Sophokles’in Elektra’sını bazı eserlerle birlikte yorumlamaya çalıştığım son yazımın üzerinden birkaç ay geçti… Bu arada biraz dinlendim, fakat bana keyif veren, ufkumu aydınlatan inceleme ve araştırmalara ara vermedim elbette. Sanatın bu sayede hayatıma kattıkları olmadan yaşamımda bir eksiklik olurdu sanırım. Yazılarımı okuyorsanız, konuları seçerken bir sınıflandırma ya da düzene bağlı kalarak seçmediğimi fark etmişsinizdir belki. Sadece eser incelerken değil, yaşamın içindeki küçük bir anda bile olsa beni etkileyen herhangi bir şeyin yaptığı çağrışımla yola çıkıyorum genelde. Çağrışımlar benim için hep önemli bir yön verici olmuştur. Bu yazının konusunu seçerken hatırladığım kadarıyla (karar vereli epey olmuştu) sanatçının tek bir eserini gördüğüm anda ve üzerine biraz okuma yaptığımda ‘’evet, bunu yazmak istiyorum’’ demiştim. Kadınlara ve onların ataerkil dünya düzenindeki yaşamlarına dair yazılarım birden fazla ve bu da -bir yanıyla- onlardan biri olacak; çünkü bu konuda yazmanın, yazılarımda yer vermenin önemli olduğunu düşünüyorum. Ayrıca işleri ve yaşamları anlatılacak derecede kıymetli olmasına rağmen çok da göz önünde bulunmayan kadın sanatçıları da yazmayı önemli buluyorum. Örneğin önceki yazılarımdan birinde Elizabeth Siddal’ı bu bakış açısıyla yazmıştım. Düzen değişmedikçe sanat, edebiyat, sinema, mitler, yaşamlar vs. hangi yolla anlatılırsa anlatılsın, yazıya dökmenin de devamlılığı olmalı elbette. Hem, yazmak da öğrenmenin verdiği keyfin yanında direnişin bir parçası değil midir ki?
Çocukluğu itibariyle sınıfının ve cinsiyetinin beklentilerine meydan okuyan bir kadın sanatçıyı ve seçtiğim bazı eserlerini anlatacağım bu yazıda. Onun dökümlü güzel kıyafetler içindeki figürler içeren zengin renkli tuvalleri, savaşın ve maddi zenginliğin reddi ile birlikte feminizm ve maneviyat mesajları iletirken, onları günümüz ile de son derece alakalı kılıyor.
Evelyn De Morgan, tutkuyla bağlandığı ressamlığını yapabilmek için bu yoldaki engelleri aşan ve eserleri 1877’de henüz 22 yaşındayken sergilenmeye başlayan başarılı bir ressam. Yapıtları Grosvenor Galerisi’nde düzenli olarak sergilenen Evelyn ticari olarak da başarılı bir sanatçıydı. Popülerliği o kadar büyüktü ki, 1906’da Londra’da ve 1907’de Wolverhampton’da kişisel bir sergi düzenlemişti ve bu, o zamanlar bir kadın sanatçı için benzeri görülmemiş bir başarıydı.
Rossetti, Burne-Jones ve G. Frederick Watts’ın birleşik etkisi altında Ön Raffaellocu dönemde ressam olarak olgunlaşan kuşağa ait bir sanatçı Evelyn. Çalışmaları Ön Raffaellocu Kardeşlik ile ilişkilendirilse de sanatı yakından incelendiğinde, kendine has bir üslupla çizdiği yol rahatlıkla görülebilir. Eserlerinde Edward Burne-Jones, George Frederick Watts ve Botticelli etkilerini görebiliriz. Özellikle birçoğunda ilk bakışta Burne-Jones benzerliği dikkat çeker. Ayrıntılara büyük özen gösterdiği ve doğal formların fotoğrafik birer sunumu olan büyük mücevher benzeri tuvalleri, bu üslubu benimseyen Pre-Raphaelite (Ön Raffaellocu) sanat olarak etiketlendi. Fakat bununla birlikte, D. G. Rossetti’nin favori modeli Jane Morris’i Kum Saati eserinde zamanın geçişini düşünen yaşlı bir kadın olarak tasvir edişi, Kardeşliğin kadınları nesneleştirmesine karşılık bir hiciv gibidir. Onların güzellik ideallerinin zamanla yok edildiğini yorumlaması buna işaret eder. Resimde Kardeşliğin tercih ettiği kızıl saçlı, genç ve güzel bir model yerine, saçlarının önünde zamanın oluşturduğu beyazlar olan yaşlı bir kadın vardır.
