Pazar, Aralık 22, 2024
spot_img

Çürümeden Çöküşe Doğru

HDP kapatma davası, Gergerlioğlu, Gezi, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma, dolardaki yükselişin devalüasyona yüz dönmesi… Saray/AKP/MHP siyasetinde çürümenin sonu çöküşün başlangıcına doğu giderken...

Geçtiğimiz hafta yaşanan gelişmeler Saray/ AKP/ MHP iktidarının ülke iç siyasetinde nereye yöneleceğinin, nasıl yönetileceğinin en somut göstergelerini oluşturdu.

18 Ocak 2021 tarihli Her Şey İktidar İçin başlıklı yazımızda “…HDP ve Kürt muhalefetini, bileşenlerini siyaset yapamaz duruma getirmek için her yolu deneyeceklerdir. Kobane olayları gerekçe gösterilerek eski ve yeni HDP yöneticilerine açılan davaların ‘uygun ve gerek görülen’ zamanda kurumsal olarak HDP’yi de içerebileceği görülüyor.” demiştik.

HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun vekilliğinin yasaya aykırı biçimde düşürülmesi, aynı gün HDP’ye kapatma davası açılması ve 700’e yakın kişiye siyaset yasağı istenmesi Saray/AKP/MHP iktidarının meclis çoğunluğunu sağlamak için HDP’yi etkisizleştirmek kadar HDP’siz bir parlamento istediğini de göstermiş oldu. Meclis’ten çıkmama kararı alan Gergerlioğlu’nun 5 gün sonra sabah operasyonuyla gözaltına alınıp, doktor kontrolü sonrası bırakılması da Saray/AKP/MHP iktidarının niyet beyanı sayılmalıdır. “Siyasi iktidar ve ikbal için kendi değerlerimizi, sistemin hukukunu ve meşruluğunu da yok sayabiliriz.” demiş oldular.

Sıradan insanlar, emekçiler, yoksullar, kadınlar, üniversiteliler için her gün reva görülen hukuksuzlukların üstelik meclis içinde milletvekillerine de yöneltilebileceğini gösterdiler. Bu noktada sol/ sosyalist/ devrimci parti ve örgütlerin ortaklaşan tepkisi, kurumsal olarak meclisteki muhalefetin sessizliğine karşılık bireysel olarak gösterilen tavır Saray/ AKP/ MHP iktidarının beklemediği bir durum olarak kendini gösterdi. Meclis içinde ve dışında Kürt düşmanlığı üzerinden planlanan ayrışma ve çatışma şu an için tutmamış görünüyor.

Tüm sosyalist, devrimci, demokrat, vicdan sahibi insanların bu ayrıştırma ve çatışmaya varma olasılığı yüksek iktidar politikalarına kardeşliği, bir arada yaşama iradesini, dayanışmayı ve özgürlükleri savunması önemli ve önceliklidir.

KRONİKLEŞEN EZİKLİK

19 Mart günü Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Gezi Parkı’nın mülkiyeti İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden alınarak Sultan Beyazıt Hanı Veli Hazretleri Vakfı’na devredildi. İstanbul’u fiili başkent, payitaht olarak gören Saray ve çevresi Gezi Parkı direnişinden bu yana yaşadıkları ezikliğin üzerine yerel seçimlerde yönetimin CHP’ye geçmesiyle yaşadıkları yenilginin acısını devlet gücüyle ve mevzuata aykırı biçimde giderme yolunu seçti.

Saray’ın Gezi Parkı direnişi boyunca toplumu bölmek, kendi yandaşlarını ve yandaşı olabileceğini düşündükleri yurttaşları dini ve ahlaki değerler üzerinden yürüttükleri kara propagandayla kışkırtmak yönündeki hesapları tutmamıştı. Yerel seçimlerde de sonucu tanımayıp yine devlet gücüyle seçimlerin yenilenmesi sonrası tüm muhalefetin Gezi’deki tavrı göstermesiyle büyük oy farkıyla İstanbul’u CHP kazanmıştı.

