Johann Sebastian Bach denince ne geliyor aklınıza? Çoğunuzun “klasik müzik” ya da “Barok müzik” dediğini duyar gibiyim. Sanatla içli dışlı olanlar ise Bach’ın eserlerini aklından geçirmiş, hatta mırıldanmaya başlamış olmalı.
Bach denince benim aklıma öncelikle bestecinin kalabalık bir repertuar oluşturan dinî yapıtları arasında ayrıcalıklı bir yeri bulunan ‘Aziz Matta Pasyonu’ ve bu eserin en bilinen aryası ‘Erbarme Dich, Mein Gott’ geliyor. Hatta açıp dinliyorum ‘Erbarme Dich, Mein Gott’u. Mezzo-soprano Magdalena Kožená söylüyor. Bach’ın yüzlerce yıl önce, 1700’lü yıllarda bestelediği bu müzik ve diğerlerinin gizemi ne? Nasıl yüz bininci kez dinlendiğinde bile aynı etkiyi bırakıyor insanın üstünde? Bach’ın ölümsüzlüğü kuşkusuz onun çağının ötesindeki dehasından, matematik denklemleri gibi kusursuzca yan yana getirdiği ezgilerden müthiş eserler yaratmasından kaynaklanıyor.
YİRMİ ÇOCUKLU BACH
Aslına bakılacak olursa pek çok dehanın başına gelen Johann Sebastian Bach’ın da başına gelmişti. Sağlığında döneminin ne kadar ötesinde bir sanatçı olduğu fark edilmemiş, ölümünden uzun yıllar sonra eserleri tek tek ortaya çıkarılıp yeniden icra edildikçe gerçek değeri anlaşılmıştı. Evet, pek çok Barok dönem bestecisi gibi Bach’ın bazı eserleri de zaman içinde kayboldu ve sonra gizlendikleri yerlerden çıkıp yeniden doğdu. Kim bilir belki hâlâ da vardır, birtakım özel arşivlerde ya da kütüphane raflarında unutulmuş Bach eserleri.
Bach ile ilgili yazılacak o kadar çok cümle var ki… Ancak ben size Bach denince aklıma ikinci olarak ne geldiğini henüz söylemedim. Koca bir oda dolusu Bach geliyor benim aklıma. Evet, yanlış duymadınız. Bir oda dolusu Bach… Johann Sebastian Bach, iki defa evlendi. Vefat eden ilk eşinden üç oğlu ve bir kızı vardı. Sonraki eşi Anna Magdalena Bach’tan ise dokuz oğlu ile sekiz kızı oldu. Toplam yirmi çocuktan söz ediyorum… Ancak o dönemin koşullarına bağlı olarak bunlardan on biri çocukken vefat etti ve sadece dokuzu ileri yaşlarını görebildi.
MÜZİK BİR AİLE GELENEĞİ
Aile bir araya geldiğinde “bir oda dolusu Bach” tanımı ete kemiğe bürünüyordu. Johann Sebastian Bach’ın hayatta kalan tüm oğullarının baba mesleğini seçip besteci ve müzisyen olduğunu da hatırlatmak isterim. Evet, hep birlikte müzik yapan, şarkı söyleyen bir aile canlandırıyorum gözümde. Sadece çocuklar değil, Anna Magdalena Bach da iyi bir müzisyendi çünkü. Eserlerinin notaya geçirilmesinde eşine yardım ettiği, bir anlamda onun sekreterliğini yaptığı da söylenebilir. Hatta Johann Sebastian Bach’ın bazı eserlerinin gerçekte eşi Anna Magdalena Bach tarafından bestelendiğine dair iddialar da zaman zaman gündeme gelir. Ancak konumuz bu değil tabii. Biz yine “bir oda dolusu Bach”a dönelim. Johann Sebastian Bach ile eşi Anna Magdalena Bach’ın yanına, babaları kadar olmasa da müzik tarihinde iz bırakmış besteciler Carl Philipp Emanuel, Johann Christian, Wilhelm Friedemann ve Johann Christoph Friedrich’i ekleyelim ve şimdi hayal edelim bir oda dolusu Bach’ı…
Aslına bakılacak olursa Johann Sebastian Bach’tan önce de müzik Bach ailesinin ayrılmaz bir parçasıydı. 21 Mart 1685’te Eisenach’ta doğan Alman besteci Johann Sebastian Bach, müziğe dair ilk bilgilerini org çalan ağabeyi Johann Christoph Bach’tan almıştı. Üstün yeteneğini henüz küçük bir çocukken göstermiş ve on beş yaşındayken koro şarkıcısı olmuştu.