Eserlerindeki protofeminist etkiyi, onun bir feminist olmasıyla birlikte sosyal yaşamdaki eylemleriyle de ilişkilendirebiliriz. Örneğin kadınların oy kullanma hareketine destek ve imza vermiş bir sanatçı Evelyn. Tuvallerinde klasik mitleri, efsaneleri ve edebiyat eserlerini kadının bakış açısıyla resmederek onları salt güzel figürler olmaktan öte bir noktaya taşıdı. Kadın formunu, döneminin entelektüel meselelerini yansıtmak için kullanıyordu ve statükoya meydan okuyan alegorik metaforlar buna aracılık ediyordu. Bu mitolojik kadın kahramanları kendi başlarına kahramanlar olarak tasvir ederek fikirlerine has birer anlatı oluşturuyordu.
Evelyn, profesyonel bir sanatçı olmak için toplumun kendisine getirdiği kısıtlamaları yıkmaya kararlı, son derece bağımsız bir genç kadındı. Bir sanatçı olarak eğitim almak için kadınlık ideallerine ve kibar toplumun sınırlarına karşı isyan etti.
Aile ve İlk Yıllar
Evelyn, 1855 yılında baskıcı ve tutucu Viktorya döneminin Londra’sında, her iki ebeveyni de aristokrat olan zengin bir ailenin içine doğdu. Dayısı, geç Viktorya dönemi ressamı John Roddham Spencer Stanhope‘du ve Evelyn’in kariyerinde çok önemli yeri olan anahtar rollerden birine sahipti. Orta sınıf yetiştirme tarzına göre ve dönemin kadınlara uygun gördüğü şekilde evde öğretmenler tarafından eğitiliyordu. Kardeşleri ile birlikte eğitimini aldığı Latince, Yunanca, Fransızca, Almanca ve İtalyancanın yanı sıra klasik edebiyat, mitoloji ve bilimler, yaşıtı kızlar için nadiren mevcut olan konulardı. Evi öğretmenlerle aynı düzenlilikle ziyaret eden papazlar tarafından öğretilen din de çocukların eğitiminde büyük bir rol oynamıştı. Evelyn’in annesi sanatçı bir ailede büyümesine rağmen, kızının eğitiminde sanatın yeri hakkında muhafazakâr görüşlere sahipti ve gençliğinin başındaki Evelyn kendini ifade etmek için şiire yönelmişti. De Morgan Vakfı’nda yer alan 13 ila 15 yaşları arasında yazdığı gençlik şiirleri Evelyn’in bu genç yaştan itibaren sanatını sosyalist, maneviyatçı ve feminist duygularını ifade etmek için bir araç olarak kullandığını gösteriyor.
Küçük kız kardeşi Wilhelmina Stirling, onun hakkında bir biyografi yazmış. “Kız kardeşim bir fırçayı tutar tutmaz resim yapmaya başladı” diyor Wilhelmina. Ailesinin Evelyn’in ressam olma isteğini reddedip onaylamadıklarını söylerken, işaret ettiği bir şey vardı… 1860’lardaki sosyal çevrelerinde sanat bir başarı olarak övgüye değerdi, ancak ciddi bir meslek olarak görülmüyordu. Annesinin “bir sanatçı değil, bir kız” istediğini söylediğini ve hayalinden vazgeçmesi umuduyla Evelyn’e iyi olmadığını söylemesi için çizim öğretmenine bahşiş verdiğini söylüyor. İki kızın annelerinin gözetiminde nispeten ciddi bir eğitimden sonra, “dışarı çıkıp” münasip bir şekilde evlenmeleri bekleniyordu. “Kimse beni satmak için boynumda bir yularla sürükleyemez!” diyen Evelyn bu beklentileri reddetmişti; on altı yaşına geldiğinde, güncesinde bitmez tükenmez yemekler, öğleden sonra ziyaretçileri ve akşam misafirleri için harcanan zamandan şikâyet ederek, uyanık saatlerini sanata adamıştı. ‘’Salonda oturup terziler ve hizmetçiler hakkında konuşan aptalları dinlemem gerekiyor! Bu zorunlu aylaklık kabul edilemez!” dedi öfkeyle. Sanata olan aşırı ilgisini kırmak için, çizim ustasına ona hiçbir yeteneği olmadığını söylemesi talimatı verildi; boş zamanlarında resim yapması da yasaktı. Boya kokusu mevcut çatlaklardan nüfuz etme eğiliminde olduğu için talihsizdi, ama hemen kapı aralıklarını macun ve kahverengi kağıtla yapıştırmaya başladı. Görünüşte ders çalışarak yalnızlık içinde uzun saatler geçiriyordu. Tüm boya ve tuval kanıtlarını gizlemişti. Diğer zamanlarda, bakıcı veya mürebbiyelerden kaçabilirse, çantasıyla Grosvenor Meydanı’na sığınıyordu. Londra’dan ne zaman ayrılsa yanında bulunan bu çantayı sahte bir altlıkla ustaca tasarlamış ve bu sahte altlığın içine çizim için gerekli tüm malzemeleri saklamıştı.
