Cumartesi, Aralık 21, 2024
spot_img

‘Bu Gemi Bir Kara Tabut’

...iktidar yandaşlarının devlet gücü ve yargının göz yummasıyla at oynattığı bir gemide olmayı reddetmek gerekiyor. Kaldı ki iktidarın söylediği gibi biz o gemide olsak bile bize biçilen rol forsalıktır. Nazım’ın aynı şiirinde söylediği gibi ‘lumbarından giren ölür.’

Geçtiğimiz hafta Tayyip Erdoğan ‘Hepimiz aynı Türkiye gemisinin içindeyiz, batarsa hepimiz boğulacağız’ diyerek yandaşlarına uyarı yapıp, muhalefete gözdağı verdi. Sonrasında şarkıcı Gülşen’in bir arkadaşına yaptığı şaka sonrası koparılan kıyamet ve tutuklanması sürecine, organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in ifşalarına tanık olduk. Görünür olanlar bunlar olmasına rağmen Saray/AKP/MHP iktidarının seçim dönemine yönelik olarak izleyeceği yol haritasını da somut olarak görmüş olduk. Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi ‘dini, milli değerlere saldırı’ vurgusuyla var olan kutuplaşmayı derinleştirmek, halkın ekonomik taleplerini güvenlik tehdidi algısıyla kırmak istiyor. Biliyorlar ki dünyanın her yerinde politik olmayan toplumlar ekonomiden önce güvenlik talep eder.

Tayyip Erdoğan söz konusu konuşmasında uyguladıkları ekonomi politikasını, iktidarın yaptıklarını savunurken “Hepimiz aynı Türkiye gemisinin içindeyiz. Bu gemi güvenlik gibi ekonomi üzerinden açılan deliklerden su alarak batarsa hepimiz boğulacağız” diyerek iç ve dış tehdit vurgusuyla yaratılan kriz ve toplumun kitleler halinde yoksullaşmasının sorumluluğunu üzerinden atmaya çalıştı. Bununla birlikte döviz alanlardan kira artışı yapan ev sahiplerine, ikinci el araba satanlardan fiyatlarına girdi maliyetlerini yansıtan satıcılara kadar çok geniş bir çevreyi de ‘Türkiye gemisine delik açmakla’ suçladı. Yetmedi geçmişte yaptığı gibi bir kez daha yurttaşlara ve sermayeye TL’ye dönme çağrısı yaptı.

Nazım Hikmet ‘Japon Balıkçısı’ şiirinde ‘Bu gemi bir kara tabut, Bu deniz bir ölü deniz, İnsanlar ey, nerdesiniz?, Nerdesiniz?’ diye sesleniyordu. Özgürlüklerin kısıtlandığı, halkın taleplerini dile getirmelerinin yasaklandığı, muhaliflerin yargı aracılığıyla hizaya sokulmaya çalışıldığı, toplumun kitleler halinde yoksullaştığı ve ulusal gelirden aldığı payın küçüldüğü, yaşam biçimlerine yönelik saldırı ve yasaklamaların artığı, iktidar yandaşlarının devlet gücü ve yargının göz yummasıyla at oynattığı bir gemide olmayı reddetmek gerekiyor. Kaldı ki iktidarın söylediği gibi biz o gemide olsak bile bize biçilen rol forsalıktır. Nazım’ın aynı şiirinde söylediği gibi ‘Lumbarından giren ölür.’

Son dönemlerde yaşanan birçok olayın, daha doğrusu hukuksuzluğun kişilerden bağımsız olarak Saray/AKP/MHP iktidarının bir hegemonya yaratma/kurma politikasının sonucu olduğunu görmemiz gerekiyor. Örneğin Gezi Davasından tutuklanan Can Atalay, Mücella Yapıcı ve Tayfun Kahraman’ın Anayasa Mahkemesi’ne yaptıkları itirazın jet hızında ret verilmesi, bu ret kararının altında yargılamanın yapıldığı dönemde İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı olan İrfan Fidan ve Adalet Bakanlığı Müsteşarlığı’ndan AYM’ne giden Selahaddin Menteş’in imzalarının olması, savcısı olmaktan dolayı taraf olduğu davaya bu kez AYM üyesi olarak bakması AYM dahil kimseyi rahatsız etmiyor. Daha önce de AYM verdiği bir kararda Gezi eylemlerini iktidarı devirmeye yönelik eylemler olarak nitelediği dikkate alındığında iktidarın başta yargı olmak üzere devlet kurumlarını da kullanarak bir korku iklimi, bir hegemonya yaratma isteği görülecektir.

