Yapılan seçimler sonrası ortaya çıkan tablo siyasi partilerin, anket şirketlerinin, bunlara göre değerlendirmede bulananların, yani büyük çoğunluğumuzun beklentileri dışında gerçekleşti. Neredeyse tüm muhalefetin Saray/AKP/MHP iktidarının güç kaybettiği öngörüsüyle girilen seçimlerde Meclis çoğunluğu Saray/AKP/MHP ve sonradan ittifaka dahil edilen Yeniden Refah ve Hüda Par’ın oluşturduğu gerici ve ırkçı koalisyon sağladı. Dolayısıyla muhalefetin Meclis çoğunluğunu sağlayacağı öngörümüz gerçekleşmedi. Şimdi tüm muhalefetin ortak hedefi Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak üzerine belirlendi.
Parlamento seçimleri açısından AKP’nin güç kaybetmeye devam ederken MHP’nin yükseldiği, Yeniden Refah Partisi ile Hüda Par’ın iktidara katkıları olduğu açıkça görüldü. Bu saptamanın bir parçası olarak Millet İttifakı içerisinde yer alan Saadet Partisi, Deva Partisi ve Gelecek Partisi’nin AKP, Yeniden Refah Partisi ve Hüda Par’dan seçmen koparamadıkları, benzer biçimde İYİ Parti’nin de MHP’yi geriletemediği ortaya çıktı. Dolayısıyla CHP’nin Millet İttifakı üzerinden yeni bir merkez inşa ederek iktidar bileşenlerini geriletme, İYİ Parti, Gelecek Partisi ve Deva Partisi’nin bu merkezi oluşturma planları karşılık bulmamış görünüyor. Sonuç itibariyle sayısal olarak da, psikolojik üstünlük olarak da Cumhuriyet tarihinin en ırkçı ve gerici Meclis yapısı ortaya çıktı.
CHP oyunu artırmış gibi görünse de beş partiyle birlikte seçime girdiği, bazı seçim çevrelerinde İYİ Parti’yle de ortak liste yaptığı düşünülürse beklenen oy artışının olmadığı, birlikte ortak liste ile seçime girdiği partilerin beklenen oy katkısını sağlamadığı gibi iktidarın din ve milliyetçilik üzerinden yürüttüğü kara propagandanın önünü kesemediği de açıktır. Burada Meral Akşener’in aday belirleme sürecinde masadan kalkıp, tekrar dönmesinin olumsuz etkisi olduğu gerçeğini de vurgulamak gerekiyor. Görünen o ki Millet İttifakı içinde Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik olarak CHP dışında etkin bir çalışma yapan parti ve lider de yoktu.
Emek ve Özgürlük İttifakı olarak seçimlere giren YSP, TİP vs. bileşenler de bekledikleri oyu ve milletvekili sayısını çıkaramamış olmaları ayrıca tartışılmak zorundadır. Bu tartışma yapılan hatalar, eksiklikler kadar, hatta en başta daha önce alınan oyun ve milletvekili sayının altına düşülme nedenleri, iktidar/devlet baskısı karşısında sergilenen veya sergilenemeyen dayanışma ilişkileri, ittifak içi ve diğer partiler (özellikle HDP’ye oy vermiş CHP vd. parti seçmenlerinin) oy geçişkenlikleri gibi konuları da kapsamalıdır. Elbette tüm bunlar önümüzdeki Pazar günü yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu sonrasının görevleridir. Fakat onlarca usulsüzlüğe, açık baskıya, milliyetçilik ve terör üzerinden geliştirilen propagandaya rağmen YSP’nin aldığı oy ve çıkardığı milletvekili sayısı ile TİP’in dört vekille Meclis’e girmesi önemlidir.