Sonunda bir gün kaçınılmaz olan oldu. Resim yapma hevesi içinde kapıyı kilitlemeyi unuttu ve ne yaptığını saklamaya vakit bulamadan annesi içeri girdi. Evelyn heyecanlı gözyaşlarına boğuldu ve resim yapmadan yaşayamayacağı için aldatmaya zorlandığını ilan etti. Ve muhalefet isteksizce geri çekildi. Eğer boyaması gerekiyorsa, iyi boyamak kötüden daha iyiydi; Böylece, ona meyve ve çiçek kopyalamayı öğretecek birinci sınıf bir çizim ustası görevlendirildi. Evelyn hemen ona istediğinin bitkilerin değil, insanların anatomisini öğrenmek olduğunu açıkladı; ama öğretmeni onun tüm isteğine kulak tıkayarak kendi seçtiği konuların genç bir bayan için daha uygun çalışmalar olduğunu söyledi. Bunun üzerine, Evelyn ciddi olduğunu ikna etmeye hevesli bir şekilde, eklemli bir ahşap model satın aldı. Kızgın öğretmen ‘bir hanımefendiye hiç yakışmayan bir davranış’ olarak gördüğü şey karşısında görevinden ayrılmayı tercih etmişti.
On yedinci doğum gününde günlüğüne şunları yazdı:
‘’Azıcık çalıştığım 7’nin ardından… bugün 17… Yemekle, oyalanmakla, boş vakit geçirmekle geçen 17 yıl… Sanat sonsuzdur, ama hayat kısa… Yaşlanmaktan korkuyorum, her yılın başında “Bir şeyler yapacağım” diyorum ve geldiğim noktada hiçbir şey yapmadım. Boş geçen her dakika artacak, aylar ve yıllara yükselecek ve beni mezarımda kovalayacak. Bu andan itibaren telafi edeceğim, kaybedecek bir ânım bile yok. Bu yıl hayatıma akla gelebilecek her türlü engel konuldu ama yavaş ve sıkıcı bir şekilde hepsinin üstesinden geliyorum. ‘’
Resmî Sanat Eğitimi
Evelyn evli olmayan bir kadın olarak kanunen kendi parasına veya mülküne sahip olamayacağı için babasının desteğine güveniyordu. Sanat hakkında bilgi edinmek için seyahatlerini babasının finanse etmesi onun için büyük bir şanstı. Ayrıca iyi bağlantıları olan varlıklı ebeveynler ve ressam bir dayıya sahip oluşu onun sanatsal çevrelere özgürce erişmesine izin veriyordu. Evelyn 1872’de Güney Kensington Ulusal Sanat Eğitim Okulu’nda birkaç ay okudu, ancak özlemleri, okulun daha kadınsı zanaatkârlık ve “başarı” fikrine yaptığı geleneksel vurguyla açıkça çelişiyordu. Ertesi yıl yeni kurulan Slade Sanat Okulu’na kabul edilen ilk üç kadın sanatçıdan biri olmayı başarmış ve bu nedenle kadınların fiziksel olarak profesyonel sanatçı olamayacağı efsanesini yıkmada öncü olmuştu.