Muhalefet partilerine ait belediyelerin yoksullara yaptığı yardımların sonuçlarının Saray/ AKP/ MHP iktidarını zora sokacağını düşünerek “Ekonomik Reform Paketi”ne belediye yardımlarının tek merkezden ve merkezi idare tarafından dağıtılması maddesini eklediler. Kendilerinden başkasının yardım yapamayacağı, yapılacaksa da Saray hesabına yapılacağı anlamına gelen bu düzenleme bir ezikliğin de göstergesi.

Yardım özü itibariyle zayıf ve güçlü, yoksul ve varsıl gibi konumları da gösterir. Yardım eden gücünü, varsıllığını gösterirken yardım alan bir kere daha güçsüzlüğü ve yoksulluğu ile yüzleşir ve yardımı yapana minnet, şükran duyar, vicdanen de borçlanır. Saray (en genel anlamıyla tüm sağ partiler, iktidarlar ve cemaatler/ tarikatlar) bunu bir yönetim/ örgütlenme aracına dönüştürürler. Dolayısıyla Saray belediyelerin yapacağı yardımların kendi gücünün, varsıllığının, iktidarının zayıflığı olarak görüyor.

Bizim açımızdan önemli ve anlamlı olan ülkemizde ve dünyada insanların yardıma muhtaç olmadan yaşayabilecekleri bir düzendir. Üretilen değerlerin tüm yurttaşların ortak malı olduğu gerçeğinden hareketle yardım düzeninin kişisel/ toplumsal eşitlik ilişkilerini ve özgürlüğü de ortadan kaldırdığını unutmadan kapitalist üretim- bölüşüm ilişkilerini ortadan kaldırmak öncelikli görevimiz ve sorumluluğumuzdur.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ SALDIRISI

Saray bir kararname ile Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıktığını açıkladı. Kabul biçimi, kararname ile çıkılıp çıkılamayacağı tartışmaları epey sürecek gibi görünüyor. Yöntem ve usul tartışması elbette önemli; bu kararın alınmasındaki unsurlar ve Saray ve çevresindekilerin yarına yönelik politikalarını da izlemek zorundayız.

Her geçen gün güç ve meşruiyet yitiren Saray/AKP/MHP iktidarı şu ana yeni ortak/ ortaklar bulma girişiminde başarısız olduğu için yeniden din ve ahlaki değerler üzerinden bir çatışma yaratma isteğiyle birlikte kurmak istediği rejimin de en somut adımını atmış oldu. Böylece özellikle AKP’den ayrılan veya AKP’ye uzak duran dini çevreleri kazanmayı umuyor. Fakat bu kadar değil. İstanbul Sözleşmesi’nin ‘batı dayatması’, ‘emperyalizmin oyunu’ olduğu gibi söylemlerle de milliyetçi/ ulusalcı çevreler yedeklenmeye çalışılıyor. Dini cemaat ve tarikatlardan bazılarının teşekkür listesinde Vatan Partisi’nin de olması boşuna değil.

Türban (kadın) politikalarının da getirisiyle iktidar olan AKP, bu kez İstanbul Sözleşmesi (kadın) üzerinden fakat milliyetçiliği/ulusalcılığı da kullanarak iktidarını tahkim etmeye yönelmiş görünüyor. Bu sözleşmeyi ilk imzalayan ülke olmakla övünülen günlerden sözleşmenin “aile bütünlüğüne” zarar verdiği, “adet ve geleneklere” aykırı olduğu söylemine geçiş gerici ve faşist rejim inşasının en somut adımıdır.

Günde en az 2-3 kadının öldürüldüğü, yüzlercesinin darp edildiği, eğitim sistemindeki değişiklikle kız çocuklarının okula gitme oranının düştüğü, çocuk gelinlerin sayısının her geçen gün arttığı, kadın istihdam oranının yıldan yıla gerilediği, taciz ve istismar olaylarının ‘sıradanlaştığı’ ülkemizde bunlara karşı önlem almayanladır “aile bütünlüğü”, “adet ve geleneklerden” söz etme haklarının olmadığını anımsatıyoruz.

