Çarşamba, Aralık 25, 2024
spot_img

Bugün Yarını Belirler

Bu toprakların özgürlüğüne kavuşması ve vatan yapılması için ölenlerin, savaşım verenlerin mirasçıları olan bizlerin üç beş yandaş şirket sahibinden daha çok hakkımız var…

Meteoroloji mayıs ayında yayımladığı sıcaklık ve yağış haritasından sonra temmuz ayında da haziran ayı ve son bir yıllık döneme ait kuraklık haritalarını yayımladı. bu haritalara göre Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da yağışların %98’e varan oranlarda düştüğü, sıcaklıkların giderek arttığı ve meteorolojik kuraklık boyutuna vardığı görüldü… 2021 Haziran ayı için Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu başta olmak üzere Ege’nin güneyi ve Aksaray’ın ‘olağanüstü kurak’ olduğu belirtildi.

söz konusu haritalarda Iğdır, Trabzon, İzmir’in güneyi, Muğla, Antalya, Adana, Hatay, Karaman, Konya, İç Anadolu’nun doğu bölgeleri ‘çok şiddetli kurak’, ‘şiddetli kurak’ ve ‘orta derece kurak’ olarak gösterildi. 2021 haziran ayında doğu Karadeniz, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Akdeniz, Ege’nin kuzeyi ve İç Anadolu’nun güneyi ‘şiddetli kuraklık’la karşı karşıya olduğu açıklanıyor… Türkiye Tabiatını Koruma Derneği’nden Bilim Danışmanı Erol Kesici; “… son yüzyıl içerisinde, özellikle geçen yıldan itibaren hava sıcaklıklarının giderek artması, yağışların çok kararsızlığının bugüne kadar görülmediği… meteorolojik açıdan olağanüstü kuraklık yaşandığını görüyoruz. Bu sonucun en önemli göstergelerinden biri de doğal göller, su kaynaklarının seviyelerinin yükselmemesi…” olduğunu belirtti.

yukarıda belirttiğim raporu ve açıklamayı aklınızda tutarak bundan sonra yazacaklarımı birlikte düşünelim… maden sahası ve enerji ‘yatırımları’ için ruhsatlandırılan bölgeler ve özelliklerini Kazdağları İstanbul Dayanışması’nın Twitter sayfasından alıntıladım…

Muğla: tüm ilin %59’u, ormanların %80’i’i, tarım alanlarının %79’u, tabiat ve milli parkların %55’i, ülkemizin en yaşlı karaçam ormanına sahip Kartal Gölü Koruma Alanı’nın tümü, kültür varlıklarının %66’sı

Kazdağları: bölgenin %79’u, ormanların %65’i, tarım alanlarının %48’i, akarsu havzalarının %73’ü, Kazdağı göknarının bulunduğu alanın %99’u

Artvin: tüm ilin %71’i, ormanların %69’u, tarım alanlarının %47’si, meraların %54’ü, önemli doğa alanlarının %57’si, koruma alanlarının %47’si

Erzincan ve Tunceli: illerin %52’si, meraların %66’sı, ormanların %52’si, önemli doğal alanların %71’i

Tokat: Tokat ve çevresinin %46’sı, ormanların %44’ü, tarım alanlarının %27’si, meraların %56’sı, büyük ovaların %13’ü

Eskişehir: Eskişehir ve çevresinin %71’i, ormanların %53’ü, tarım alanlarının %66’sı, büyük ovaların %67’si, koruma alanlarının %59’u

Kahramanmaraş: K.maraş ve çevresinin %58’i, ormanların %55’i, tarım alanlarının %50’si, meraların %65’i, büyük ovaların %65’i, koruma alanlarının %56’sı, önemli doğal alanların %69’u

Tekirdağ ve Kırklareli: illerin %72’si, ormanların %64’ü, tarım alanlarının %66’sı,  koruma alanlarının %71’i, önemli doğal alanların %61’i

Karaman: Karaman ve çevresinin %38’i, ormanların %31’i, tarım alanlarının %41’i, büyük ovaların %78’i,  koruma alanlarının %41’i

Ordu: tüm ilin %74’ü, ormanların %65’i, tarım alanlarının %76’sı, meraların %74’ü, önemli doğa alanlarının %80’i, koruma alanlarının %91’i

Zonguldak ve Bartın: illerin %72’si, ormanların %64’ü, tarım alanlarının %66’sı, önemli doğa alanlarının %61’i, koruma alanlarının %71’i

dikkat etmişsinizdir maden ruhsatı ve enerji ‘yatırımları’ için üzerinde planlar yapılan bu kentlerin ormanlık alanları, meraları, ovaları, koruma alanları yağmaya açılıyor… aklımdan ilk geçen bir ülke işgal edilse ancak bu kadar zarar verilebilir. elbette bu zararı yarınlar için de düşünmemiz gerekiyor… ülkemizin önemli tarım ve hayvancılık alanlarının kuraklık yaşadığı/ yaşayacağı bir devlet kurumu tarafından raporlanmışken, su kıtlığı yaşadığımız bilinmekteyken ormanların, su havzalarının, tarım alanlarının madenciliğe açılması ancak bir TERCİH olabilir… üç beş yandaş şirketin kısa sürede köşeyi dönmesinin sağlanması dışında hiçbir bilimsel, mantıklı gerekçesi olamaz bu yağmanın…