Şarkıcı Gülşen’in tutuklanmasını talep eden savcı Türkşad Kunthan Uçuk’un İlim Yayma Vakfı’nın üniversitesi olan Sabahattin Zaim Üniversitesi’nden mezun olması ve hızlıca savcı olarak atanması iktidarın yargıya verdiği önemi göstermektedir. Gülen söylediği sözden dolayı ceza alsa bile hapis yatmayacak olmasına rağmen tutuklu yargılanması laik, seküler, iktidar karşıtı çevrelere bir gözdağı olduğu kadar iktidarı destekleyen siyasal İslamcı çevrelere de bir moral anlamı taşımaktadır. Bu tartışmalarda iktidarın İmam Hatip Liselerine bir kutsiyet, bir üstünlük atfetmeye çalıştığını, bu yolla da tartışmayı keskinleştirme ve mağduriyet yaratma isteğini belirtmek gerekiyor.

06.6.2022 tarihli ‘Hayatımız Tanzim ve Tasnif Edilirken’ başlıklı değerlendirmemizde; “İktidar devlet gücünü ve kurumlarını da kullanarak toplumu yeniden tasnif ve tanzim etmeye soyunmuş görünüyor. Gezi’ye katılanlar için kullanılan ‘çürük’ ifadesinden daha çok ‘sürtük’ ifadesindeki cinsiyetçi yaklaşımı, içki içenlere yönelik ‘sefiller’ ifadesindeki yaşam biçimine yönelik saldırıyı, hayatı Kur’an’a göre tanzim etme çağrısındaki laiklik karşıtı, inanç temelli ayrıştırma hamlelerini görmemiz gerekiyor.” yazmış ve eklemiştik. “Dolayısıyla iktidarın ve devlet kurumlarının bu tür hamlelerine karşı ezen ile ezilen, zengin ile yoksul, sermaye ile emekçi, rantçı ile yaşam savunucusu gibi ayrımlar üzerinden geliştireceğimiz söylemin ve çerçevede yürütülecek mücadelenin etkili olacağı açıktır.”

01.3.2021 tarihli ‘Ruh Çağırma Siyaseti’ başlıklı yazımızda ise; “Her türlü ayrımcılığa, dini ve milli değerler vurgusuyla yaşam biçimlerine müdahale edilmesine, bu noktalar üzerinden toplumun ayrıştırılmasına karşı yukarıda belirttiğimiz ‘ezen- ezilen’ ayrımı üzerinden yanıt vermemiz gerekmektedir.”  Diyerek iktidarın bizi çekmeye çalıştığı tartışma alan ve konuları yerine toplumun ortak sorunları üzerinden söylem ve politikalar geliştirmek gerektiğini vurgulamaya çalışmıştık. ‘Aynı gemideyiz’ diyenlerin seslendiği kitlelerle ortak yanlarımız, ortak sorunlarımız, ortak taleplerimiz üzerinden kurulacak bir mukavemet hattı iktidarın gerilim, korku ve inanç temelli ayrıştırma politikalarına verilecek tek yanıttır.

Bu haftanın en çok konuşulacak, tartışılacak olaylarından biri kuşkusuz muhalefet partilerinin Sedat Peker’in ifşaları üzerine savcılıklara suç duyurusunda bulunmaları olacak. Söz konusu ifşalarda adı geçen Cumhurbaşkanı Danışmanı Serkan Taranoğlu sağlık sorunları gerekçesiyle istifa etti. Hürriyet Gazetesi bu ifşalarda adı geçen yazarı Burak Taşçı’nın tüm yazılarını sitesinden kaldırdı. AKP Erzurum Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu’nun ayrılmak üzere olduğu eşiyle yaptığı tartışma ve tehdit videosu, istediği tazminat miktarları, eski Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı Ali Fuat Taşkesenlioğlu, TOBB üyesi Salih Orakçı gibi isimlerin rüşvet aldığı iddiaları devlet içindeki kavganın büyüyeceği izlenimi veriyor. İfşalarda adı geçen Mine Tozlu Sineren’in kendisinden rüşvet istendiğini doğrulaması bu konuda yeni gelişmeler yaşanabileceğini gösteriyor. Sedat Peker ifşaları içinde yer alan bazı kişilerin Serhat Albayrak’tan güç aldıklarını, İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu’yla ilişkide olduklarını belirterek iktidar içindeki güç savaşlarına ve taraflarına da uyarılar gönderiyor olabilir.

