Pazar, Aralık 22, 2024
spot_img

Beklemekti Zamanın Ölçüsü

...bir çadır, bir yudum su, bir dilim ekmek beklerken insanlar; yıkılan kentleri hızla kuracağız, inşaat bizim işimiz diyordu güç sahipleri ki yaptıkları binalar yıkıldı, kurdukları düzen çöktü, afları ölüm getirdi…

binlerce insanın öldüğü, 1999 Gölcük depreminde olduğu gibi büyük olasılıkla binlerce insanın yitik (kayıp) olarak kayıtlara geçeceği bir zaman diliminde, üstelik milyonlarca insanın en insani gereksinimleri için adeta zamanın ve mekanın içinde tutsak kaldığı bir dönemde ‘normal’ (olağan, sıradan) bir yaşama, eskiye dönüş çağrısı yapıyorlardı yaşam koçları, mutluluk pazarlayıcıları… unutun diyorlardı, acınızı unutun…

evlerin yerinde insanlar dikiliyor/ öbek öbek ateşler, alevler tedirgin/ ateş başındakiler acıları bekliyor/ insanlar evlerin ve yerin altında/ kalanlar yıkıntılarda can arayışında…

ölümlerin ve yıkımların sorumlusu olanlar el ve söz birliği içinde kentleri yeniden kurmaktan söz ediyorlardı. yıkılan binalara göz yumanlar, imar aflarıyla ölümleri hazırlayanlar hızla yeni kentlerin sözünü verip, temellerini atıyorlardı…

insanlar, insanlar, insanlar, insanlar/ evleri mezar, köyleri, kentleri mezar/ insanlar, insanlar, insanlar, insanlar/ fay ve rant hattı arasında kalanlar/ insanlar, insanlar…

bütün bilgilerin, ön kabullerin depremle birlikte yıkıldığına tanık olurken, zaman ölüme akıyor, bütün beklentiler düş kırıklığıyla sonuçlanıyordu. yıkıntıların altında insanlar kurtarılmayı beklemekten ölümü beklemeye başlıyorlardı… seslerini duyuyorduk, seslerimizi duyuyorlardı!

hava soğuk, hava karlı, yağmurlu/ bir çıldırtan bekleyiş ve öfke/ derine bir çağrı sesimi duyan var mı/ yukarı bir çağrı orda kimse var mı/ uzağa bir çağrı devlet nerede/ ateş başındakiler ölümü bekliyor/ beklemek, beklemek gibi değil/ gelenler halktan, pervaneler gibi/ gelenler halktan, bekleyenler gibi…

kentleri, kurtarma yöntemlerini planlamayanlar kader planı diyorlardı ölümlere… birbirimize ağlıyor, kendimize acıyor, öfke biriktiriyorduk. kader planı diyenler ‘sorumlular cezalarını’ çekecek diyorlardı. imar aflarını çıkaranlar sorumsuz mu, Kızılay’a çadır sattıranlar, AFAD’ı çiftlik yapanlar sorumsuz mu? sorumlular vaatlerde bulunuyorlar bize…

insanlar, insanlar, insanlar, insanlar/ içlerine ve birbirleri için ağlıyorlar/ beklemek susulmuş bir ağıt ve öfke/ beklemek bütün kimliklerden öte/ bütün sesler, bütün acılar aynı dilde/ ayrı ayrı öldüler birlikte gömüldüler/ ve mezarlarına numara verdiler…

yıkıntıların başında insanlar en kötü olasılıkları düşünerek kavrulurken, iş makinaları talana durmuş canavarlar gibiydi. yıkıntıların altında binlerce insan…

kalan sağlar ölümü bölüşüyordu/ bütün sokaklarda insan kokusu/ hava soğuk, hava karlı ve yağmurlu / nokta nokta ateşler/ ve mahşer/ beklemekti zamanın ölçüsü/ yerin üstünde görmek yakıcı çaresizliği/ beklemekti zamanın ölçüsü/ yerin altında görmek ölümün gelişini/ beklemekti zamanın ölçüsü/ aşağıda, yukarıda, yakında, uzakta/ evleri mezar, köyleri, kentleri mezar

ne ölüm, ne yıkım yetmeyecek anlatmaya. kentler, sokaklar, caddeler geçmişi bugüne bağlayan, bizi biz yapan tarihleriyle yerle bir olurken insanlar yetim, insanlar öksüz, insanlar kimsesiz, insanlar köksüz kaldılar… bir çadır, bir yudum su, bir dilim ekmek beklerken insanlar; yıkılan kentleri hızla kuracağız, inşaat bizim işimiz diyordu güç sahipleri ki yaptıkları binalar yıkıldı, kurdukları düzen çöktü, afları ölüm getirdi…

insanlar, insanlar/ kimsesizlikle kırılan dirençleriyle/ yitirdiklerinden bir iz/ vedalaşacak bir tören umuduyla/ vaz geçilmez bir nöbette yıkıntılarda/ beklemekti zamanın ölçüsü/ ve mezarsız olmaktı ölümden kötüsü…

 yıkıntıların altındakileri zaman, üstündekileri ilgisizlik tüketiyordu… kalanlar insan insana tutunarak acılara direniyor, yaşam hırsızlarına karşı öfkeyi, kader planı diyenlere karşı gidenlerin anılarını ve kendi onurlarını örgütlüyorlardı… ailelerini, dostlarını, arkadaşlarını, evlerini yitirmiş, anıları yaralanmış insanlar ve insanlığa, insanlığına sahip çıkanlar yıkıntılar arasında yeni bir yaşamın kavgasını veriyorlardı… sessizce, abartısız, acındırmadan, anılara tutunarak, çektiklerinin hesabını tutarak… acıları unutma, normale dönme çağrıları yapanlara, kurtarmaya zamanında gelmeyip inşaat ve rant için olay yerine koşanlara karşı da sözünü ve gücünü biriktiriyordu kalanlar ve insana, insanlığa sahip çıkanlar… artık herkes için beklemekti zamanın ölçüsü… ve ortak çağrımız unutmayın, unutturmayın; unutamayın…

Bir Cevap Yazın

Salim Çalık
Emekli Maden İşçisi, Şiir Yazar