geçtiğimiz hafta Rize’de yaşanan sel, daha öncesinde birçok kentte yaşadığımız seller de doğaya yaptığımız müdahalenin sonuçları değil mi? en kurak yazı yaşıyorken ve gelecek yıllar için daha kötü koşulların ortaya çıkacağı, iklim değişikliği tartışılmaz bir gerçeklik kazanmışken; fosil yakıta dayalı enerji politikalarında ısrar edilmesi bir sorunken, fosil yakıt için iklim ve su rejiminin en önemli belirleyeni olan ormanları ve sulak alanları yok ediyorlar/ edecekler… yarına ne bırakacağımızı düşünmeyen, hatta böyle bir kaygısı olmayan iktidarlara karşı yılmadan, usanmadan yaşamı savunmak zorundayız…

afet dedikleri insan yapımı

doğada bilinemez, beklenmeyen bir şey yok. ancak bizi yönetenler “afet” diyerek durumu geçiştirip günü kurtarmayı seçiyorlar. oysa kentleri kurduğumuz alanların 50 yıllık, 100 yıllık, 1000 yıllık yağış rejimleri de, kuraklık durumları da, depremsellikleri de biliniyor… buna rağmen sermaye ve sermaye yanlısı iktidarlar rant ve kısa zamanda çok kazanmak uğruna su yollarını değiştirerek, denizleri doldurarak, ormanları keserek, tarım başta olmak üzere sanayi vd. alanlarda yanlış ve yersiz su kullanarak “afet” dedikleri olayları hazırlıyorlar… sokağa çıktığımız anda bir ağaç gölgesi, serinleyecek bir su birikintisi aradığımız şu günlerde bu konularda daha fazla düşünmek ve ses çıkarmak zorundayız…

sel olduğunda “çok yağdı”, deprem olduğunda “yazgı”, kuraklık olduğunda “havalar sıcak gitti”, yeterli yağış olmadı” gibi bahaneler bizim soru sormamızı engellemeye dönüktür. bu vb. durumlar artık bir doğa olayı değildir; ya da insanlığın (öncelikle sermayenin) yaptıklarına doğanın bir yanıtıdır. insanlık tarihi süresince 50 yılda, 100 yılda bir görülen olağanüstü durumları neden 2 yılda, 5 yılda bir yaşıyoruz diye sormuyoruz? sormayacak mıyız…?

yaşam dediğimiz

bir yanılgımız da doğa deyince, çevre deyince aklımıza yalnızca ağaçların, gözle gördüğümüz ve genellikle kendimize ‘yakın’ duyumsadığımız hayvanlar geliyor… oysa doğa bir bütündür. gözümüzle göremediğimiz canlılar da bu bütünün parçası, çalı çırpı diyerek küçümsediğimiz bitkiler de… bir dönümlük sağlıklı bir toprak içinde 1 tona yakın canlı yaşadığını biliyor muydunuz…? doğadaki bütün canlıların bir zincirin parçaları olduğunu unutmadan, birini diğerine tercih etmeden yaşamı savunmak yarınları savunmakla eşdeğerdir benim açımdan….

dikkat etmemiz gereken bir durum da; doğada yok olan/ yok edilen bir alanın tekrar yerine konulamayacağıdır… yani “kestiğimiz kadar ağaç dikeriz” gibi sözlerin yaşam karşısında bir anlamı yok. çünkü onbinlerce yılda oluşmuş bir eko sistemi kesilen ağacın yerine ağaç dikerek oluşturmak olanaklı değildir… üstelik bugün gölgesine sığındığımız ağacın yerine dikilen fidanın ağaç olduğunu görmeye çoğumuzun ömrü de yetmeyecektir… yaşadığınız kentte yıkım olup olmaması hiç önemli değil; artık biliyoruz ki dünyanın en uzak noktasındaki doğa yıkımı/ kırımı diğer noktayı etkiliyor… bu yanıyla beni yalnızca Zonguldak veya Bartın’da kesilen ağaçlar, yok edilen tarım alanları ve su kaynakları değil Artvin’de, Tokat’ta, Kazdağları’nda vd. yapılan yıkım ve kırım da ilgilendiriyor…

vatanseverliğe bu noktadan da bakmak gerekiyor… yönetenlerin, siyasetçilerin hamasi nutukları yönünde, ‘yönlendirilmiş’ bir vatan sevgisi mi yoksa insanlarıyla birlikte üzerindeki tüm canlı varlıkları ve tarihi doğal mirası da kapsayan bütünlüklü bir sevgi mi…? yurttaşların birbiriyle olduğu kadar yurttaşların diğer canlılarla da uyum içinde yaşadığı, yaşayacağı bir vatan sevgisi mi…? insanların üzerinde yaşadığı toprağa ait herşeyi yağmaladığı ve yok ettiği, gelecek kuşaklara yaşanabilecek bir güzellik bırakmadığı ve var olan güzellikleri koruyup çoğaltmadığı toprağa vatan denir mi…?

bu toprakların işgalden kurtarılması, özgürlüğüne kavuşması ve vatan yapılması için ölenlerin, savaşım verenlerin mirasçıları olan bizlerin üç beş yandaş şirket sahibinden daha çok hakkımız var… karar vermemiz gereken şey; yarınlara yaşanası bir coğrafya mı yoksa çöl mü bırakacağımızdır… olmayanı istemiyoruz, şimdilik olanı koruyalım yeter… unutmayalım ki bugün yarını belirler…

kuraklıktan vatan sevgisine… ne kadar da iç içe kavramlar…

Bir Cevap Yazın

Salim Çalık
Emekli Maden İşçisi, Şiir Yazar