Bunlara Ağrı İş Kur Müdürü’nün, Siirt Milli Eğitim Müdür Yardımcısı’nın görüntülerinin olduğu videoları da eklemek gerekiyor. Geçtiğimiz hafta ortaya çıkan rezillikler bile bir iktidarın istifa etmesi, en azından ilgili kurumların bağlı olduğu bakanların görevden alınması için yeterlidir Fakat iktidar ve varlığı iktidarla mümkün olabilen güç odakları karşısında güçlü bir muhalefet yaratılamadığı, ortaya çıkan yolsuzlukların, yoksulların istismarının, hatta hukuksuzlukların magazin haberi gibi değerlendirilmesinin önüne geçecek bir kamuoyu baskısı kurulamadığı için iktidar duymamayı, görmemeyi tercih ediyor.

Tam da bu aşamada can yakıcı toplumsal sorunlarla birlikte bu çürümeyi ve yozlaşmayı da ortadan kaldırma hedefini içeren bir mukavemet hattını yaratmamız gerekiyor. Kitlelerin örgütsüz oluşunu da kullanılarak bu çürüme ve yozlaşmayı seyirlik şova indirgeyen, iktidarın köşeye sıkıştığı düşüncesiyle mutlu olan fakat bir sonraki gösteriyle öncekini unutan kitleleri örgütlemeyi başaramazsak ortaya çıkacak umutsuzluk tüm bu yaşananların unutulmasıyla sonuçlanacaktır. Dikkat edilirse iktidar her alanda kendi gündemlerine uygun anti demokratik, özgürlükleri daraltan, yoksulluğu büyüten kararları uygulamaya devam ediyor. Biz sosyalistler, devrimciler, yaşam ve emek savunucuları olarak iktidarın halk, emek ve yaşam düşmanı politikalarına karşı sürekli bir muhalefeti yaratmak zorundayız. Elbette ortaya saçılan rezillikler karşısında da tavır almak, bu tavrı asli mücadelemizin parçası yapmak da gerekiyor. Herkesin bildiği, gördüğü pislikleri yeniden yeniden gösterip, anlatmak yerine nasıl temizleyeceğimizi anlatmak, yollarını bulmak zorundayız.

Son aylarda yasaklanan konser ve festivaller, Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyım atanması sonrası yaşananlar, sanatçılara ve kılık kıyafetlerine ilişkin nefret söylemleri, öğretmenlik meslek kanunu düzenlemesi ve sınava zorlanmaları, eğitim sistemindeki gerici düzenlemeler, Evrensel Gazetesi’ne yönelik ilan yasağı ve baskılar, emekçi eylemlerinin devlet gücüyle engellenmesi, sistematik kadın cinayetlerine rağmen İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması gibi yaşam alanlarına yönelik saldırıların bir bütünün parçaları olduğu açıktır. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun muhalefete yönelik olarak 2018 yılında “Siyasi hegemonyanız bitti, kültürel hegemonyanız da bitecek…” derken bugünleri haber veriyordu. Son dönemlerde iktidarın sözcüsü durumundaki imamlardan Halil Konakçı 15.8.2022’de “Alışacaksınız..! Başörtülülerin, İmam- hatiplilerin, Hafızların, Namazlıların, İlahiyatlıların devletin her kademesinde görev yapmasına, Diyanetin ve hocaların her türlü meselede söz sahibi olmasına Alışacaksınız..! Bu ülkenin imanlı evlatlarına saygı duymayı öğreneceksiniz.” yazıyordu.

Saray/AKP/MHP iktidarı devletin her kurumunu kullanarak var olan gerilimi yükseltmeyi önüne koymuş durumda. Diyanet İşleri Başkanlığı müftülerle yaptığı toplantıda iktidarın sürmesi için çalışılmasını telkin ediyor, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı yardım talebinde bulunanları ziyaret eden memurlara Tayyip Erdoğan’ın mektubunu dağıtma görevi veriyor, iktidar yandaşı dernek, vakıf ve sendikalar konser, festival, etkinlik yasaklatmak için yargı dahil yolu zorluyorlar.

Aynı gemide değiliz. Bize insanca yaşayacak ücreti çok görenlerle, bizi haksız- hukuksuz tutuklayanlarla, bizim doğamızı- çevremizi ranta açanlara, yaşam biçimimize, dilimize, şarkımıza müdahale edip yasaklayanlarla aynı gemide değiliz. Bu nedenle ezen ezilen, sömüren sömürülen, dışlayan dışlanan ayrımları üzerinden, emeği, yaşamı, eşitliği, özgürlüğü, adaleti de içeren laik bir toplum olma mücadelesi verenlerle aynı gemide olabiliriz.

Bir Cevap Yazın

Haftalık Siyasal Durum Değerlendirmesi