Evelyn, orta sınıf yetiştirme tarzına ve zamanın cinsiyet klişelerine karşı isyan etti. Onu evden Slade’e götürmek için bir yardımcısı ve bir koruması vardı; ancak bir blok öteye bırakılmak ve yolculuğun son bölümünü kendi başına yürümek, boyalarını ve tuvallerini taşımak için ısrar ediyordu. Kız öğrencilerin erkek meslektaşlarıyla birlikte ders çalışmalarına izin vermek, o zamanlar için sanat eğitiminde devrim niteliğindeydi ve bunun sanat dünyası için ileriye dönük bir adım olarak önemi abartılamaz. Devrimci olmasına rağmen, hala tabu bir fikirdi ve bu yüzden akşam 5’ten sonra okuyan kadınların çıplak modellerden çizim yapmaları yasaklanmıştı. Evelyn Slade’de mükemmelleşmiş ve çalışmalarıyla ödül ve madalyalar ile birlikte yıllık tam bir burs kazanmıştı. Bu sıralarda Mary yerine her iki cinsiyet için de kullanılan bir isim olan göbek adı Evelyn’i kullanmaya başladı. Bunun nedeni, erkeklerin dünyasında bir kadın olduğu için liyakate göre değerlendirilmek ve işaretlenmemesini sağlamak içindi; böylece çalışmalarını bu isim altında sundu. Burs kazandığı gün Slade binasından ayrılırken bir grup erkek öğrenci girişin yakınına asılmış olan yarışmacıların listesini inceliyordu. Listede başı çeken, cinsiyeti belirsiz olan kendisininki dışında, üzerindeki tüm isimler erkeklere aitti. ‘’Bu adamı tanıyor musunuz -bu Evelyn Pickering’i? Kim o? ‘’
Beklenmeyen Evlilik
Evelyn Pickering 1885’te yirmi dokuz yaşındayken, onun sanatla evli olduğuna inanan ailesini şaşırtarak, William Morris ve Burne-Jones’un arkadaşı ve meslektaşı olan, kendisinden on sekiz yaş büyük çömlek ve çini tasarımcısı, roman yazarı William de Morgan ile nişanlandı. 1887’de evlendiler ve Chelsea’deki eski bir eve yerleştiler; Evelyn burada resim yaparken kocası da şimdi ünlü olduğu güzel parlak çömlekleri üretiyordu. Çömlek işi Evelyn’in aile finansmanına yardımcı olmak için katkıda bulunduğu paradan ve sattığı resimlerin gelirinden çok fazla nakit tüketiyordu. Evelyn William’ın işlerinden de ilham alıyordu. Sanatın ve zanaatın birlikteliğindeki çift, evlilikleri boyunca çok uyumlu olmuştu. William ve sosyal reform kampanyalarına destek veren annesi Sophia ileri görüşlü insanlardı.
Evelyn’in 1900’lerden itibaren spiritüalizm temalarını daha açık bir şekilde tasvir etmeye başlaması, kocasının annesi Sophia’nın spiritüalizme olan ilgisinin etkisinden doğar. Sophia ile olan bağlantıları sayesinde Evelyn’in ölümden sonra ruha olan ilgisi daha belirgin hale gelir. Ruhun Hapishanesi ve Mahkûm eserlerinde, ölümden sonraki şafağı temsil eden umutlu bir gün doğumu ile bedenin hapishanesine hapsolmuş ruhu temsil eden genç bir kadın sunulur. Bu resimler, kadınların ataerkil bir toplumda tuzağa düşürülüşünü temsil ettikleri için elbette ikili bir anlam taşır. Evelyn’in resimlerinin çoğu, hem ruhun yaşam yoluyla ölümde özgürlüğe doğru yükselişini hem de kadınların özgürlüğe doğru yükselişini kutlar.
İncelikli Hazırlık Çalışmaları
Eserlerinin anlatımına geçmeden önce Evelyn’in ne kadar titiz ve özenli çalıştığına dair bazı işlerini paylaşmak istiyorum. Orijinal eserlerini son haline getirmeden önce yaptığı hazırlık çalışmaları dahi kendi başına birer eser niteliği taşıyor. Hatta öyle ki, birçoğu satılmış. İnsan formuna olan takıntısıyla giyinik ve çıplak figürler üzerine titizlikle incelemeler yapan sanatçının ikili çalışmaları büyüleyici ve onun detaycı doğruluk arzusunu vurguluyor. Gerçekçiliği sağlamak için el ve ayak formunu da uzun uzadıya inceliyordu sanatçı. Ayrıca kıyafetlerdeki drape ve dökümlerdeki inceliği çok başarılı.
Barış ve Umut Sanatçısından Kızıl Haç Sergisi
Evelyn, Kırım Savaşı, Boer Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı boyunca hayattaydı ve savaşın dehşeti onu derinden rahatsız etmişti. Savaştan duyduğu nefreti cephe hattının gerçekçi, anlatısal imgeleriyle aktaramayan Evelyn, pasifist ideallerini şiddet içeren imgelere başvurmadan sunmak için sembollerin benzersiz görsel sözlüğüne başvurdu. Bu eserlerinde, savaşın dehşetini tasvir etmek için ejderhalar ve deniz canavarları gibi sembollerden oluşan bir sözlük kullanır. De Morgan’ın eserlerindeki pek çok tablo ölüm ve savaş üzerine yoğunlaşsa da bunlar inanılmaz derecede umut verici görüntülerdir.
“Savaşı asla övmemelisiniz. Onu Şeytan icat etti ve dehşeti hakkında hiçbir fikriniz olamaz.”
