Cumartesi, Aralık 21, 2024
spot_img

Buğdayın Türküsü

İşçi sınıfının gerçekleşmeyen ekonomik demokratik taleplerinin, işverenden daha çok siyasal iktidarın işçi sınıfı düşmanı politikalarından kaynaklandığını bilince ve eylem çıkartacak bir yeni işçi sınıfı mücadelesine ihtiyaç olduğu açık.

Geçtiğimiz hafta, Türkiye’nin ev sahipliğinde Türkiye, Rusya, Ukrayna ve Birleşmiş Milletler (BM) arasında “Tahıl ve Yiyecek Maddelerinin Ukrayna Limanlarından Emniyetli Sevki Girişimi Belgesi” imzalandı. Her ne kadar yandaş basın, söz konusu girişimi, Erdoğan’ın ‘dünya liderliği’nin yeni bir kanıtı olarak lanse etmeye çalışsa da, Odessa Limanı’nın anlaşmanın daha mürekkebi kurumadan Rus füzeleri tarafından vurulmasıyla bir kez daha boşa düştü. Üstelik Rus saldırısının hemen ardından Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın yaptığı ‘Rusların saldırı ile alakası yok’ açıklaması meselenin tuzu biberi olsa da asıl, son zamanlarda yapılan anketlerde halkın yüzde 74.9’unun öncelikli gündemini ekonomi, zamlar, pahalılık ve yoksulluk oluştururken, ülke büyük bir dar boğazdan geçerken, Erdoğan’ın sözleşmenin imzalandığı toplantıda “Önümüzdeki günlerde başlayacak gemi trafiğiyle Karadeniz’den dünyanın birçok ülkesine yeni bir nefes borusu açmış olacağız” demesi dikkat çekiciydi.

Mart 2019 tarihinde “Türkiye ekonomisinin sorumlusu benim ben” diye bas bas bağırırken bugün, yaşanan krizi “dış güçlere” bağlama çabası ile sorumluluğu üzerinden atma çabası her geçen gün mutfaktaki yangının alevleri arasında mum gibi eriyor. Ipsos’un araştırmasına göre 27 ülke içinde halkı en çok fakirlik endişesi taşıyan ülke Türkiye oldu. Fakat asıl, yandaş medyanın başyandaş gazetecilerinin önde geleni olan Abdülkadir Selvi’nin köşesinde yer verdiği bir araştırma ise durumun ciddiyetini bütün çıplaklığı ile ortaya koymuş durumda. “Areda-Survey’in haziran araştırmasında da halkımız yüzde 36.5’le en önemli gündem maddesi olarak ekonomi demiş. Onu yüzde 30.8’le zamlar ve pahalılık takip ediyor. Yoksulluk ise yüzde 7,6’yla üçüncü sırada geliyor. Aslında üçü de aynı kapıya çıktığı için aslında toplamak gerekiyor. Bu durumda halkımızın yüzde 74.9’unun öncelikli gündemini ekonomi, zamlar, pahalılık ve yoksulluk oluşturuyor” diye yazıyor Selvi. Ayrıca devamla da diyor ki “Bu alarm verici bir durum demek.

Öyle ki Erdoğan’ın Rusya-Ukrayna Savaşı sırasında sergilediği liderlik, NATO müzakerelerindeki Türkiye’nin performansı ve hatta asgari ücretle ilgili yapılan artış dahi çok gerilerde kalıyor.

Her defasında altını çizdiğim gibi ekonomide yaşananlar sorunlar Erdoğan’ın başarılarını gölgeliyor. Açık ki, ekmek küçüldükçe iktidar da küçülüyor.

Nefes Borusu

Evet, kendi dar boğazını aşamayanlar, başarısızlıklarını, ‘dünyaya nefes borusu açmaya çalışarak’ aşmaya çalışıyorlar.

Ancak tablo gerçekten büyük bir başarısızlığa işaret ediyor. Kendi her türlü müdahale edebildikleri istatistik kurumlarında bile örneğin ülkenin buğday üretiminin nasıl yıl yıl gerilediği bütün çıplaklığı ile görülüyor “Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türkiye’nin buğday üretimi 2015’te 22,6 milyon ton, 2016’da 20.6 milyon ton, 2017’de 21,5 milyon ton, 2018’de 20 milyon ton 2019’de 19 milyon ton, 2020’de 20,5 milyon ton ve 2021’de 17,7 milyon şeklinde gerçekleşti”

Ülkenin acil bir tarım ve gıda politikasına ihtiyacı hiç bu kadar yakıcı olmamıştı. Saraylarda kuş sütü eksik sofralara oturanlar ve onların artıklarından beslenenlerin yere bir küçük ekmek kırıntısı bile düştüğünde onu yerden alıp üç kere başına götürenlerin halinden anlaması kuşkusuz mümkün değil.

Ekmeğinin peşinde olanların, her geçen gün ekmeğinin küçülmesi karşısında yolunun Saraçhane’den geçmemesi de bu açıdan bir hayli önemli bir ipucu olarak görülmeli.

