir seçimden çok yaşamımızı yönlendiren düşünce ve davranışlarımızı seçmeyi de içeriyor. bugün ülkemizde ve dünyadaki büyük çoğunluk Platon’un “hayatını yaşamaya vakit bulamaz” dediği insanlardan oluşuyor. elbette siyasi seçimlerin payı büyük, fakat yaşamımızı yönlendirmek için seçtiğimiz/ seçmeye itildiğimiz şeyler bütünü açısından baktığımızda hem özgür değiliz, hem mutlu değiliz… o zaman ne için yaşıyoruz sorusuyla başlayıp, nasıl yaşamalı, ‘ne yapmalı’ gibi soruları da sorarak yanıtları örgütlemek zorunda değil miyiz…? iktidara ve sermayeye verilecek en iyi yanıt işliklerde, tarlalarda, sokaklarda savaşımla birlikte iç güdülerimizle yaşamaya itildiğimiz bu yaşamı bilinçle, etik değerlerle, dayanışmayla, paylaşımla kurmak değil midir?

elbette (oy verme, iktidar seçme anlamında da) siyasi seçimler önemlidir. fakat yaşamamız boyunca çoğu zaman sırtımıza yük olan seçimlerimiz daha önemlidir… bu nedenle birey olarak varlığımıza, insanlığımıza sahip çıkarken bu sömürüden, bizi hayvandan ileri insandan geri bir noktaya tutsak eden bu düzenden kurtulmanın yollarını tartışmak, bulmak, örgütlemek ve bu yolları birlikte yürümek zorundayız…

 

‘güzel olan ne varsa talan ettiler’*

bilirim tükenmez insan

inadını inadıma ekle

‘ah acılarım güzel acılarım’*

sizinle büyüdüm

ve öğrendim direnmeyi sizinle

insanı insan kurtaracak bilirim

ekle, sözünü sözüme

yüzünü yüzüme

 

*alıntı: Güney Şen

1 Yorum

  1. artık yeter
    şiirler yazmak istiyorum
    güzelliklere güzelce güzellemeler
    ey çalmalar
    ey soysuzlar
    ey cinayetler
    ey ölümler
    çıkın benim dizelerimden artık
    yeter diyorum yeter
    bırakın yakasını çocuklarımın
    şöyle rahat rahat
    parklarda bahçelerde
    el ele
    sarmaş dolaş
    geziversinler
    çocuksu aşklarını
    somurtuşlarını
    kahkahalarını anlatayım ben de şiirlerimde
    yeter artık
    yeter
    yeter
    selah
    20:00
    05 03 2014

Bir Cevap Yazın

Salim Çalık
Emekli Maden İşçisi, Şiir Yazar