Başlangıçta da belirttiğimiz gibi iktidarın bir propaganda yöntemi olarak gerilimleri yükselten, muhalifleri düşmanlaştıran tutumuyla birlikte Cumhuriyet tarihinin en milliyetçi ve gerici Meclis yapısının oluştuğu gerçeği karşısında Cumhurbaşkanlığı seçimini Kemal Kılıçdaoğlu’nun kazanması Meclis içi muhalefete olduğu kadar toplumsal muhalefet güçlerine de moral olacaktır. AKP’nin güç kaybettiğini görmesi ve bu yüzden yeni ortaklara yönelmesi kadar bu gerçeği gören Yeniden Refah ve Hüda Par’ın da iktidardan paylarını isteyecekleri açıktır. Bu pay daha çok özellikle kadın bedeni ve kadınların sosyal- siyasal yaşama katılmaları konularında yasal düzenlemeler şeklinde kendini gösterecektir. 06.02.2023 tarihli ‘Muhalefete Karşı Muhalefet ve Restorasyon’ başlıklı yazımızda; “İktidar Selahattin Demirtaş, Osman Kavala gibi çok sayıda insanı Anayasa ve AİHM kararlarına rağmen hapiste tutarak, muhalif medya organlarını cezalarla yıldırmaya çalışarak, milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırıp yargı yoluyla hizaya sokmaya çalışarak kurmaya çalıştığı düzenin ipuçlarını veriyor uzun süredir. Bunlara ertelenen işçi grevlerini, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Derneği’ne yönelik kapatma davasını, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasını, türban gerekçesiyle Anayasa’da yapılmak istenen düzenlemeleri vb. eklemek gerekiyor.” yazmıştık.
Tüm bunlara ek olarak MHP’nin iktidar içinde çok daha etkin ve belirleyici olacağı bir Meclis yapısı oluştuğunu, MHP olmaksızın AKP vs. ortaklarının Meclis çoğunluğunu sağlamadığı gerçeğini unutmamak gerekiyor. Ayrıca MHP, İYİ Parti ve Zafer Partisi arasında Milliyetçi seçmeni konsolide etme kavgasının aynı zamanda ‘en milliyetçi benim’ iddiasıyla iktidarın MHP’yle hareket etmesiyle sonuçlanacaktır. Tayyip Erdoğan’ın seçimler süresince terörle birlikte dış düşman, dış güçler algısıyla milliyetçi dalgayı yükselttiğini unutmamak gerekiyor. Sinan Oğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı oyun hesabını yaparak iktidar ve muhalefetin söylem değişikliği yaptığı da gözlerden uzak tutulmalıdır.
Önümüzdeki dönemde özellikle Yeniden Refah Partisi ve Hüda Par’ın kadına karşı şiddetin önlenmesini düzenleyen 6284’ün kaldırılması, nafakanın sınırlandırılması, karma eğitimin kaldırılması, LGBT+ bireylere karşı cezai düzenlemeler, nikahsız birlikteliklerin ve zinanın suç kapsamına alınması, kadınların çalışma alanlarının sınırlandırılması gibi laiklik, medeni haklar ve kişisel özgürlükleri ortadan kaldırmaya yönelik girişimlerde bulunacakları açıktır. Bu iktidarın yasa tanımazlığı ve kuralsızlığı ve gerilimlerden beslendiği de dikkate alındığında toplum düzenini tümden değiştirmeye yönelik girişimler sürpriz olmayacaktır. Bu yüzden de yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda medeni haklar, kişisel özgürlükler ve kadın mücadelesinin kazanımlarını korumak önceliklerden biri olmalıdır.
Seçim sonuçları açısından yoksulluğun, işsizliğin, iş cinayetlerinin, işten çıkarmaların, gelecek kaygısının seçmen tercihine yansımadığını söylemek mümkündür. Çalışanların %60’a yakın kısmının asgari ücretli, 15 milyon emeklinin büyük kısmının 7500 TL dolayında ücrete mahkum edildiği koşullarda Kemal Kılıçdaoğlu’nun bu alanlara yönelik vaatlerinin yeterince görünür kılınamadığı, iktidarın ise asgari ücrete görece yüksek zam yaparak, EYT sorununu çözerek, Temmuz ayında yapılacak memur maaş artışlarını bugünden açıklayarak, kamu sözleşmelerinde görece iyi zam vererek emek alanına da etki ettiği görülüyor. Burada başta medya gücü vd. araç ve kurumlarla birlikte TÜRK İŞ’i büyük ölçüde ele geçirdiğini, HAK İŞ’in doğası gereği iktidarla ortak olduğunu, kamu emekçileri açısından Memur Sen’i kullandığını belirtmek gerekiyor. Muhalefetin gelecek dönem siyasetinde bu alanlara da yönelmesi, emek mücadelesine güç vermesi iktidara karşı bir mevzi olmakla birlikte seçimler nedeniyle devletin tüm gücüyle ötelediği ekonomik yıkıma karşı da bir hamle olanağı yaratacaktır.
