Kolombiya’daki sağcı iktidar adına reform dediği bir düzenleme ile vergiden muaf olan asgari ücretten vergi almak, bazı ürünlerden KDV alınmasının önünü açmak istedi. yalnızca asgari ücretlileri ve yoksulları ilgilendiriyor gibi görünen bu düzenleme karşısında sendikalar, yerel halk toplulukları, muhalifler, öğrenciler sokağa çıktı…
iktidarın sertlikle karşılık vermesi, polisin 40 dolayında insanı öldürmesi karşısında iktidara destek veren kentlerde de sokağa çıkıldı. toplumsal tepkinin ülkenin her yanına yayılması üzerine maliye bakanı istifa etti, devlet başkanı yasa tasarısını geri çektiğini açıkladı… ancak, “fakire ekmek yoksa zengine huzur yok” sloganıyla alanlara çıkan halk polis şiddeti sonucu öldürülen insanları, ifade özgürlüğü önündeki engelleri ve baskıları dile getirerek eylemleri sürdürme kararı aldılar.
sonuç ne olur öngörmek zor… fakat ekmek talebiyle özgürlük talebinin ayrılmazlığını göstermesi açısından önemli ve anlamlı bir nokta… “fakire ekmek yoksa zengine huzur yok” sloganı ilk olarak Şili’de atıldı. bizim “iş ekmek yoksa barış da yok” sloganımıza denk düşüyor.
Kolombiya’daki eylemin öğreticiliği; halkın sorunu yalnızca asgari ücretlilerin, yalnızca yoksulların sorunu olmadığını, toplumsal bir sorun olduğunu görerek davranması ve sokağa çıkması… bu yanıyla bizim Gezi Direnişimizi de anımsatıyor…
demokrasi, ifade özgürlüğü olmadan ekmeğin olamayacağını, bunun kandırmacadan ibaret olduğunu anlatması açısından da önemli bir yanı var… yıllardır tüm dünyada ekonominin kendi başına ideolojilerden, siyasetten, halktan bağımsız, genel yönetim politikalarının dışında bir alan gibi gösterildiği düşünülünce tüm toplumsal kesimlerin birlikte direnmesi çok daha anlamlı…
Emeklilik yok, iş de yok
Sözcü Gazetesi’nde Mehtap Özcan Ertürk emeklilerin çalışma yaşamındaki durumuyla ilgili haberinde Türkiye’de işgücüne katılım oranının AB ülkelerinin altında olmasına rağmen, 65 yaş ve üstü yurttaşlarda bunun tersine döndüğünü ve AB’nin üç katına çıktığını yazdı. 24- 64 yaş arası nüfusun işgücüne katılımı AB’nin altındayken, 65 yaş ve üstü AB’nin üstünde ve çalışan nüfus içindeki oranları %12… büyük çoğunluğunun asgari ücretin altında ve sigortasız çalıştığını eklemek gerekiyor.
bunun tam tersi bir durumun, çocuk işçiliğinin de 2 milyona yakın olduğunu düşününce; öyle bir ülkedeyiz ki insan ömrünün en önemli ve gelişim için değerli zamanı olan çocukluk çalınıyor… yine insan ömrünün en değerli, son günleri diyebileceğimiz yaşlılık dönemi de çalınıyor. geçim sıkıntısının, yoksulluğun giderek derinleştiği ülkemizdeki eşitsizlikler ömür boyu sürüyor ve giderek genişliyor…
Kolombiya’daki örnekten gidersek; ülkemizde asgari ücretin belirlenmesi sırasında büyük çoğunluk sessizce, belki de içine attığı öfkeyle izlemekle yetindi. sendikaların görev savmak içimindeki açıklamaları, Saray/ AKP/ MHP iktidarının rıza üretmeye dönük gerici, ırkçı söylemleri eşliğinde açlık sınırının altında bir ücrete tutsak edildi çalışanlar… dolayısıyla asgari ücret ölçü alınarak belirlenen diğer çalışanların ücretleri de yoksulluk sınırının altında kaldı…
çok itibarlı olduğu için bağımsız enflasyon hesaplaması yapan araştırma grubu hakkında suç duyurusunda bulunan TÜİK verilerine göre 2019 yılında 4 kişilik bir ailenin aylık geliri 5.710 tl.nin altındaysa aile yoksul sayılıyor… 2021 yılında olduğumuza göre ve asgari ücretin 2.800 tl olduğu ülkemizde kaç yoksul olduğunu varın siz hesaplayın…
4 yıl önce 5.710 tl geliri olmayanların yoksul olduğunu hesaplayan TÜİK enflasyon verileri açıklıyor. komedi gibi… 2019 yılına göre iki kat daha yoksullaşmış asgari ücretlilerin, 2 bin tl.nin altında emekli maaşı alanların, çocukların ve emeklilerin çalışmak zorunda olduğu bir ülkede enflasyon verileri kimler için açıklanıyor? örneğin geçtiğimiz yıl Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 10,5 milyon yurttaşa yardım yaptığını açıkladı… bunların tümünü yan yana getirdiğimiz zaman emeklilerin, asgari ücretlilerin, devlet yardımına muhtaç durumda olanların enflasyonu sizce % kaçtır?
salgın ve ekonomik buhran koşullarında yaşamın giderek zorlaştığı ve daha zorlaşacağı dikkate alındığında “fakire ekmek yoksa zengine huzur yok” veya “iş ekmek yoksa barış da yok” sözünü slogan olmaktan çıkarmak zorundayız…
yine Kolombiya örneğinden yola çıkarak bir uyarı yapmak istiyorum; zaman zaman AKP’nin birinci parti olduğu kentlerdeki halk eylemlilikleri karşısında “oh olsun” diyen bir kitle var. üstelik bu kitle kendini muhalif olarak tanımlıyor. eğer demokratik, özgür, bağımsız, laik, adil ve eşit bir toplum düzeninden yanaysak bunu bu ülkede yaşayan tüm yurttaşlarla birlikte başaracağız… “oh olsun” yaklaşımı, iktidarın bize yaptığından farklı değildir… Kolombiya’da iktidarın uyguladığı şiddetin de etkisiyle iktidarı destekleyen toplum kesimleri de eylemlere katıldılar. iktidara geri adım attıran, maliye bakanını koltuğundan eden de kendi seçmen tabanının karşısına geçmesiydi… dolayısıyla militanlaşmamış, seçmen olarak iktidara oy vermiş insanlara “oh” çekmenin bir yararı yok… onlar olmadan iktidarı değiştirmenin olanağı da yok… dolayısıyla iktidar bileşeni partilere oy vermiş olan işçileri, köylüleri, gençleri, emeklileri örgütlemek devrimci bir tutum ve gerekliliktir…
13 Mayıs Soma Katliamı’nın 7. Yıldönümü… unutursak kalbimiz kurusun sözlerimiz nerede duruyor bir bakalım… 7 yılda Soma’da neler oldu, sermaye/ sendika/ siyaset kıskacındaki maden işçileri, mağdur ailelerin durumları nedir bakalım… iş cinayetlerinde Avrupa 1.si, dünya 3.sü olan ülkemizde emeğimizin sömürüldüğü yetmezmiş gibi canlarımız da, ömrümüz de çalınıyor, üretime katık ediliyor… ölmeden nasıl çalışabiliriz bir bakalım…
(ilgilenenler için not: Soma Katliamı’nın 7. yılıyla ilgili Mukavemet Tv’de saat:21:00’deki özel yayını izleyebilirsiniz)