Bir İşçi Önderinin Biyografisi: Öyle mi Alay Komutanı!

Kamil Kartal yaşamının merkezinde işçilerin sendikal örgütlenmesinin olması anlamında bir “sendikacı”dır ama “devrimci sendikacı”dır. Daha doğru ve uzun bir ifadeyle ise “sendikal alandaki devrimci bir kadro”dur.

(Kartal, Kamil. 2021. Öyle mi Alay Komutanı! Sınıf Hareketiyle İç İçe Bir Ömür. Ed: Yalçın Bürkev. İstanbul: NotaBene)

Devrimci Yol’un ve devamcılarının 1975’lerden bugüne kadarki sürecinde, hareketin işçi sınıfı çalışmasıyla özdeşleşmiş olan Çetin Uygur’dan sonraki, en istikrarlı ve etkili şekilde işçi sınıfı çalışmasında yer almış olan kadrosu Kamil Kartal’dır. Elbette ki Devrimci Yol geleneğinde, gerek 1970’lerde gerek darbe sonrasında gerekse günümüzde mücadelede yer almış, önemli katkılar sağlamış çok sayıda işçi önderi ve profesyonel devrimci kadro vardır. Ancak bu çalışmanın herhangi bir yerinde bulunmuş olan herkes Kamil Kartal’ın özel yerini teslim edecektir.

Kamil Kartal, işçi sınıfı hareketinin hem sendikal hem siyasal süreçlerinde bulunmuş, bir işçi önderi olarak yaşayıp mücadele eden bir devrimci işçi. Sendikal hareketle yakın ilişkisi olmayanların birçoğu, ona 2020 yılında Soma madencilerinin Ankara yürüyüşünün önü kesildiğinde askerlere dönük olarak yaptığı konuşmadaki “Öyle mi Alay Komutanı!” ifadesiyle aşina oldu. Oysa söz konusu konuşma 45 yıldan fazla süredir işçi sınıfı mücadelesinde yer alan bir işçi önderinin yaptığı yüzlerce konuşmadan sadece birisiydi. Cep telefonu ve sosyal medya bu etkileyici konuşmalardan birisini, baskılarla bunalmış bir topluma yansıtarak yüzbinlerce insanın tepkisinin sesi haline getirdi.

Kamil Kartal’ın yaşam ve mücadele öyküsü, mücadelenin değişik aşamalarında yollarının kesiştiği 21 kişinin yazılarıyla desteklenerek, “Öyle mi Alay Komutanı! Sınıf Hareketiyle İç İçe Bir Ömür” ismiyle kitaplaştırıldı[1]. Bu yazı, söz konusu kitap ve içerdiği dönemler hakkında kısa bir değerlendirme yazısıdır ve “Kamil Kartal Kitabı” olarak anılacaktır.

Kamil Kartal Kitabı, Devrimci Yol geleneğinin 1980’e yaklaşırken işçi çalışmalarına, darbe dönemindeki ilişkilerine, darbeden çıkış dönemindeki yeniden örgütlenmelerine, Devrimciler sürecine, kamu çalışanları hareketine, Tartışma Süreci’ne, ayrılık sonrası yeni örgütlenme dönemine, Yön ve Devrim dergilerinde ifadesini bulan (bugün sol kamuoyunda “Halkevciler” olarak bilinen) örgütlenmeye, güvencesiz işçilerin örgütlenme girişimlerine, taşeron işçi örgütlenmelerine, örgüt içinde çıkan tartışma ve ayrışmalara, Soma katliamı ve sonrasında bu alandaki örgütlenme çalışmasına kadar çok geniş bir dönemi içeriyor. Sendikal ve demokratik alanda ise Maden-İş, Genel-İş, İETT Çalışanları Yardımlaşma Derneği, Genel Hizmet-İş, Halkevleri, Tes-İş, Yeraltı Maden-İş, Taksiciler Derneği, Basın-İş, Devrimci Sağlık-İş, Enerji-Sen, Sosyal Haklar Derneği, Bağımsız Maden-İş’te örgütlü faaliyeti içeriyor. Bütün bu dönemler ve örgütlenmelere ilişkin olarak dikkate değer, tartışmaya değer birçok konu var. Ancak bu yazıda, kitabın kapsamının Kamil Kartal’ın tutumları ve tartışmalarıyla sınırlı bir kısmı üzerinde durulacaktır. Yine de birkaç diğer konunun da üzerinde durulacaktır. Birçok konuyu ise başka yazı ve çalışmaların içinde ele almayı umuyorum.