S.O.S. eserindeki yalnız umut figürü, çatışmanın sonuna doğru fırtınalı, istila edilmiş sulardan çığlık atıyor. Bu resim, adını o zamanlar nispeten yeni olan Mors alfabesinin yardım çağrısından alıyor. Mesajın harfi harfine çevirisi (ruhlarımızı kurtarın) aynı zamanda sahnede gerçekten neyin tehlikede olduğuna dair bir fikir veriyor. Beyaz giysili tek kadın figürü, savaş kurbanlarının masumiyetini simgeliyor. Yalnız başına bir kayanın üzerinde duruyor, elleri uzanmış ve gözleri cennete çevrilmiş, gürleyen dalgalar ve sayısız deniz yılanı tarafından kuşatılırken içinde bulunduğu zor durumdan hem fiziksel hem de ruhsal kurtuluş arıyor. Ejderhalar ve deniz canavarları, Evelyn’in sembolist sözlüğünde genellikle kötülüğe ve ölüme atıfta bulunmak için kullanılır. Bununla birlikte, Evelyn’in sıklıkla kullandığı gökkuşağı hem umudu hem de ölümden sonraki yaşamı simgeleyen bir sembol. Bu resimdeki mesajı, savaşta ölenler için nihai kurtuluş ve huzur umudu, yaşayanlar içinse bu dünyadaki yaşamları için barışa yönelik bir umut ışığıdır.
Görüş eseri Birinci Dünya Savaşı’nın bir alegorisi. Ön plandaki iki kadını klasik mitolojiden alınmış Barış ve Saflığın kişileşmesi olarak tasvir ediyor. Barış sağda, saçındaki zeytin çelengi ile gösteriliyor. Arkalarındaki tehditkâr iblis, savaşı ve yıkımı temsil ediyor. İblis, Barış’ın başındaki zeytin yapraklarının bir kısmını yerinden oynatan rüzgâr esintileri yaratırken savaşın yıkımına işaret ediyor. Ancak arka planda, savaş tehdidine rağmen, şafak söken Güneş okyanusu sakinleştiriyor ve umut vermek için bulutu parçalara ayırıyor.
Evelyn, sanatının pasifist propaganda işlevi göreceğini umuyordu, ancak aynı zamanda Londra’daki stüdyosunda 1916’da bir sergi düzenleyerek bunu savaş çabalarının barışçıl tarafına yardımcı olmak için kullandı. Bu gösterinin amacı, gelir doğrudan İngiliz Kızıl Haç ve İtalyan Crocce Rosa’ya fon toplamak için resimler yaratmak ve satmaktı. Bu sergi yalnızca çatışmanın De Morgan ve diğer Britanyalılar üzerindeki etkilerinin güçlü bir ifadesi olarak kalmayan, aynı zamanda herhangi bir savaşa eşlik eden endişe, keder ve tiksinti hakkında evrensel bir ifade olarak anlaşılabilecek bir çalışma bütünüydü. Sergideki önemli bir vurgu, Kızıl Haç adlı resmiydi.
Kızıl Haç, De Morgan’ın savaş konulu en başarılı tablolarından biri olarak kabul edilir. Resim, bir melek korosu tarafından cennete taşınan dirilmiş Mesih figürünü gösteriyor. Sembolik olarak kırmızıya bürünmüş ve kolları, çarmıha gerilmesini hatırlatırcasına iki yana uzatılmış. Altında, savaşın adsız ölü mezarlarıyla kaplı bir Belçika tarlası yatıyor. Figürlerin etrafını saran gökkuşağını yine umudun ve manevi huzurun sembolü olarak kullandığı açık. De Morgan’ın tüm savaş resimleri arasında, Hıristiyan/İncil ikonografisini kullanması belki de en geleneksel olanıdır. İsa’ya, çarmıha ve çarmıha gerilmeye çok açık bir gönderme, mitolojik ve alegorik sahnelerinin aksine sanatçı için alışılmadık bir şeydir, ancak çağdaş şairlerin eserlerinde fedakârlık, kurtuluş, zafer ve dirilişin simgesi olarak yaygındı.
Botticelli Etkisi
Evelyn’in ressam dayısı aracılığıyla iki yıl boyunca İtalya’ya yaptığı seyahatler, onun Rönesans sanatına olan sevgisini ve yağlı boya çalışmalarına ilham veren bu döneme aşinalığını artırmıştı. Sonraları 1870 -1914 arası her kışı kocası William ile birlikte dayısının Floransa yakınlarındaki evinde geçirdi. Eserlerinde etkilerini açıkça görebildiğimiz İtalyan Rönesansı ressamı Sandro Botticelli’nin başyapıtlarını sıklıkla ziyaret edip onlardan ilham alıyordu. Hatta bu yapıtları doğrudan yerlerinde kopyalıyordu. Venüs’ün Doğuşu’nun suluboya bir kopyasını yapmış ve Bahar resmindeki Flora figürünü doğrudan kendi stiliyle yaratmıştı. Flora’daki çiçekler Ön Raffaellocuların stilindeki gibidir; doğadakilerin birer kopyası gibi ayrıntılı ve zengin renklere sahiptirler.