Cinsiyete bağlı her türlü ayrımcılığın, eşitsizliğin, adaletsizliğin toplumsal özgürlüğün önünde engel olduğu bilinciyle başta kadınların yaşam hakkı olmak üzere kendileri hakkında söz ve karar sahibi olmaları gerekliliktir. Gerici, ırkçı anlayışlara karşı İstanbul Sözleşmesi’nin ve bu konudaki mevzuatın etkin olarak yaşama geçirilmesi için taraf olmak sorumluluktur.

NACİ AĞBAL’IN TEŞEKKÜRÜ

Saray kararnamesi ile merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal görevden alındı. 18 Mart 2021’de faiz oranlarını artırmasının ardından gelen bu görevden alma Saray’ın “enflasyon sonuç faiz sebeptir” anlayışının sürdüğünü gösteriyor. Faiz artırımı sonrası Yeni Şafak Gazetesi manşete faiz kararının yanlışlığını taşırken, gazetenin köşe yazarı Şahap Kavcıoğlu da faiz artışına karşı çıkmıştı. Bir gün sonra da Şahap Kavcıoğlu yeni başkan olarak atandı.

İktidar içindeki bileşenler arasındaki güç dengelerinin de etkisinin olabileceği bu atamada öncelikle Yeni Şafak gazetesinin Albayrak’lara yakınlığını vurgulamak gerek. İslamcı çevrelerde etkinliği olan Albayraklar’ın Berat Albayrak’ın istifası sonrası iktidara mesafeli duruşları da giderilmeye, AKP büyük kongresi sonrası Berat Albayrak’ın önemli bir göreve getirilebileceği iddiaları da güçlenmiş oldu.

Merkez Bankası’ndaki görevinden alınan Naci Ağbal’ın teşekkür edip şükranlarını sunmasının Saray’a bağlılık ifadesi mi yoksa ekonomik çöküşün sorumluluğundan kurtulmasının sevinci mi olduğunu ileriki dönemde göreceğiz. Çünkü 190 milyar dolarlık kısa vadeli dış borç, -45 milyar dolarlık Merkez Bankası rezervi ve korona salgınının da etkisiyle giderek derinleşen ekonomik kriz yönetilemez duruma geldi.

DOLARIN YÜKSELİŞİ

Faiz artırımı sonrasında dolar 7,30 TL seviyesine düşmüştü.  Cuma gecesi Merkez Bankası başkanının görevden alınmasının sonuçlarından biri olarak, pazar gecesi Asya borsalarında dolar 8,35 seviyelerinden işlem gördü. Piyasalar açıldığında ise 7.90’a ulaştı.

Faiz artışıyla doların yükselişini önlemeyi, bankalar ve yastık altındaki dolar birikimlerinin TL’ye dönmesini sağlayıp dolar üzerinden borçlanan banka ve şirketleri rahatlatmayı, Merkez Bankası’nın döviz toplamasını amaçlayan hamle boşa çıkmış görünüyor.

TELEFON BAŞINDA

ABD Başkanı Biden’ın göreve geldiği günden bu yana Saray’ı aramamış olması Tayyip Erdoğan açısından içeride de prestij sorunu olmaya başladı. ABD’nin S-400 kararından geri adım atmaması, Halkbank davasının gününün yaklaşıyor oluşu, Ortadoğu ve Ege’de Saray politikalarının çökmesi gibi çok sayıda konuda bir tıkanmışlık söz konusu. Her ne kadar Mısır ile görüşüyoruz, Suudi Arabistan’la görüşüyoruz, Yunanistan’la istikşafı görüşmelere başladık vb. dense de her şey ABD’nin karar ve pozisyonuna kilitlenmiş durumdadır.

Bu arada Biden’ın AB liderlerini arayarak 2021 Mart sonunda Türkiye’ye yönelik yaptırımları da içeren görüşmede yaptırım kararı çıkmamasını istediği belirtiliyor. Belli ki ABD yönetimi Türkiye’yi fazla hırpalamadan kontrollü biçimde hizaya sokmayı düşünüyor. Çünkü Afgan yönetimi ile Taliban arasındaki barış görüşmelerinde Türkiye’nin ev sahipliği yapmasını isteyerek önem verdiğini de gösteriyor. Trump dönemindeki gibi Rusya ve ABD’yi aynı anda idare etme politikasının uygulanamayacağı çok açık görünüyor. Bu durum Saray rejimi için ciddi bir ikilem ve çıkmaz oluşturuyor. Suriye, Irak, Libya ve Ege’de hem Rusya ile hem ABD ve AB ile ortaklaştığı ve çatıştığı politikalar dikkate alınınca Saray/AKP/MHP iktidarının nelerden vazgeçeceğini bugünden söylemek zor.