Kitap Hakkında

“Öyle mi Alay Komutanı” kitabı Kamil Kartal’ı merkeze almakla birlikte, zaman zaman ondan uzaklaşarak, ilgili dönemin siyasal mücadelesine ve örgütüne vb. odaklanıyor.

Kitap, öncelikle hayatının herhangi bir döneminde Devrimci Yol geleneğiyle ilişkilenmiş olanlar için önemli. İkinci olarak, özellikle 12 Eylül sonrasında, işçi hareketiyle ilişkilenmiş olanlar için önemli. Üçüncü olarak, devrimci örgütlenmeler ile sınıf örgütlenmelerinin iç sorunları ve aşma yolları üzerine kafa yoranlar için önemli.

Peki, “Devrimci Yol geleneğiyle ilişkilenmiş olmak” nedir? Devrimci Yol zaman zaman sadece 1977 (veya 1975) ile 1981 yılı başında Merkez Komite olarak bilinen ekibin yakalanmasına kadar geçen sürede var olmuş bir örgüt olarak değerlendiriliyor. Aslında, bu dönem Devrimci Yol’un “klasik” dönemi olarak da tanımlanabilir. Ancak, söz konusu dönem sonrasında da Devrimci Yolcular kişiler, öbekler ve inisiyatifler olarak Türkiye devrimci hareketinin önemli bir parçası olmuştur ve halen olmaya devam etmektedir. 1981 sonrasındaki ilk yeniden merkezi yapı oluşturma girişimi 1984’te iç tartışmalar, ayrışmalar ve yakalanmalarla bitmiştir. Bu dönem “Toparlanma Süreci” olarak tanımlanabilir. 1984-89 dönemi ise “otonomlar dönemi” olarak tanımlanabilecek bir dönemdir. Belirgin iz bırakan sonraki merkezi yapı oluşturma girişimi 1989-1992 arasında, “Devrimciler Süreci” olarak bilinen dönemde yaşanmıştır. Bu dönemde işçi, gençlik, mahalle, kamu çalışanı, yayın (İşçilerin Sesi gazetesi, Devrimci Gençlik dergisi, Demokrat! dergisi) alanlarında bir gelişme sağlanmış, halen aktif olarak siyasal mücadele yürüten Devrimci Yolcuların önemli kısmı bir örgütlenme çerçevesinde bir araya gelmiş ve illegal çalışmalar için bir altyapı oluşturulmuştur. Ancak bir yandan örgütlenme ve merkezileşme çalışmaları sürerken bir yandan tıkanıklıklar baş göstermiş ve eski Devrimci Yol yöneticilerinin bir kısmının öncülüğünde “Tartışma Süreci” başlamıştır. 1992-1994 döneminde gerçekleşen Tartışma Süreci yeni ayrışmalara ve yeni oluşumlara neden olmuştur. 1984 sonrasındaki oluşumların hiç birisi kendisini “Devrimci Yol” olarak tanımlamasa da Devrimci Yol’un temel tezlerinin ve mücadelelerinin sahiplenilmesi, kadroları ve anılarıyla Devrimci Yol geleneğinin devamcıları olmuşlardır. Bu geleneğin iki ana damarının (ÖDP/Sol Parti, Halkevleri) siyasal alanda, öğrenci gençlik hareketinde, kamu çalışanları hareketinde ve işçi hareketinin güvencesiz işçileri örgütlemeye yönelen kesimlerindeki mücadelede önemli katkıları olmuştur. “Öyle mi Alay Komutanı!” kitabı bize bu dönemlerin de bazı köşe taşlarını sunmaktadır.

