Pazar, Aralık 22, 2024
spot_img

Çalışan Yoksulluğu

milyonlarca çalışan ve emeklinin ekonomik, demokratik, sosyal haklarının, geleceklerinin iktidar ve iktidarla ortak siyasi amaçlar için rıza üretme araçları olan Memur Sen, TÜRK İŞ, Hak İş gibi yapılarla belirlenmesine karşı çıkmak, rıza üretmelerine itirazı yükseltmek ve işçi sınıfından yana seçeneklerini örgütlemek, desteklemek, meşrudur, gereklidir, zorunludur…    

dünyada ve ülkemizde gelir dağılımı her geçen gün daha da adaletsiz bir hal alırken sermaye elinde bulundurduğu tüm araçlarla ve çoğu zaman devlet gücüyle, yer yer de çeşitli sosyal, kültürel, geleneksel araç ve söylemlerle bu gidişe rıza üretmeye çalışmaktadır… korona salgını süresince ve kısmen salgının etkisinin geçtiğinin açıklanmasından bu yana tüm dünyada belirgin bir enflasyon artışı ve ücretlilerin gelir düşüşü görülüyor… ancak bizde ücretlilerin gelir kaybı korona salgını öncesinde başladığı ve salgın süresince çalışma yaşamında diğer ülkelerdeki gibi kapanma, önlemler, destekler verilmediği için ayrışıyor.

önümüzdeki Temmuz ayında memurların, memur ve işçi emeklilerinin ücretlerine artış yapılacak. iktidar sözcülerine bakılırsa %40’lık bir artış olacağı belirtiliyor ki Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı maaşı da %40 artırıldığı için memur, memur ve işçi emeklilerine bu oranda zam yapılacak olması sürpriz değil… üstelik gerçekliği olmayan 6 aylık TÜİK enflasyon oranının da %38- %40 aralığında olması bekleniyor…

bu konudaki teorik ve akademik tartışmalar benim bilgi düzeyimi aşacağı için sıradan bir yurttaş olarak bakmaya çalışacağım… öncelikle ücret nedir sorusuyla başlamamız gerektiğini düşünüyorum… ücreti yapılan iş için harcanan fiziki- akli emeğin karşılığı olarak açıklamak mümkün olmakla birlikte yeterli midir? ya da bu değeri kim, neye göre, nasıl, hangi hakla belirlemektedir? eğer bu sorulara çalışanlar, ücretliler açısından yanıt veremezsek, vermezsek ‘yasayla’ belirlenen asgari ücrete, devletin de sermaye lehine düzenleme ve uygulamaları nedeniyle bireysel veya toplu iş sözleşmesi yoluyla yapılan sözleşmelere itiraz etme olanağımız kalmaz… elbette üretilen mal ve hizmet karşılığı sermayenin kazandığı ile emekçilere verdiği arasındaki orana da yoğunlaşmak gerekiyor…

2022 yılı dövizdeki yükseliş ve ertelenmiş zamların uygulamaya geçirilmesi sonucu yoksulluğun toplumun %80’e yakınını endişeye düştüğü bir yıl olarak görüyorum… bu kadar değil; istikrarsız bir dönem içindeyiz. Bugün aldığımız bir ürünü bir ay sonra aynı fiyata alıp alamayacağımızı bilmiyoruz… fakat çalışıyoruz, emekliyiz; yani ücretliyiz…

Ücret çalışanla birlikte ailesinin de günlük yaşamsal gereksinimlerini karşılamıyorsa kronik bir hal almışsa yoksulluktan söz etmemiz gerekiyor. elbette ücret dediğimiz zaman buna emekli maaşı alanları da eklememiz gerekiyor… gereksinimlerin belirlenmesi, coğrafya, cinsiyet, işin niteliği, kişilerin yaşam biçimleri, eğitim durumu, kayıt dışı çalışmanın etkisi gibi tartışmalara gerek kalmayacak kadar belirgin bir yoksulluk durumu bizdeki çalışan yoksulluğu durumu… çünkü gıda, kira, temizlik, sağlık ve aylık zorunlu faturalar için yapılan ödemeler toplamına baktığımızda ülkemizin her bölgesinde, her kentinde, ve neredeyse tüm iş kollarında birbirine yakın ücretlerle çalışan ve yoksulluk yaşayan milyonlar görüyoruz…