Bu arada Mısır’ın ilişkilerin düzelmesi için öne sürdüğü koşullardan biri olan Türkiye’deki İhvancılar’ın (Müslüman Kardeşler) hareketlerine ve medya yayınlarına sınırlama getirilmesi isteği doğrultusunda adımların atıldığı belirtiliyor. Türkiye’nin Suriye ve Libya’dan çekilmesi, Arap ülkelerinin iç işlerine müdahaleye son vermesi gibi talepler karşılık bulur mu bilinmez; ancak söylendiği gibi kolay olmadığı çok açık.

AHLAKSIZLIK SİSTEMİN KENDİSİNDE

Emekçilere yönelik uygulanan Kod:29 (İş Kanunu madde 25/2) uygulaması giderek yaygınlaşıyor. Salgın gerekçesiyle işten çıkarmanın yasaklanması fakat 25/2’den işten çıkarmaların serbest bırakılması sonucu çok sayıda işçi “ahlak ve iyi niyete aykırı davranışlar” gerekçe gösterilerek işten çıkarılıyor.

Ücretsiz izine çıkarılmaya itiraz eden, fazla mesai ücretini isteyen, sendika kuran, sendikaya üye olan, sosyal medyada rahatsızlığını yazan, valiliklerin fişlediği işçiler işten çıkarılıyor. Çalışma Bakanlığı’nın, İş Kur’un, ilgili kamu yöneticilerinin gözlerinin önünde yaşanan bu ahlaksızlık karşısında yasal/ anayasal haklarını korumaya çalışan işçilerin karşısına kolluk güçleri çıkarılıyor.

Türkiye genelinde 20’ye yakın işyerinde işten çıkarma ahlaksızlığına maruz kalan ve mağdur edilen işçilerin eylemleri de sürüyor. Geleneksel sendikacılığın işçilerin doğal reflekslerini de yok ettiği günümüzde bağımsız sendikaların ve konfederasyonlara rağmen direnen 2-3 sendikanın direnişleri yol gösterici özellikler taşıyor. Ancak yeterli dayanışma ilişkilerinin geliştirilememesi, bu direnişlerin birleşik hale getirilememesi önemli bir sorun.

Emekten, sınıftan yana tüm parti, örgüt, çevre ve bireyler olarak sistemin ahlaksızlığına direnen işçilerle ortaklaşmanın yolunu bulmak zorundayız.

Diğer taraftan ülkenin üzerindeki tüm karabulutlara rağmen doğanın bahar müjdesi yine Türkiye’nin dört bir yanında alanlarda kutlandı. Leyla Halid’in de söylediği gibi “Çiçeklerimizi koparabilirler ama baharın gelişini engelleyemezler”…

Geçtiğimiz haftanın bütününe baktığımızda 1 Kasım 2020 tarihli Tekrar Merhaba başlıklı yazımızdaki saptama ve çağrımızı yineliyoruz. “…Bugün gezegeni ve insanlığı yok oluşa sürükleyen kapitalizme ve her türlü baskıcı, otoriter, tek tipleştirici saldırıya karşı mücadele edilmesi ve örgütlenilmesi temel siyasi hedefini merkeze alan, bir yanıyla karşı karşıya olunan devasa ideolojik-teorik sorunlara kolektif yanıtlar aramaya, diğer yanıyla ülke ve dünya siyaset gündemine sosyalizm perspektifi ile müdahil olmaya ve kapitalizm karşıtı toplumsal/sosyal mücadeleleri geliştirmeye, büyütmeye çalışan yeni bir sosyalist/devrimci odağa ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz.”

Bir Cevap Yazın

Haftalık Siyasal Durum Değerlendirmesi