Kitabın önemli bir özelliği de kitabın yazarı ve öznesi olan Kamil Kartal’a dönük yapılan eleştirilerin de kitapta yer almasıdır. Bugün siyasal olarak yollarını ayırmış olan kişiler birbirlerine hem saygılarını hem de eleştirilerini kitapta ifade etmektedirler.

Kamil Kartal Hakkında

Kamil Kartal işçi çocuğu bir işçidir.  Okul eğitimini ortaokulun sonunda bırakmış ve değişik işlerde çalışmıştır. İlk sendika ve temsilcilik deneyimini 1975’te, 19 yaşında bir metal işçisiyken, DİSK/Maden-İş’te yaşamıştır. Daha sonra 1977 sonunda ise İETT’nin elektrik biriminde çalışmaya başlamış ve bir süre sonra işyeri temsilcisi olmuştur. İETT o dönemde İstanbul’da Devrimci Yol’un örgütlülüğünün güçlü olduğu, işçi çalışmasının ana işyerlerinden birisidir.

Devrimci Yol’un klasik döneminde (1975-81) işçi sınıfı çalışması, hem Devrimci Yol’un ülkedeki genel yaygınlığı ve gücüyle karşılaştırıldığında hem de TKP’nin 1974-80 dönemiyle karşılaştırıldığında zayıftır. Ancak Devrimci Yol’un işçi çalışmaları giderek güçlenen bir seyir izlemektedir. 1980 başlarında, işçi sınıfı çalışmalarını merkezileştirmek için Nasuh Mitap, Çetin Uygur, Kamer Teyhani ve Sedat Şeyhoğlu’nun yürütücülüğünde başlatılan çalışmalar darbeye kadar sonuca ulaşmamış olsa da çalışmaların ve kadro yapısının güçlenmesine katkı sağlamıştır[2]. Kamil Kartal da 1978’den itibaren katıldığı eğitim, toplantı ve örgütlenme çalışmalarıyla siyasal olarak gelişmiştir.