Viktorya döneminde çiçeklerin anlamlarına önem veriliyordu; özellikle de Kate Greenaway’in Çiçeklerin Dili (1884) çizimlerinin yayınlanmasıyla yaygın olarak popüler hale gelmişti. Örneğin, pembe ve kırmızı güller (neşe ve sevgi), unutma beni (hafıza), çuha çiçeği (gençlik), siklamen (çekingenlik) ve ranunculus (çekicilik) anlamını taşır. Flora’nın arkasındaki ağaçlar, Evelyn’in İtalya’da yetiştiğini görmüş olabileceği yenidünya meyvesini taşıyor. Figürdeki -bir yazımın da konusu olan- kontrapost duruş pozunu oldukça başarılı resmetmiş sanatçı.
Flora’daki model, sanatçının birçok eserinde yer alan, Evelyn’in küçük kız kardeşinin bakıcısı Jane Hales idi.
Yerdeki parşömende -İtalyanca- şunlar yazılıdır:
Floransa’dan geliyorum ve ben Flora’yım.
Bu şehir adını çiçekten alır
Çiçekler arasında doğdum ve şimdi değişen evimle
İskoçya dağları arasında bir evim oldu
Beni hoş karşıla, ve hazinemin kuzey sislerinde sevilmesine izin ver.
Eserle ilgili olarak birkaç muhteşem detayı daha eklemeden geçemeyeceğim.
Terk Edilen Bir Kadın
Evelyn en eski eserlerinden biri olan bu resimde konu olarak Ariadne ve Theseus efsanesini seçer. (Gresvanor’da sergilediği ilk kadın karakter) Efsaneye göre kısaca anlatırsak, Theseus, Ariadne ile evlenmeye söz verir ve ikisi birlikte kaçar. Ariadne, Theseus için evini terk etmiştir, ancak Theseus sonunda gerçek renklerini göstermiştir… Atina’ya dönerken Naxos adasında dinlenen Theseus, Ariadne’yi terk eder. Gecenin karanlığında yelken açar ve Ariadne uyandığında ihanetinden dolayı kalbi kırılır.
Evelyn, Ariadne’yi melankolik ve kederli haliyle tasvir ediyor. Kırmızı hem onun hükümdarlık soyunu hem de Theseus’a olan tutkusunu simgelerken bir taraftan da üzüntüsünden ölümünü temsil ediyor. (Kırmızı, Hristiyanlıktaki şehitliğin temsilidir aynı zamanda) Issız ve boş arazi, Ariadne’nin duygularının tasvirini güçlendiriyor. Evelyn antik toplumda kadınların nasıl kullanılıp atılabildiğini zekice gösterirken, hep var olan bir aldatmacaya ışık tutuyor aynı zamanda.
Helen ve Cassandra, Barış ve Savaş
Evelyn, Yunan mitolojisindeki kadınları sempatik bir ışıkta sunan ve kenara itilmiş karakterlerden ziyade kahramanlar olarak göstermeyi tercih ettiği eserler üretti. 1898’de Yunan mitinden iki önemli kadını resmetmeyi seçmişti: Helen ve Cassandra. Yan yana resimleri, barış ve savaşın yan yana olduğunu gösterir. Helen’in komposizyonu, Aşk Tanrıçası Afrodit’in sembolleri olan, hem barışı hem de sevgiyi sergileyen sembolik beyaz güvercinlerle barışçıldır. Canlı pembe elbisesiyle Helen’in aydınlık arka planı, çiçekler, barış güvercinleri ve Afrodit’in beyaz gülleri sakin bir uyum içinde barışa atıf yapar gibidir. Sahnede, Truva Savaşı’na neden olacak Helen’in hikâyesinin aksine bir barış ortamı var. Cassandra’nın resminde ise Helen’in aşkı Paris arzusunun yansımaları tasvir ediliyor: savaş ve yıkım. Helen’in aşkı, Cassandra için memleketinin ve halkının yok olması anlamına geliyordu. Helen’in Paris’in evi ve şehri olan Truva’ya kaçması demek, Yunan ulusunun uzun yıllar Truvalılarla savaşmak için gelmesi demekti.
Cassandra, Apollon’un bir rahibesidir, tanrı onu arzular fakat sevgisine karşılık bulamaz. Cassandra’nın reddetmesine öfkelenen tanrı Apollon, Cassandra’yı geleceği görebilmesi için lanetler, ancak ona asla inanılmayacaktır. Bu nedenle, Cassandra Truva’nın düşüşünü tahmin ettiğinde, kendi ailesi ve insanlar tarafından deli olarak reddedilir. Ne yazık ki, tahminleri her zamanki gibi gerçekleşir. Evelyn, Truva’nın yanan çarpıcı sahnesini Cassandra’nın alev alev yanar gibi görünen kızıl saçlarının ateşli görüntüleriyle birleştirmiş. Cassandra yas ve ıstırap belirtisi olarak saçlarını yoluyor. Kan kırmızısı çiçekler, savaşın kanına atıf yaparken, Cassandra’nın sesine kulak vermemenin verdiği acıların bir hatırlatıcısı olarak ayaklarının dibinde duruyor.
