03.12.2022 günü İsmailağa Tarikatı’na bağlı Hiranur Vakfı kurucusunun 6 yaşındaki kız çocuğunu, vakıf içinde görev alan bir yetişkinin istismar etmesine olanak tanıdığı, çocuğa karşı yıllar boyunca işlenmiş bir suç ve haberi ile sarsıldık. Olayın belki de en öfke uyandıran yanı bu örneğin ilk olmaması idi.
Suçun ağırlığı, yıllardır devlet eliyle çocuk istismarına yol açan zeminin üstelik de mevzuatın elek gibi delik deşik edilerek oluşturulması olayın öncelikli boyutu olmakla birlikte bu kadar ağır bir suçun içinde defalarca vakıf adı geçmesi, sivil toplumun varoluş amacına aykırı, sarsıcı başka bir boyutuydu.
Çocuk istismarı ve vakıf kelimelerinin bir araya geliyor oluşu, sivil toplumda mücadele eden, emeği geçen herkes için kabul edilemez, hesap sorulması gereken bir unsurdur tabii ki, peki bunun sorumlusu kim?
Derneklerin İçişleri Bakanlığı’nın hiyerarşisine dahil edilmesi ile başlayan süreç, dernek kurma özgürlüğünün yıllar içinde daraltılması, 2020 yılı ve devamında dernek yöneticilerine ilişkin sorumluluğun, idari para cezalarının artırılması, Mali Eylem Görev Gücü’nün de raporuna referans verilerek risk analizi kavramının ortaya çıkması ile tablo yurttaşları sivil topluma dahil etmeye teşvik açısından içler acısı bir hale geldi.
Vakıflarda istisnalar dışında iç denetim esas olup, vakıf yöneticileri, en az yılda bir defa yapılacak iç denetim raporları ile sonuçlarını Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bildirir. Derneklerde de iç denetim esas olup yılsonu itibari ile dernekler faaliyetlerini, gelir ve gider beyanname ile İçişleri Bakanlığı’na bağlı Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü’ne iletmekle yükümlüdür. Vakıfların, Vakıflar Genel Müdürlüğü, derneklerin Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen faaliyet ve finansal denetiminin cezalandırmaya, insan haklarının sivil toplum üzerinden savunulmasını engellemeye, hak savunuculuğunu susturmaya yönelik olması sivil toplum örgütlerinin yönetim kadrolarını inisiyatif kullanmaktan, sivil toplum örgütlerini faaliyet göstermekten alıkoyma, “uslu çocuk” haline getirme çabasının bir aparatı oldu.
İnsan hakları üzerine çalışan sivil toplum örgütleri üzerinde denetim mekanizması kullanılarak yapılan bu baskının tam karşı tarafında cemaatlere bağlı veya iktidar ile arasını iyi tutan vakıf ve derneklere sağlanan bu “suç işleme özgürlüğünün” gerekçesi nedir? Bir vakıf tüm ülkeyi sarsan çocuk istismarına alet olurken bu denetim mekanizmaları işletme defterine bir numarayı eksik yazdı gibi bahaneler ile birçok sivil toplum kuruluşuna yaptırım uygulamakla meşguldü.
Denetim ile birlikte vergilendirmeye de kısaca değinecek olursak vakıfların vergi muafiyeti alması mevzuata eklenen bin bir türlü prosedür ile neredeyse imkansız hale getirilmişken 2013 yılı ve sonrasında vergi muafiyeti alan “ilim” vakıflarına hangi kriterler uygulandı acaba?
Sonuç olarak bir yanda kuruluş amacı doğrultusunda sorunlara işaret eden, çözüm üretmek için savunuculuk yapan, ifade özgürlüğünü kullanan vakıf veya dernek yöneticilerinin, üyelerinin iktidar eliyle yargılanma, tutuklanma, hapis cezaları ile yıldırılmaya çalışılması diğer tarafta oy kaygısı uğruna içinde cinsel istismar dahil işlenen suçlara göz yumulan sözde vakıflar, dernekler var. Umudumuz tüm bu baskıya, hak ve özgürlükleri yok etmeye yönelik çabaya rağmen susmayan, korkmayan sivil toplum örgütlerinin mücadelesindedir.