12 Eylül darbesi sonrasında Kamil Kartal birkaç kez gözaltına alınmış uzun gözaltı sürelerinden sonra serbest bırakılmıştır. Darbe sonrasında “DİSK’i Bekleme Komiteleri” oluşturma girişiminde ve sonrasında bağımsız sendikaların kuruluş çalışmalarında yer almıştır. 1983’te kurulan Genel Hizmet-İş Sendikası’nın kuruluşunda ve örgütlenmesinde yer alır. 1985 yılında elektrikle ilgili faaliyetler İETT’den ayrılınca Kamil Kartal’ın işkolu da enerji işkolu olarak değişir ve Tes-İş’te faaliyet yürütmeye başlar. Bir yandan Çetin Uygur ile birlikte işçilere dönük olarak gazete ve dergi çıkarmak için girişimlerde bulunurlar ve 1989’da İşçilerin Sesi gazetesi çıkarılır. Oluşturulan işyeri komite ve konseyleri örgütlenmesine dayanarak Tes-İş’te şube yönetimini kazanırlar ve ilk büyük özelleştirmelerden olan İstanbul Anadolu Yakası elektrik dağıtımının Aktaş isimli şirkete verilerek özelleştirilmesine karşı yoğun bir mücadele yürütürler. Tes-İş yönetiminin görevden alma, şubeyi çalıştırmama şeklindeki tutumu 1992’de Kamil Kartal’ın sendikadan ihracı ve şubenin kapatılmasına ulaşır. 1992’de Devrimci Yolcular içinde başlayan Tartışma Süreci’nde bir süre Yürütme Kurlu üyesi olarak yer alır ancak bir süre sonra buradan çekilir. 1992 sonunda Yeraltı Maden-İş’in örgütlenmesi için Zonguldak’a giderek 1997 sonuna kadar burada faaliyet yürütür. İstanbul’a döndüğünde bir yandan ailesinin geçimi için taksicilik yapıp İstanbul Taksiciler Derneği başkanı olurken bir yandan işçi çalışmalarını devam ettirmiştir. 1999 başında DİSK Basın-İş Genel Sekreteri, 2003 yılında ise Genel Başkan olmuş ve bu görevi 2006’ya kadar sürdürmüştür. Bu dönemde bazı önemli örgütlenme ve direnişleri gerçekleştirmiştir. Bu arada 2005 yılında Enerji-Sen’in kuruluşuna da öncülük etmiştir. Öte yandan 2003 sonrasında, 6-7 yıllık bir durgunluk sonrasında yeniden örgütlenme faaliyetine başlayan Devrimci Sağlık-İş’in örgütlenmesinde yer almıştır. Çakılı kadro ve taşeron işçilerin örgütlenmesi çalışmalarıyla 10 yıllık bir süreçte 10 bin civarında, çoğunluğu taşeron işçisi olan, işçi sendikada örgütlenmiştir. Kamil Kartal 2010 yılına kadar ağırlıklı olarak Devrimci Sağlık-İş sendikasının örgütlenmesinde faaliyet yürütmüştür. 2010’da ise Enerji-Sen’in başkanlığını üstlenerek sendikanın birçok yerde örgütlenme, direniş ve kazanımlarına öncülük etmiştir. İçinde bulunduğu siyasal çalışma ile artan görüş ayrılıkları sonucunda 2013 yılında Enerji-Sen başkanlığını devretmiş, bir süre sonra da bu siyasal çalışmadan kopmuştur. Çetin Uygur ile birlikte maden işçilerinin örgütlenmesi konusunda hazırlıklar yaparken 2014 Mayıs ayında Soma Katliamı’nın olması üzerine Soma’ya yerleşmiş ve burada örgütlenme çalışmaları yürütmüştür. DİSK/Dev Maden-Sen ile yaşanan sorunlar nedeniyle burada faaliyet olanakları kalmayınca Sosyal Haklar Derneği Soma Temsilciliği’ni üstlenerek Soma’daki çalışmaları buradan sürdürmüştür. Maden işçileriyle yürütülen çalışmalar sonucunda 2018 yılında, Soma merkezli olarak, Bağımsız Maden-İş Sendikası’nın kurulmasında etkili olmuş ve sendikada gönüllü örgütlenme ve eğitim uzmanı olarak faaliyet yürütmüştür.

Devrimci Sağlık-İş Örneği

Kamil Kartal kitabında yer alan çok sayıdaki önemli sendikal faaliyet arasında yer alan Devrimci Sağlık-İş örneği üzerinde durmakta yarar var.

DİSK’in 1991’de yeniden faaliyete geçtiği dönemde yeni dönem çalışmalarına başlamış olan Devrimci Sağlık-İş, birkaç yıllık bir dönemde yoğun bir örgütlenme çabası yürütür. Florence Nightingale ve Osmanoğlu Hastaneleri örgütlenmeleri ve direnişleri bu dönemdeki en öne çıkan girişimlerdir.  Peş peşe gerçekleşen direnişlerin yenilgilerle sonuçlanması ve %10 barajının aşılamaması sonucunda 1995 civarında sendika atıl hale gelir. Sağlık işkolunda güvencesiz çalışmanın yaygınlaştırıldığı bir dönemde, 2002 yılında Devrimci Sağlık-İş Sendikası yeniden faaliyete geçirilir.  Kamil Kartal giderek daha ağırlıklı olarak bu sendikanın örgütlenmesinde yer alır. Örgütlenme çalışmalarının belirli bir karşılık bulmasıyla birlikte giderek daha çok sayıda kadro Devrimci Sağlık-İş’teki örgütlenmeye kaydırılır. Sonuçta ortaya, yaklaşık 10 yıllık dönemde, çok sayıda ilde (İzmir, Samsun, Adana, Ankara, İstanbul, Diyarbakır, Bursa, İzmit, Sivas, Mersin, Ağrı vd.), önemli kısmı taşeron işçisi olmak üzere, toplamda 10 bin civarında işçinin örgütlendiği uzun soluklu ve bazı kazanımlar elde ederek kalıcılığın nispeten sağlandığı bir güvencesiz işçi örgütlenmesi çıkmıştır.[3]