Cumhurbaşkanlığı seçiminin bir hafta sonra yapılacak olması bir zaman sorunu olmakla birlikte Sinan Oğan’ın aldığı %5’lik oyun hesabından daha çok muhalefetin hangi kentlerde, hangi söylemlerle etkili olduğu tespit edilerek bu konulara, en çok da medeni haklar, laiklik, kadın mücadelesi ve kazanımlarının korunması üzerine yoğunlaşmak gerekmektedir. Kaldı ki Sinan Oğan’ın ve kendisini destekleyen partilerin seçmenlerini blok olarak hareket ettirebilecekleri bir durumun varlığı tartışmalıdır. Yukarıda belirttiğimiz Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yeterince etkili olmadıkları gerçeği de dikkate alınarak ittifak görüntüsünün sağlanması, etkili olunan konuların, depremde evleri yıkılan vatandaşların evlerinin devlet tarafından ücretsiz yapılacağının çok daha öne çıkarılması vs vaatlerin iyi anlatılmasının seçimlere olumlu etkisi olacağı kesindir. Bununla birlikte oy kullanmayanların tespit edilerek sandığa götürülmeleri beklendiği kadar olmayabilir.
Fakat bir gerçek var ki halkın büyük bölümü mutsuz. Dünya Mutluluk Raporu’na göre Türkiye 2019’dan itibaren sürekli geriliyor. 2019 yılında 79. sıradayken şu an 112. sıradadır. Tüm özgürlüklerin yıldan yıla gerilediği, toplumun büyük kısmının asgari ücret seviyesinde ücrete mahkum edildiği, gelecek kaygısının giderek arttığı, beslenme ihtiyacının bile kredi/ kredi kartı yoluyla karşılanabildiği ve bunlara bağlı olarak psikolojik rahatsızlıkların arttığı koşullarda muhalefetin yalnızca seçimleri değil, seçimlerden sonrasını da örgütlemeye yönelik çıkış yollarını ve araçlarını tartışması kaçınılmazdır. Saray/AKP/MHP iktidarı yarattığı sorunları, yol açtığı sıkıntıları ve ortaya çıkan hoşnutsuzluğu yine kendisi çözerek, çözüyormuş gibi yaparak bir rıza da üretmektedir. Bu rıza üretimini sekteye uğratacak, halka geçmişten bugüne neler kaybettiğini hatırlatıp çözümlerini de sunabilecek bir örgütlülüğe ihtiyaç vardır.
Mevcut durumda hiçbir siyasi yapının, emek örgütünün Saray/AKP/MHP iktidarın yarattığı yıkıma karşı tek başına ve kalıcı olarak başarı elde etme olasılığı olmadığı, iktidarın yeni ortaklarının da etkisiyle gerici ve ırkçı faşist yapılanmaya yaşamı kuşatmaya yöneleceği görülüyor. Bu koşullarda mukavemet hattı veya direniş koalisyonu olarak tarif etmeye çalıştığımız tüm devrimcilerin, sosyalistlerin, yaşam ve hak savunucularının asgari müşterekler üzerinde, ilkeli ve eylem birliğini de içeren bir mücadeleyi örmeleri zorunludur. 19.12.2022 tarihli ‘Rejimin İktidar Hesapları’ yazımızda belirttiğimiz gibi; “Muhalefetin sandığa endeksli, eylemsiz, üstelik öngörüsüz muhalefet etme tarzı iktidara sınırsız hareket alanı yaratmaktadır.” Çok açık görülmüştür ki sokak muhalefetinin geriye çekilerek sandığa odaklanmak etkili olmamıştır. Bu nedenle özgürlüğün ve demokratik hakların da bir parçası olarak sokak muhalefetini ve mücadelesini yükseltmek, buna uygun araçlar yaratmak, söylem geliştirmek fakat öncelikle sözünü ettiğimiz direniş koalisyonu için bir araya gelmek zorundayız. İstisnasız hepimizin bizi nasıl bir geleceğin beklediği yönündeki ortak tespitlerimizin gereği mücadeleyi de ortaklaştırmaktan geçmektedir.