üç haftadır oynanan asgari ücret belirleme oyunu büyük olasılıkla bugün sona ermiş olacak. Türk İş Başkanı Ergün Atalay’ın daha ilk günlerde açlık sınırını kırmızı çizgi olarak açıklamış olması, sermaye örgütlerinin 400- 500 dolar olması durumunda rekabet edemeyiz demeleri, Çalışma Bakanının yaptığımız kamuoyu araştırmalarında işçilerin beklentisinin 7.500 tl’nin üzerinde açıklaması üç aşağı beş yukarı çıkacak rakamın bu rakamların yakın bir ücret açıklanacağını gösteriyor…
var olan durumda ve emek- sermaye- iktidar arası güç dengesinde durumun çalışanlar aleyhine olduğunu hepimiz görüyoruz… bu haftadan ve yıldan geçmiş olsa da yoksulluğa, açlığa karşı eylemlerin, karşı çıkışların önümüzdeki yılın/ yılların ana konularından biri olacağını düşünüyorum. asgari ücretle ilgili olarak çok az gündeme getirilen çalışma süreleriyle alınan ücret, sosyal haklar ve kıdem tazminatı miktarlarına değinmek istiyorum…
bildiğim kadarıyla dünyada en uzun çalışma saatlerine sahip ülkelerden biriyiz. Türkiye’nin karşılaştırılabileceği ülkeler arasında birinciyiz! yine ölçütlerle en fazla asgari ücretli çalışanın olduğu ülkeyiz. kıdem tazminatı açısından 10 yıl, 20 yıl, 30 yıl önce aynı işyerinde, aynı sürelerle çalışan bir işçinin aldığı kıdem tazminatıyla ev, araba alabildiğini, kamuda orta gelire sahip işçilerin küçük çaplı dükkan bile açabildiğini biliyoruz; çünkü o günleri yaşayarak bugüne geldik. emekli maaşları malum…
dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasında yer alan Türkiye çalışanlara ücret vermeye gelince dünyanın en küçük ekonomisine sahip ülkelerle yarışıyor adeta. oransal olarak ücretler geçmişte de düşüktü; kabul. fakat alım gücü açısından, asgari ücretin yaygınlığı açısından bu kadar kötü değildi; dikkat ederseniz kötünün iyisi değil, kötünün kötüsü bir durum bu… 2 yıla yakın bir zamandır çalışan yoksulluğu ve derin yoksulluk kavramlarıyla açıklayabiliyoruz var olan durumu. Çalışma Bakanlığı verilerine göre çalışanların %37’si asgari ücretli. bunun anlamı şu, asgari ücret komisyonu üyesi Türk İş dahil sendikaların belirlediği açlık sınırının altında bir ücrete çalışan milyonlarca insan… çalışıyorsunuz; aldığınız ücretle yoksul değil, açsınız… buna kayıt dışı çalışan en az %30’luk kitleyi, asgari ücretin 50- 100 tl üzeri maaş aldığı için asgari ücretli sayılmayanları da ekleyin… söyler misiniz, böyle açlık, yoksulluk içinde çalışan milyonlarca insanın dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasındaki bir ülkede olması olağan mı? fakat bize olağan olduğunu kanıtsatmaya uğraşıyorlar…
yaşamanın ne olduğunu, ne anlama geldiğini unutturuyorlar bize. yoksulluktan bunalan insanların çığlıkları karşısında trollerin ve trolleşmiş iktidar yandaşlarının ‘çıkar bakayım cep telefonunu’ demeleri bunun sonucu… fiyatının iki katının vergi oluşu bir yana işçinin orta kalite bir cep telefonuna sahip olması bile çok görülürken yoksul olmadığının kanıtı olarak gösterilmeye çalışılıyor. bir çalışanın veya aile üyelerinin kafede içtiği çay, üzerine giydiği mont da aynı gözle görülüp propagandası yapılıyor; ve bizim adımıza karar veriliyor, yoksul değilsiniz!