Burada ifade edilen “10 bin kişilik” örgütlenmenin sendika üyelik istatistiklerinde görülmemesinin nedenleri üzerinde de durmakta yarar var. Öncelikle, örgütlenen işçilerin önemli kısmı temizlik, hastabakıcılık, kayıt işleri gibi alanlarda çalışan taşeron işçileridir. Bu işyerlerinin birçoğunda klasik sendikal anlayıştan gerçekten farklı şekilde “fiili örgütlenme” gerçekleştirilmiştir. Bu işçilerin bir kısmı taşeron şirketin kurulu olduğu işkolu nedeniyle sağlık işkolunda görünmediğinden dolayı üyelikleri bakanlık tarafından kabul edilmemiştir. Sendikaya üye yapılan işçilerin bir kısmının (çakılı kadrolar) yasal statüsü, verilen mücadeleler sonucunda memur statüsüne geçirilmiş ve Devrimci Sağlık-İş üyelikleri düşmüştür. Bazı işyerlerinin birkaç yıllık mücadelelerden sonra çözüldüğü durumlar da olmuştur. Bunlara rağmen, 2003 Ocak ayı istatistiğinde 466 üye görünürken, 2821 sayılı yasa döneminde son yayınlanan istatistik olan 2009 Temmuz istatistiğinde görünen üye sayısı 4.824’e yükselmiştir. Buradaki artışın o dönemde sendikal ortamda yaygın olan sahte üyeliklerden kaynaklanmadığı, dönemin gazetelerine yansıyan örgütlenme ve direniş haberlerinden de anlaşılabilir. 6356 sayılı Kanun döneminde ilk yayınlanan istatistik olan 2013 Ocak döneminde ise Devrimci Sağlık-İş’in üye sayısı 1.234 ve oranı %0,44 gösterilerek sendika %1 barajının altında bırakılmıştır. Devrimci Sağlık-İş’in yaptığı itiraz mahkeme tarafından kabul edilerek üye sayısı 7.899 ve üyeleşme oranının %2.81 olduğu tespit edilmiştir[4]. Ancak bu arada yayınlanan Temmuz 2013 istatistiğinde sendika yine 1.213 üye sayısıyla barajın altında gösterilerek mahkeme kararı fiilen uygulanmamış, sonraki dönemlerde de benzer istatistikler tekrarlanmıştır. Bu örnek de yasanın ve bakanlığın keyfiliğinin, sendikal hakların kullanılmasının ayak oyunlarıyla engellendiğinin göstergelerinden birisi olmuştur.

