Pazar, Aralık 22, 2024
spot_img

Taytıs

O lakap kendisine nerede, ne zaman, kimlerce ve hangi sebeple takılmıştı hiç bilmiyorum, ama çabucak kanıksamış, hatta benimsemişti. Oysa hiç benzemiyordu, o seksenlerin başındaki Flamingo Yolu dizisinin (Howard Duff tarafından canlandırılan) Taytıs (Titus) denen hain gülüşlü şerifine. Ne yelemsi beyaz saçları vardı, ne sarkık bıyıkları; ne de kovboy şapkası takardı. Üstelik iri yarı da değildi bizim Taytıs. Ufak tefek, kel, gözlüklü ve kalabalığın en önünde dursa bile en son dikkatinizi çekecek kadar özelliksiz bir görüntüye sahipti. Yeşil gözleri gibi tek ortak nokta, bizim Taytıs da dizinin şerifi gibi arada bir kalın bir puro yakardı, ama bunun için sıfat takılacaksa en uygun kişi eski Fenerbahçe başkanı Ali Şen olmalıydı. Belki de döneminin en yaygın ve kolay lakabı olduğu için Taytıs demişlerdi ona, zira dizinin gösterildiği yıllarda her mahallede, köşe başında, semt kıraathanesinde ya da arkadaş grubu içinde bu sıfata sahip biri vardı mutlaka.

***

Konyalı bizim Taytıs, çocuk yaşta İstanbul’a gelmiş, Gedikpaşa’da ayakkabı atölyelerinden birinde çalışmaya başlamış, sayacı çırağı olarak.

Meslekte 35 yılı geride bırakmış, hali hazırda. Çeyrek asırdan beri de basketbolcular için ayakkabı imal ediyor. Doksanlı yılların başında, İstiklal Caddesi Halep Pasajı’ndaki dükkânına gelen bir basketbolcunun siparişi üzerine büyük numaralı ayakkabı imalatına başlayan Taytıs, farklı ülkelerden pek çok ünlü basketbolcuya ayakkabı yapmış. Derken büyük ayakkabı bulamayan herkes buna gelmeye başlamış. Sipariş üzerine yaptığı ayakkabılar çok beğenilince, üretimini tamamen buna çevirmiş.

Halk arasında çocuk mezarı dedikleri cinsten, 45 ile 55 numara giyen herkes onun doğal müşterisi. Mirsad Türkcan, Peter Naumoski, Alpay Öztaş, Zaza Enden, Asım Pars, Jeff Sounders, Tonoko Bert, Pitt Williams, Ricky Viskov, Conrad McRea zamanında ayakkabı giydirdiği isimlerden bir kısmı.

***

Ben Taytıs’ı yıllarını geçirdiği pasajın üst katındaki arkadaşımın yemekli kafesinde, mesleğinde az sayıdaki önemli adamdan biri olmasına rağmen, ayakkabıcı hüviyetinden ziyade hasta Beşiktaşlı olarak tanıdım. Artık azalan hatta biten işler nedeniyle dükkânı kilitlediği gibi günün büyük zamanı maçların verildiği bu alkollü kafede geçiriyor, spor programlarındaki yorumcuları kaçırmıyor, Beşiktaş ile ilgili olanlar hakkında çevresindekilerle komik bir polemiğe giriyordu. Bilinen özelliğinden dolayı çevresindeki insanların tamamıyla neredeyse yegâne konusu bu olmuştu Taytıs’ın. Ancak bu mevzu, sadece diyalog ve sohbetle sınırlı kalmamış, masumdan eşek şakasının sınırlarını zorlayan bir makaralar silsilesine dönüşmüştü.

Taytis2 min

Taytıs Beşiktaş’ın kazanması için akla hayale gelmedik totemler yapıyordu, maç izlerken. Oturduğu yerde dakika başı pozisyondan pozisyona giriyor, sonuç alamazsa kalkıp yerini değiştiriyordu. Bir maç boyunca onlarca masa değiştirdiği vakiydi. Şayet Beşiktaş yenilmişse, mutlaka gerekçesini buluyordu, beraberinde de suçluyu:

– Bak Faruk Abi, şu İbrahim gelip yanımda oturdu diye kaybettik. Ne uğursuz adam bu yahu! Bir daha hayatta onla maç seyretmem.”

***

Bunu bilen birkaç dalgacı tip, Taytıs’ı makaraya almadan edemiyordu. Beşiktaş’ın kaybettiği maçlardan sonra ceketinin cebine dümenden yazılmış muska atıyorlardı. Taytıs da batıl inançları çok kuvvetli olduğu için korkudan içini açamıyor ve cebine konulan şeyin ne olduğunu bir türlü anlayamıyordu.