675 KİLOMETRELİK YÜRÜYÜŞ
Org çalmak ve bu enstrümanda ileri gitmek Johann Sebastian Bach için çok önemliydi. Devrinin başarılı orgcularını dinlemek için hiçbir fırsatı kaçırmazdı. 1705 yılında sırf o dönemin önemli org ustalarından Dietrich Buxtehude’yi dinlemek için 675 kilometre yol yürüdüğü bilinir. Evet, yanlış okumadınız: Tamı tamına 675 kilometre… O zamanlar şimdiki gibi CD’ler, albümler yok tabii, bir müzisyenin ustaların icralarını dinlemesinin tek yolu konserlere gitmek.
Değişik formlarda pek çok eser besteleyen Johann Sebastian Bach’ın asıl kariyeri Weimar Saray Orkestrası’nda org icracısı olduğunda başladı. Bir yandan saray orkestrasında çalıyor bir yandan da besteler yapıyordu. 28 Temmuz 1750’de vefat eden Johann Sebastian Bach’ın hayatının son otuz yılı ise besteciyle özdeşleşen Leipzig kentinde geçti. Bach burada hem kilisenin baş müzikçisiydi hem de üniversitenin müzik bölümünün müdürüydü. Aralarında oratoryoların, passion’ların da olduğu pek çok dinî eser bestelemesinin temel nedeni kilise baş müzikçisi olmasıydı. Ancak günümüze kalmış çok önemli yapıtları arasında din temalı olmayanlar da geniş yer tutar.
EFSANEVİ ESERLER
Johann Sebastian Bach’ın tüm eserlerini tek tek saymayacağım size. En sevdiklerimin adını anacağım. ‘İki Keman İçin Konçerto’ favorimdir mesela. İlk notasından itibaren insanı kendine çeken, bağlayan ve dinledikçe kendini daha da çok sevdiren bir eserdir ‘İki Keman İçin Konçerto’. Brandenburg Kontu’nun saray orkestrası için bestelediği ‘Brandenburg Konçertoları’ da muhteşemdir. Yazının başında da adını andığım ‘Aziz Matya Pasyonu’ çok güzel bir vokal eserdir. Yine koro, solistler ve Barok orkestra için yazılmış din temalı eser ‘Magnificat’ da mutlaka dinlenmeli. Bach’ın ‘Çello Süitleri’nin de yeri başkadır bende. Bir de ‘Kahve Kantatı’nı çok dinlerim. Bach’ın kahve tutkusunun müzikal ifadesi olan son derece zarif, güzel bir eserdir ‘Kahve Kantatı’. Bach’ın org için yazdığı ve müziğiyle son derece karakteristik bir eser olan ‘Tokkata ve Füg’ün adını da mutlaka geçirmeliyim.
Dinleyin bunları. Hatta diğer Johann Sebastian Bach eserlerini de dinleyin. Çünkü Bach’ın müziği kelimenin tam anlamıyla çağlar ötesi ve efsanevi. Klasik müzik tarihinin önemli bestecilerinden Franz Schubert’in dediği gibi, “Johann Sebastian Bach her şeyi tam yapmıştır, o dört dörtlük bir insandı.”