Taşeron işçiler arasındaki sendikal örgütlenmede öncelikle “yapılan işin asıl işin parçası olması nedeniyle taşerona verilemeyeceği ve taşeronlaşmanın muvazaalı olduğu, işçilerin aslında hastanenin işçisi olduğu” vurgulanmıştır. Esas muhatap olarak, ihaleyi alan taşeron şirket değil, hastane yönetimleri hedeflenmiştir. Muvazaa konuda açılan birçok dava kazanılmıştır. Yine bu davalara dayanarak, işçilerin kamu işçisi olması nedeniyle kendilerine ödenmesi gereken, yılda 52 günlük ücret tutarındaki “ek tediyelerin” işçilere ödenmesi gerektiği savunulmuş ve birçok yerde geçmişe doğru 5 yıllık dönem için bu ödemeler sağlanmıştır. Yıllık ihaleler gerekçesiyle yıllık izinleri kullandırılmayan işçilerin yıllık izin hakları bazı yerlerde uygulatılmıştır.  Bu ekonomik kazanımların yanında işçilerin ikinci sınıf sayılmasına karşı onur ve saygınlık hakları için, “insan yerine konulmak için” mücadele önemli dinamikler olmuştur. Yürütülen dişe diş fiili mücadelenin yanında hukuksal olanaklar sendikal örgütlenme açısından değerlendirilmiştir.

Devrimci Sağlık-İş örgütlenmesinde sağlanan başarıda en önemli pay, iktidarın sağlıkta dönüşüm politikalarının sağlık alanındaki emekçilere yaptığı etkiyi nispeten erken bir dönemde algılayarak harekete geçen, siyasal akıl ile öncü kadrolardır. Bunun yanında; SES’teki belli düzeydeki örgütlülük, bazı Tabip Odaları’nın ve değişik siyasetlerden doktorların desteği, yerel Halkevi çalışmalarının sağladığı destek, nispeten güçlü bir gönüllü avukat ekibinin desteği olmadan örgütlenmenin sağlanması mümkün olmazdı. Bu çalışmaların başladığı dönemdeki sendika başkanı Doğan Halis, kamudaki hekimlik görevinden ayrılarak işçi çalışmasına geçen Arzu Çerkezoğlu ve işçilerin örgütlenme eğilimlerini görüp açığa çıkmasını sağlamaktaki becerisiyle Kamil Kartal çalışmanın gelişiminde önemli etkilerde bulunmuşlardır.

Taşeron işçiler arasında, kısmi de olsa, sağlanan örgütlenmeler ve kazanılan haklar iktidarı bu örgütlenmeleri etkisizleştirecek şekilde adım atmaya yöneltmiştir. 2014 yılında yapılan bir değişiklik Devrimci Sağlık-İş’i bir seçim yapmaya zorlamıştır. Yapılan değişiklikle, hastanelerdeki taşeron işçilerin önemli bir kısmı genel hizmetler işkolunda değerlendirilmektedir. Sendika “bu değişikliği kabul etmiyoruz, örgütlülüğümüzü sürdürüyoruz” veya “üyelerimizi DİSK’in ilgili işkolundaki sendikasına geçiriyoruz” seçeneklerinden birisini tercih etmek durumunda kalmış ve ikinci seçeneği seçmiştir. Halen süren örgütlenmelerin önemli kısmı Genel-İş’e geçirilmiştir. Ancak Genel-İş bürokrasisi hızlı şekilde bu örgütlenmeyi kendi içinde eritmeyi başarmıştır. Bu konuda Kamil Kartal Devrimci Sağlık-İş’in tavrını, onca yıl yürütülen kolektif mücadelenin heba edildiği şeklinde eleştirmektedir. Öte yandan, işçiler açısından sendikalı çalışma olanağının ortaya çıktığı bir durumda sendikanın onları “fiili mücadele” çizgisiyle kendi bünyesinde tutup tutamayacağı da tartışmalıdır.

Sendikal Mücadelede Devrimcilerin Konumu ile İşyeri Komite ve Konseyleri Hakkındaki Tartışmalar

Siyasal merkez ile alan çalışması ilişkisinin doğru kurulması önemli bir sorundur. Bence bu konuda “her zaman alandakiler haklı, siyasal merkezdekiler haksızdır” denilemez[5]. Dönemin özelliklerine ve somut duruma uygun olarak en ilerletici bileşimi oluşturmaya çalışmak tüm devrimcilerin görevidir. Ancak ağırlıklı olarak karşılaşılan sorun, siyasal merkezin alan çalışmalarını fazlasıyla “belirlenen/tâbi” bir pozisyonda tutmaya çalışması, alanlardaki faaliyetlerin gelişme dinamiklerine yeterli önemi vermemesinde cisimleşmektedir.