İnançları bunlarla sınırlı kalmıyordu Taytıs’ın. Önemli maçlar öncesi hem camiye hem de kiliseye gidiyor, dua ediyordu. Özellikle Balık Pazarı’ndaki Üç Horan Ermeni Kilisesi’ni tercih ediyordu, çünkü oranın papazı da Beşiktaşlıydı.

Bilhassa derbi maçları öncesinde yaptığı tek ritüel bundan ibaret değildi. Maç günü mekâna ayak basmadan önce İnönü Stadı’nın çevresini turlamayı da ihmal etmiyordu. Bunu yapmadan girerse kazanamayacaklarına inandığı için, mutlaka bir tur, şayet maç iyi durumda bulunan ve iddialı, zor bir rakibe karşı ise iki kez turlanıyor; ondan sonra içeri ayak basıyordu. Şampiyonluğu belirleyecek derbiler öncesinde üç kere döndüğüne şahit olanlar bile var. Yeterli olacağına kani gelinmezse bir de içerden turlanıyormuş koca saha.

***

Obsesif bir karakterdi Taytıs; mahalle aralarında semt kahvehanelerinde, arkadaş gruplarında espri kaynağı figürlerden biri yani. Bunu gören dalgacılar yakasının hiç rahat bırakmıyordu. Hijyen takıntısı vardı. Manav, garson, aşçı, kasapla, balıkçıyla asla tokalaşmaz. Bunlardan biri yoluna çıkarda elini uzatmaya yeltenirse telefonda konuşuyor numarasına yatar ve hızla yanından uzaklaşırdı. Huylandığı biri elini omzuna dokundurduğu an hemen gider tişörtünü değiştirirdi. Dükkânda onlarca yedek tişört bulundururdu bu yüzden. Her gün yüze yakın lavaboya gider ve elini yıkardı.

Taytis3 min

Takıldığı kafenin sahibi olan muzipliği ile bilinen komşusu Faruk, evleri birbirine yakın olduğu için bazı akşamlar maç seyrettikten sonra vakit geç olmuşsa, aynı güzergâhta oturdukları için onu evinin yakınlarında bir yere kadar bırakırdı arabasıyla. Ancak onlara bu akşamlarda arka koltukta refakat eden arkadaşları İbo ile bir yandan da Taytıs’a komplolar kurmaktan kendilerini alamazlardı. Kaka renginde bitkisel bir egzama ilacı kullanıyordu Faruk, o günlerde. Bir eli direksiyonda, diğer elindeki kutunun kapağı açtı içindekini gösterdi Taytıs’a:

– “Bunu yarın hastaneye götüreceğim, tahlil için.” Beti benzi atmıştı Taytıs’ın, neredeyse oracıkta yığılıp kalacaktı.

– “Aman gözünü seveyim, arabada bunun ne işi var Faruk abi?”

– “Bir şeyleri aşmak için bunlara alışman lazım” diyerek koluna sürttürüverdi ucundan. Aksaray’da Pertevniyal Lisesi’nin önünde apar topar indirdiğinde kolu felç geçirmişçesine hareketsiz kalmıştı. Ertesi gün pasaja geldiğinde ise, çamaşır suyuyla yıkana yıkana dövme çıkarma ameliyatı geçirmiş gibi görünüyordu.

Dükkânı kapattıktan da sonra en az üç dört kez dönüp kontrol ederdi kilidi. Uzaklaşırken de sık sık döner bakardı. Birkaç kez “kapın açık” diye telefon ederek yolundan döndürdükleri, hatta evinden gecenin bir vakti kaldırıp dükkâna getirdikleri bile olmuştu adamcağızı. Genelde bunlar Faruk ile İbo’nun ortak marifetleriydi.

***

Hiç evlenmemiş, annesiyle birlikte yaşıyor. Pasajın dışındaki hayatı evini saymazsak iki yerde geçiyor: şayet bir iki tek attığı Merih Lokantası’nda değilse, mutlaka maçtadır Taytıs. İçerdeki her maça gidiyor. Sadece pasajında değil, tribünlerde de adeta şirinlik muskası O. Denk gelirseniz bir Beşiktaş maçında dikkat edin; ekran ne vakit tribünleri gösterse, Taytıs kadrajda.

Kendine kurduğu dünyasıyla, takıntıları ve sevdalarıyla, neşesi ve sempatisiyle; Eski Türkiye’nin nesli tüketilmeye çalışılan İstiklal Caddesi esnaf karakterlerinden biri Taytıs. O da diğerleri gibi mesleğine, geçmişine, kültürüne ve Beşiktaş’ına tutunarak ayakta kalmaya çalışıyor. Şayet bir gün dükkânını kapatıp gitmek zorunda kalacak olursa, kaybeden sadece büyük ayaklı insanlar ve dalgacı esnaf arkadaşları olmayacak.

1 Yorum

Bir Cevap Yazın

SON YAZILAR