başlarken çalışma süreleri demiştim; 2019’da yapılan bir araştırmaya göre çalışanların %20’ye yakın haftada 60 saat çalışıyor. yasada belirtilen süre 45 saat… 60 saatin altında, 45 saatin üstünde çalışanların oranını bilmiyorum; ancak inşaat işkolunda, tarımda, özel eğitim kurumlarında bu durumda çok sayıda insan olduğunu biliyorum. şu anki durumun özeti şöyle; açık sınırının altında bir ücretle, yasal sınırların üzerinde çalışma süreleriyle, örgütsüz, pazarlık yapma hak ve olanakları iktidar/ devlet tarafından ellerinden alınmış, yaşamayı unutmuş milyonlarca insan…
sahi, biz çalışmak için mi geldik bu dünyaya? geçenlerde izlediğim bir sokak röportajında 64 yaşında bir yurttaş ‘karımı sevmesem intihar edeceğim… bu mu adalet, bu mu dünya, bu mu gerçek, bu mu İslamiyet?… karımın karşısında it’im diyemiyorum ya, it’im, it’im…iş yok, para yok, 4.200 tl emekli maaşım var, 3.000 tl kira veriyorum…” diyordu. başka bir röportajda ise genç bir kurye; “para yok, 14 saat çalışmazsam asgari ücret alacağım… eve gidiyorum, uyuyorum, işe gelip çalışıyorum, eve gidip uyuyorum… annemin babamın yüzlerini göremiyorum, uyumuş oluyorlar… şurada bir yerde araba çarpsın bana, niye öldüm lan, daha yaşayacaktım demem…ben bunun için mi geldim dünyaya…? diyordu
*****
geçtiğimiz hafta anne babası tutuklandığı için velayetleri akrabalarına verilen üç çocuktan birinin ölümünü ‘izledik’ ülkece… 6 yaşında bir çocuk açlıktan, bakımsızlıktan, akrabalarının şiddetinden öldü; diğer kardeşler hastanede… kimileri komşuları, kimileri muhtarı, kimileri öğretmenleri suçladı ve içlerini ferahlattı, iktidara da söz söylemeyerek tehlikesiz alanda ‘top çevirerek’ sorumluluğunu yerine getirdi… anne babanın aynı anda tutuklanmasının sebebini bilmiyorum; fakat böyle bir durumda çocukların yaşamlarını devlet düşünecek ve gerekli önlemleri alacak. velayetin verildiği ailenin çocuklara karşı sorumluluklarını yerine getirip getirmediğini o kentteki Sosyal Hizmetler Müdürlüğü’nün denetleme görev ve sorumluluğu var… velayetin verilmesi sonrası mahalle muhtarına, çocukların okuduğu okul yönetimlerine durumla ilgili bilgi verip, izlemeleri konusunda uyarıda bulunmak da bir başka önlem…
altı yaşında istismar edilen kızın yaşadığı ilgisizliğin bir benzerini bu kez üç kardeş açlık ve şiddet görme biçiminde yaşadı ve devletin soğuk açıklamalarıyla (diğer kardeşlerin hastaneye kaldırıldığı, sorumluların gözaltına alındığı) geçiştirildi… resmi kurumlar düzeyinde sorumlu yok; tıpkı istismar davasında olduğu gibi…
İSİG (İşçi Sağlığı İş Güvenliği Meclisi)’nin iş cinayetleri raporuna göre 2022 Kasım ayında 7’si çocuk 127 kişi, 2022’nin 11 ayında 61’i çocuk 1.658 kişi ölmüş… bunların çoğunun açlık sınırı altında bir ücretle çalışırken olduğuna eminim… fakat dikkat çekmek istediğim; istismar veya açlık ve şiddet nedeniyle ölen çocuklar için gösterilen tepkinin çalışırken ölen çocuklar için gösterilmediğidir. (bunu mağduriyetleri yarıştırmak olarak görmeyin) çeşitli nedenlerle mağduriyetler, ölümler, sorunlar arasında seçici davranıyoruz. bu seçicilik insanı aşındırır, bozar, insanlıktan uzaklaştırır…