Kamil Kartal’ın içinde bulunduğu siyasal faaliyetle kopmasına giden süreçte yaşadığı önemli tartışmalardan birisi “sendika yönetimlerinin kimlerden oluşturulacağı” konusundadır. Kamil Kartal’ın “sendikayı asli sahiplerine, işçilere devretme, işçileri yönetime alma” anlayışı “genel olarak” doğrudur ve birinci planda göz önünde tutulması gereken bir anlayıştır. Ancak bu yaklaşım “her zaman ve her durumda” geçerli değildir. Söz konusu ilkenin fetişleştirilmesi örgütlenmede sürekliliği riske sokarken, sendikaların resmi yöneticilerinin, kendileri resmen arka planda kalan ancak sendikayı arkadan yöneten uzmanlar tarafından yönetilmesine yol açma riski de barındırmaktadır. Böylesi bir durum “yeni işçi liderlerinin tecrübe kazanması” açısından bir gelişmeyi gösterir gibi olsa da, “gerçek” olmadığı için uzun vadede zararlı da olabilir.

Öte yandan “İşyeri komite ve konseyleri” veya “işyeri meclisleri” şeklindeki örgütlenmeler sınıflar mücadelesinde işçi sınıfının etkinliğini artıran örgütlenmelerdir ve bu örgütlenmelerde ısrar edilmelidir. Ancak, yine burada da bir rezerv koymayı gerekli görüyorum. Sınıf hareketinin geri düzeyde seyrettiği dönemlerde, siyasal kadroların gösterdiği çabalara rağmen konsey ve meclis şeklindeki geniş örgütlenmeler ayakta kalamayıp kendilerinin karikatürüne dönüşme riskini de taşımaktadır. Bu tür dönemlerde “konsey/meclis” tipi örgütlenmelerin yerini, geniş örgütlenmeler için uygun şartlar oluşuncaya kadar, daha dar örgütlenmelerin alması mümkündür. Ancak, mümkün olan bütün şartlarda, geniş işçi örgütlenmelerinin oluşturulması hedeflenmelidir. Aksi halde, bürokratikleşme riski önemli bir sorundur.

Kısacası

“Sendikacı” kavramı, on yıllardır çok yaygın şekilde, “işçilerin aidatlarından sağladığı gelirle lüks içinde yaşayan, bu konumunu kaybetmemek için her türlü ayak oyununa başvuran, sendika üyesi işçilerin haklarını işverene peşkeş çeken insan” olarak algılanıyor. Sosyalist gruplar tarafından bile “sendika” ifadesi neredeyse “sarı sendika” ile, “sendikacı” ifadesi ise “sendika ağası” ile eş anlamlı kullanılıyor. Elbette bu özdeşlikler tümüyle nedensiz yere kurulmuyor. Çok önemli bir gerçeklik payı var. Ancak yine de bazı konularda daha hassas olmak, sosyalistler olarak kullandığımız ifadeleri daha özenle seçmek gerektiğini düşünüyorum. “Sarı sendikacılardan” söz edilecekse “sarı sendikacılar” denilmeli, çünkü (her ne kadar kendilerini “sendikacı” olarak tanımlamasalar da) sendikal örgütlenmeye zamanını, emeğini adayan insanlar ve çevreler var. Kamil Kartal yaşamının merkezinde işçilerin sendikal örgütlenmesinin olması anlamında bir “sendikacı”dır ama “devrimci sendikacı”dır. Daha doğru ve uzun bir ifadeyle ise “sendikal alandaki devrimci bir kadro”dur.