Kafesteki Çaresiz Sessizlik
Bu eser, incelenecek çok şeyi olan epey ayrıntılı bir tablo… Viktoryalılar uzun süre bir tabloya bakmayı ve bir hikayeyi birleştirmeyi severlerdi. Tablolar, zamanlarının filmleriydi. Sahnede sıkılmış veya üzgün görünen bir adam ile pencereden dışarı bakan çok daha genç bir kadın var. Kadın dışarıda dans eden ve müzik yapan insanlara bakıyor. Yerde, atılmış veya düşmüş bir kitap ile bazı kırık mücevherler var. Masada kitaplarla bir tütsü var ve tavandan sarkan bir kanarya kafeste. Sizce hikâye nedir? Evelyn’in kadınların oy hakkı kampanyalarına verdiği desteği aklımıza getirirsek buradan yol alabiliriz… Kadınların dışlandığı birçok yaşam alanından sadece biri olmasına rağmen, oy hakkı eşitlik mücadelesinin sembolü haline gelmişti. Bu resim, verdiği mesaj açısından en güçlülerinden biri. Erkek ve kadın, bazılarının ilk başta varsaydığı gibi bir baba-kız değil. Onlar karı koca. Ancak 100 yılı aşkın bir süre önce bir kadının kocasından tamamen farklı bir hayata sahip olması bekleniyordu. Hayatı kocasından nasıl farklıydı? Çoğu zaman evde olması, ev işleri ve çocuklarla ilgilenmesi gerekiyordu. Resimde kadın pencereden sadece hayal edebileceği bir hayata bakıyor: müzik, dans, özgürlük. Dışarıdaki insanlar mutlu görünüyor. Çift zengin görünüyor ve rafta ve yerde adamın eğitimli olduğunu gösteren kitaplar var. Kocanın ifadesi ile birleştiğinde, muhtemelen kadının bu şeyleri umursamadığını, ancak özgürlüğün daha önemli olduğunu düşünebiliriz. Resmin adı olan Yaldızlı Kafes aklımıza hemen süslü kafesindeki kanaryayı getiriyor. Belki ad sadece kuş kafesine değil, kadının durumuna da atıfta bulunuyor. İsteyebileceği tüm eşyalara sahip ama kendini bir hapishanede gibi hissediyorsa sahip oldukları hiçbir şey ifade etmez. Sanatçı bunun altını çizmek için pencerenin dışında, kafeste olmayan bir kuşa yer vererek, kadının görebildiği ama tadını çıkaramadığı özgürlüğe işaret ediyor gibidir.
Kadının evsel alana hapsolmasını dikte eden ataerkil bir toplumun tuzağı, resmin sağ üst köşesindeki altın kafesli kanarya tarafından yankılanıyor. Ancak yaşlı adamın yüzündeki asık suratlı ifade, onun da bu senaryodan memnun olmadığını gösteriyor. Belki o da genç kadına sunduğu ‘’bilgi ve zenginliklerin reddedilmesine yol açan gençliğin aptallığından’’ yakınıyor. Fakat özgürlüğün olmadığı yerde bilgi ve zenginlik ne işe yarayabilir ki?
Kaosun Ardında Beslenen Umut
Evelyn bu eserinde yağmur, gök gürültüsü ve şimşeği altlarındaki denizde kaosa ve türbülansa neden olan güçlü ve güzel kadınlar olarak kişileştirmiş. Solda, sarı giyinmiş, elindeki şişeden hiç bitmeyen gri bir su döken Yağmur‘un ruhu var. Sağda, kanatlı ayakları olan kırmızı kanatlı bir figür olan Yıldırım şimşekleri fırlatıyor. Üst merkezdeki figür, koyu renk kanatları ve dökümleri etrafındaki fırtına bulutlarına karışan koyu mavi elbisesi ile Şimşek Bulutu’nun ruhu. Bununla birlikte, görüntünün merkezinde daha sakin bir gelecek için umut duygusu sunan, ön plandaki karmaşadan uzakta küçük bir kutsal vaha var. Resmin Boer Savaşı’nın ortasında yapıldığını düşünürsek, vaha tasviri savaşın kaosunun ve barışa dönüş umudunun sembolü olarak okunabilir.