AKP Genel Başkan Yardımcısı, Seçim İşleri Başkanı Ali İhsan Yavuz seçim çalışmaları kapsamında yaptıklarını Temmuz 2022’de Sabah Gazetesi’ne anlatırken “Açılan köprülerden yapılan yollara, terörle mücadeleden üniversitelere, başörtüsü sorunun çözümünden Ayasofya’nın özgürlüğüne kavuşmasına, savunma sanayinde İHA, SİHA, AKINCI’dan mavi vatana, Karadeniz doğalgazından Adana petrolüne, yerli oto konusunda ve nükleer santral konusunda aldığımız mesafe ile Kanal İstanbul Projesini milletimizle paylaşmalıyız. Yaptığımız ve yapacağımız projelerin ülkemiz için ne demek olduğunu ve daha iyi yaşanabilir bir Türkiye manzarası ortaya çıkartacağını ortaya koymamız lazım. Bunun için hatırlamamız ve anlatmamız gerekiyor bizler de gittiğimiz yerlerde bunları uzun uzun anlatıyoruz.” diyor.

Pazardaki, mutfaktaki yangından söz etmeye yüzleri yok. Ekmekten, etten, sütten, peynirden, yumurtadan değil, demirden, çimentodan, betondan konuşuyorlar.

Yolun sonu geldi gelmiş olmasına da, mevcut muhalefet de iktidara adeta nefes alma fırsatı verircesine seçimlere yönelik beklenti oluşturmak dışında, demokratik hak ve özgürlüklerin kullanılmasına yönelik bütün girişimlerin ya içini boşaltıyor ya da doğrudan doğruya karşı çıkıyor. Sandık siyaseti ile sokak siyasetini diyalektik bir şekilde birbirini besler şekilde kullanmaktan ısrarla kaçınıyor. Kılıçdaroğlu’nun zaman zaman yapmış olduğu bireysel muhalefet çıkışları bir bütün olarak toplumsal bir güce dönüşmediğinden bir karşılık bulamıyor. Yüksek elektrik zamlarına karşı elektrik faturasını ödemeyerek, kesilince karanlıkta oturarak, bunu bütün yurttaşlara önermeyerek toplumda biriken öfkenin kontrolsüz biçimde nereye akacağı belli olmayacağı bir mecraya yönelmesinin önüne geçmeye ve potansiyelin esas olarak kendi kontrollerinde olan sandığa yoğunlaşmasını istiyor. Böylece de iktidara en çok ihtiyaç duyduğu şeyi, zamanı altın bir tepsi içerisinde teslim ediyor. İktidarın özellikle ekonomi alanında yaratmış olduğu tahribatın açık dolayımsız teşhiri bile, bu büyük yoksulluk ve öfke dalgası karşısında açığa çıkan yurttaş tepkilerinin bile yeterince örgütlü bir güce dönüştürülmeye çalışılmaması, ağzı laf yapan birkaç milletvekilinin Meclis’te laf yarıştırması ile yetinen bir muhalefet anlayışının, bu mevcut iktidar ve bu iktidardan beslenenler açısından bir hükmü bulunmamaktadır.

Yeni İşçi Sınıfı Mücadelesi

İşçi sınıfı eylemlerinin dağınık, ortak taleplerden yoksun ve işyeri ve işveren merkezli sorunların çözümü odaklı olması, siyasal iktidarın elini güçlendiren, sınıf hareketindeki mevcut nesnel koşulları, iktidarın dinsel milliyetçi yönünü ön plana çıkartarak sınıfın etrafından dolanmasını kolaylaştıran önemli faktörlerden bir tanesidir. İşçi sınıfının gerçekleşmeyen ekonomik demokratik taleplerinin, işverenden daha çok siyasal iktidarın işçi sınıfı düşmanı politikalarından kaynaklandığını bilince ve eylem çıkartacak bir yeni işçi sınıfı mücadelesine ihtiyaç olduğu açık.

Ülkenin dört bir yanında irili ufaklı mukavemet eden güçlerin siyasal iktidara karşı ortak bir mücadele programı etrafında yan yana getirilmesi, buradan türetilecek enerji ile sosyalist siyasal bir mücadele programının hayata geçirilmeye çalışılması, Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı arasında sıkışıp kalmış milyonlarca insanın umudu haline dönüşecektir.

Pablo Neruda’nın Buğdayın Türküsü şiirinde söylediği gibi

Halkım ben, parmakla sayılmayan

Sesimde pırıl pırıl bir güç var

Karanlıkta boy atmaya

Sessizliği aşmaya yarayan

 

Ölü, yiğit, gölge ve buz, ne varsa

Tohuma dururlar yeniden

Ve halk, toprağa gömülü

Tohuma durur bir yerde

Buğday nasıl filizini sürer de

Çıkarsa toprağın üstüne

Güzelim kırmızı elleriyle

Sessizliği burgu gibi deler de

 

Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerle.

 

Bir Cevap Yazın

Haftalık Siyasal Durum Değerlendirmesi