Yukarıda kısaca söz edildiği gibi Kamil Kartal 65 yıllık hayatının 45 yılında sendikal hareketin içinde yer almıştır. Bu süreçte başarılar ve yenilgiler yaşamıştır ama işçi sınıfına ve mücadeleye inancını hiç kaybetmemiştir. Okul eğitimini erken yaşta bırakmış olmasına rağmen sınıf mücadelesi içinde pişmiş, örgütlü mücadelenin de katkısıyla kendisini geliştirmiş bir işçi önderidir. Kitapta da bir çok kişinin değindiği üzere İş Hukuku bilgisi derindir. Hem militanlığı hem diplomasiyi gerektiğinde değerlendirebilen bir niteliktedir.

Umarım mücadelemiz yeni Kamil Kartallar ile güçlenir ve işçi sınıfı iktidarına kadar ulaşır.

 

[1]Kartal, Kamil. 2021. Öyle mi Alay Komutanı! Sınıf Hareketiyle İç İçe Bir Ömür. Ed: Yalçın Bürkev. İstanbul: NotaBene

[2] Devrimci Yol’un 1970’li yıllardaki işçi örgütlenmesine ilişkin bir değerlendirme Özbil Çoruh imzalı “İstanbul’da Devrimci İşçi Çalışması. Kamer Teyhani Kitabı” başlıklı yazıda yer almaktadır.

[3] Sendikal örgütlenmelere ilişkin ön yargıları yansıtan bir örneği burada paylaşmayı yararlı görüyorum. 2010 yılı civarında, Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi’ndeki taşeron işçilerin örgütlenmesiyle dayanışma konusunu konuşmak için yapılan bir toplantıya katıldım. Örgütlenme girişimi bir sendika çatısı altında değildi. 10-15 kişilik katılımın olduğu toplantıda Çapa’daki örgütlenmeye katkı sunan bazı arkadaşlar süreci anlatırken işkolundaki sendikaların taşeron işçilere ilgisizliğinden yakınarak, Devrimci Sağlık-İş’i de “aidat alamayacağı için buradaki örgütlenme çabasına ilgisiz kalmakla” eleştirdiler. Ya kafalarındaki şablonu tekrarlıyorlardı ya da farklı bir sosyalist grubun etkin olduğu Devrimci Sağlık-İş çalışmasını küçümsemeyi kendileri açısından yararlı görüyorlardı. Oysa o tarihte Devrimci Sağlık-İş Adana ve Diyarbakır başta olmak üzere birkaç ilde birden yoğun eylemlilik içindeydi ve bu mücadeleler sendikal kamuoyunda biliniyordu. Arkadaşlara, Devrimci Sağlık-İş açısından düşüncelerinin yanlış olduğunu, olanakların sınırlılığı ve süren direnişler nedeniyle önceliğin oralarda olduğunu, her yere aynı anda yetişmelerinin mümkün olmadığını anlatmaya çalışmıştım. Ancak sosyalist solun önemli kısmında ezber ve şablonlar somut gerçeklikten daha güçlüdür. Onlar da kendi bildikleri hikayeyi okumaya devam ettiler.

[4] https://www.memurlar.net/haber/392348/dev-saglik-is-sendikasinin-uye-sayisi-ve-yuzdesine-iptal-karari.html)

[5] Bu konuya daha önce Onur Bütün’ün “Yedi Kat Yerin Altından Uğultular Geliyor. Yeni Çeltek’ten Soma’ya Maden İşçileri (2015. Dipnot Yayınları. Ankara) kitabı için yaptığım değerlendirmede de değinmiştim. Bu yazı 2016 yılında direnemek.org ve toplumsol.org sitelerinde yayınlanmıştı. Ancak bu siteler kapandığı için şu anda yazıya ancak researchegate.net sitesinde ve akademia.edu sitesinden ulaşılabilmektedir.

Bir Cevap Yazın