Resimdeki kadın figürler üzerine bir not; Evelyn onları savaşın yaratıcıları olarak resmetmemişti. Kadın figürlerini havayı kontrol edebilen güçlü harika kadınlar olarak kullanmıştı. Zamanındaki kadınlardan kocaları işe giderken anne ve ev hanımı olmaları beklenmesine karşılık, Evelyn kadınlarını bunun yerine güçlü doğal hava kuvvetleriyle aynı hizaya konumlandırıyor. Başarılı, profesyonel bir sanatçı olmak için savaştığı gibi, kadınların da ‘’dünyayı ele geçirebileceğini’’ düşünmüştü.
Gece ve Uyku eserinde Uyku‘nun merkezindeki kadın figürü, afyon haşhaşlarını çorak bir manzaranın üzerine döküyor ve kadınların afyon ilacı laudanum’a bağımlı hale gelmesinin krizini gösteriyor. (Viktoryalılar, afyon haşhaşından yapılan bir uyku ilacı olarak laudanumu kullanıyorlardı.) Eserde rüya benzeri bir manzarada gece ve uykunun kişileştirilmiş formlarını görüyoruz; ancak sahneye parlak kırmızı haşhaşların dahil edilmesi, Afyon Savaşları ve Laudanum krizi hakkında açık bir yorumdur. Yazının başında bahsettiğim Elizabeth Siddal da bağımlı olduğu laudanum yüzünden ölmüştü.
Evelyn’in bu resmin kompozisyonunda Botticelli’nin başyapıtı Venüs’ün Doğuşu eserindeki Zephyr ve Chloris figürlerinden açıkça ilham aldığı fark edilebilir.
Son Zamanları
Evelyn De Morgan 1916’da çok sevdiği kocasını kaybettiğinde farklı türden bir anıtla meşguldü. Onun mezarı için mermere oyulacak duygu dolu bir mezar taşı tasarlıyordu. Figürlerin baştan sona göze çarpan dış görünüşünün zarafeti, bastırılmış ama dokunaklı trajedinin taşıdığı yoğun duygulara karışmıştı… Eserde iki figür temsil ediliyor. Biri, yas tutuyor, kederle eğilmiş, yanan bir meşaleyi söndürüyor. Büyük bir ayrılığın tüm ıstırabı, kırık bir kalbin tüm kederi, o eğilmiş figürün derin kederinde ifade edilmiş gibi görünüyor ve yüz, Evelyn De Morgan’ın yüzü. Çarpıcı bir tezat olarak, kederli formun yanında, havadar bir duruşla kanatlı ve neşeli bir Psyche, onu kederinden uzaklaştırmaya çalışıyor. Altında Evelyn ve kocası tarafından yazılan bir cümle var: ‘Hüzün sadece Dünya’dandır; Ruh’un yaşamı sevinçtir.’
Evelyn’in bu son hüzünlü evresinde ürettiği yapıtları ile kristalize bir şiir, renk ve ışıltılı rüyalar görkemiyle dolu önceki tarzındaki güzel, neşeli halleri arasında keskin bir farklılık göze çarpıyordu. En güzel hayallerine şimdi bir trajedi, bastırılamayacak bir kötü hal duygusu sızmıştı. 1918-19 kışının sonsuz karanlığı, işlerini tamamlamayı imkânsız hale getirdi. Gri, güneşsiz gökyüzü günden güne hüküm sürüyordu; buna ek olarak savaşın stresi de fiziksel ve zihinsel bir etki yaratıyordu.
Güneşin yokluğu ve içeri işleyen soğuk, bahardan çok sonra bile devam etti ve artık toprağı aydınlatmalıydı; fakat Nisan’ın gelişi hiçbir rahatlama getirmedi. “Bu karanlıkta ilerleyemiyorum,” diye şikâyet etti Evelyn, etrafında bitmemiş işiyle ay boyunca beklerken ‘’keşke güneş ışığı gelseydi!’’ dedi. Ardından kısa bir süre daha yoğun soğuk, kar, acıyla tırmalayan kar fırtınası geldi ve o da geçtiğinde, 2 Mayıs 1919’da Evelyn De Morgan gözlerini sonsuza dek kapadı.
Ölümünden önce stüdyosundaki tüm resimleri savaş sırasında kör olan askerler için açık artırmayla satılmasını vasiyet etmişti.
Kaynaklar:
Home – The De Morgan Foundation
Kitap: Wiliam De Morgan And His Wife, A. M. W. Stirling, 1922
Kitap: Women Artists and the Pre – Raphaelite Movement, Jan Marsh & Pamela Gerrish Nunn, 1989
Mythology on Canvas: Mesmerizing Artworks by Evelyn de Morgan (thecollector.com)
Kitap: The Age of Rossetti, Burne-Jones and Watts: Symbolism in Britain, 1860-1910