başlarken sermayenin devlet gücüyle ve rıza üretme yoluyla bu durumu sürdürmeye çalıştığını vurguladım. bunun belirginleştiği çok sayıda örnek sayabiliriz hep birlikte; hatta saymalıyız. bugünden yarına soluk alıp vererek çıkabilmek için nelerden vazgeçtik ve bu vazgeçtiklerimizin hakkımız olduğunu unuttuk? klasik olacak belki, tatil bizim hakkımız değil mi, en son nereye, kaç günlüğüne gittik ve ‘içimiz yanmadan’ harcama yaptık? 10 yıl 20 yıl öncesine göre karşılaştırınca en son ne zaman yarını düşünmeden içimiz ferah biçimde uyuduk; bizim tembellik etmeye hakkımız yok mu? en son ne zaman bir tiyatroya, konsere, sinemaya gittik; bir kitap aldık? en son ne zaman kendimize ve aile bireylerimize yeni elbise, ayakkabı vb. aldık; bizim modaya uygun olmasa da yeni şeyler giyinmeye hakkımız yok mu? soruları kendi kişisel durumunuza göre çoğaltın, eksiltin size kalmış… önümüz bayram; özellikle gurbette çalışan emekçiler ve aileleri için soruyorum, kaçınız eskiden olduğu gibi memleketinize gidebileceksiniz..?

sendikaların, araştırma kurumlarının açıkladıkları yoksulluk ve açlık sınırlarına baktığımızda sermayenin ve iktidarın birlikte iş tutarak emeğiyle geçinenleri ve emeklileri yoksulluk sınırının altına, asgari ücretlilerin tamamını açlık sınırının altına ittikleri görülecektir. zaten Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın yıllık yardımlarına ve yardımlardan yararlananların sayılarına baktığımızda çalışan- ücretli yoksulluğu kavramının bile yetersiz kaldığı görülecektir; çünkü bakanlıktan yardım alanlar arasında ücretliler/ emekliler de önemli yer tutuyor… iktidar bunu sosyal politika, sosyal devlet vb. kavramlarla açıklasa da ücretlilerin neden yardıma ihtiyaç duyduğu sorusunu sormamız gerekiyor… iktidar yoksulluğun sorumlusu olduğunu, yoksulluğa rıza ürettiğini (vaatler, şükür, algı vb) gizlemekle kalmıyor, ücretlileri yardıma muhtaç hale getiren kendisi değilmiş fakat yardımı yapan kendisiymiş gibi bir algıyla yoksulluğu oy avcılığı için de kullanıyor…

bu koşullarda yapmamız gereken sermayeyle işbirliği halindeki iktidara karşı savaşım verirken sermayeye karşı da savaşımı yükseltmektir… iktidara karşı ideolojik, politik, siyasi örgütlenmeleri büyütmek, hiç olmazsa ortak taleplerde işbirliğini geliştirmek kadar sermayeye karşı da ekonomik, demokratik örgütlenmenin aracı olan sendikaları geliştirmek, taleplerini ve eylemlerini birleştirmenin yollarını bulmak/ düşünmek zorundayız… çalışan- ücretli yoksulluğun toplumun geneline yayıldığı koşullarda geçmiş ezberlerimizi gözden geçirerek ücret talebini de öne çıkarmamız gerektiğini düşünüyorum. emekçilerin iktidarın yan örgütü durumuna gelmiş olan Memur Sen’e, sarı rengini kaybetmeye başlayan TÜRK İŞ ve Hak İş’e karşı sınıfsal isyanını açığa çıkarmanın, yaşanan ücretli yoksulluğunu iktidarın ve iktidar aparatı sendikaların yüzüne çarpmanın bir yolu da insanca, hakça, adil bir ücret talebini kitlelerin talebi haline getirmekten geçiyor.

yapılacak böylesi bir çalışma ve bu çalışmaya uygun çağrının örgütlü olmayan çalışanlarda da karşılık bulması mümkündür… milyonlarca çalışan ve emeklinin ekonomik, demokratik, sosyal haklarının, geleceklerinin iktidar ve iktidarla ortak siyasi amaçlar için rıza üretme araçları olan Memur Sen, TÜRK İŞ, Hak İş gibi yapılarla belirlenmesine karşı çıkmak, rıza üretmelerine itirazı yükseltmek ve işçi sınıfından yana seçeneklerini örgütlemek, desteklemek, meşrudur, gereklidir, zorunludur…

Bir Cevap Yazın

Salim Çalık
Emekli Maden İşçisi, Şiir Yazar