iş cinayetlerini düşünün; her yıl sayısı artan (her yıl yaklaşık 2000 işçinin işyerinde öldüğünü).
iş cinayetlerine “fıtrat” denildiğini anımsayın. Karadon’da ölen maden işçileri için “güzel öldüler” sözünü, Soma’da tekmelenen madenciyi, Ermenek’te madenden tahliye edilen suyu avucuna alıp “oğlumun kokusu sinmiştir” diyerek koklayan anneyi…
kadın cinayetlerindeki artışı ve cinsiyetçi yaklaşımları, çocuk tacizlerini düşünün (ve yapılan, yapılmayan ne varsa)…
atanamayan öğretmenleri ve bu nedenle düştüğü çaresizlikle canına kıyanları anımsayın (ve “devlet iş kapısı değildir” diyenleri)…
ohal’le birlikte FETÖ’yü bahane ederek kamudan ihraç edilen ve tüm hakları ellerinden alınan muhalif akademisyenleri, kamu çalışanlarını düşünün…
ertelenen ve engellenen grevleri anımsayın. Özelleştirme ve taşeron yöntemiyle yoksulluğa tutsak edilenleri (ve Ohal’i bunun için kullandığını açıkça söyleyenleri)…
yanlış tarım politikaları sonucu etten samana, pirinçten buğdaya birçok ürünü ithal ederken işsiz kalan çiftçileri düşünün (ve “ananı da al git”, “gözünü toprak doyursun” diyenleri)…
sürekli değiştirilen eğitim sistemini, çalınan sınav sorularıyla çocuklarımızın hakkını yiyenleri, 168 kez düzenlenen ihale kanununu ve yaratılan varsılları…
suları, ormanları, tarım alanlarını tahrip eden enerji ve beton politikalarını, yırca’da zorbalıkla kesilen zeytin ağaçlarını, termik santral bölgelerindeki kanserden ölümleri, karadeniz’i yok eden ve Arap şeyhlerine pazarlayan anlayışı düşünün…
salgın günlerinde karantinayı işçileri fabrikalara, madenlere kapatıp çalıştırmak olarak görenleri, buna göz yumanları, korona virüsüyle ölen işçileri, sağlık emekçilerini düşünün…
ölenler yoksul olunca ölümün ne kadar “yüce” sayıldığını; çile çeken, aç açık kalan milyonlara “bu sizin imtihanınız” denildiğini; ölümü “yüce” görenlerin ölümden kaçtığını, açlığa ve acılara “imtihan” diyenlerin hiç imtihana girmediğini düşünün…
bunlara ekleyecekleriniz vardır mutlaka… siyasi düşünce ve tutumumuza göre bazıları öncelikli de olabilir. fakat yukarıda yazdıklarımdan en az iki-üç tanesi doğrudan herkesi etkiliyor veya etkileyecek… “yeter artık” demek için bunlardan biri bile yeter… yeter ki, vicdanı kör, duyguları kirli, aklı kiralık, düşünceleri bencil, ruhu karanlık olmasın insanın…
bu dünyaya gözlerimizi açmış olmaktan kaynaklanan haklarımızın yok sayılmasına, ömrümüzün talan edilmesine, sesimizin kısılmasına, soluğumuzun kesilmesine karşı hep bir ağızdan “artık yeter” diyemeyecek miyiz?