Bu haftaki yazımı ressamların resimleri ve antik çağ buluntularının görselleriyle destekleyeceğim değişik bir konuya ayırmak istedim. Tüm dünyada oldukça seveni olan biranın antik ve neolitik dönemdeki yerine bakmak ilginç bir yolculuk olur diye düşündüm. Günümüz bira üretiminin köklerinin hangi şartlarda ortaya çıktığı, insanlar tarafından nasıl tüketildiğine dair bu yazı ile tarihin derinlerine doğru bir yol alalım haydi…
İngilizce’de ‘beer’, Almanca’da ‘bier’ olarak bilinen sarhoş edici içki, adını ‘içmek‘ anlamına gelen Latince ‘bibere’ kelimesinden alır. İspanyolca bira anlamına gelen ‘cerveza’ ise Latince ‘cerevisia’ kelimesinden gelir. Latince kökene baktığımızda bira, insanoğlunun içmekten ne kadar keyif aldığının bir göstergesi olarak görülebilir. Buna rağmen şunu söyleyebiliriz ki, bira yapımı Romalılar ile değil, onlardan binlerce yıl önce başlamıştı. Çinliler de bir tür bira üretmişlerdi, ancak en popüler hale geleni, Mezopotamya’daki Sümerler’e atfedilir ve büyük olasılıkla 10.000 yıldan fazla bir süre önce başladığı düşünülüyor. İran’da Godin Tepesi olarak bilinen yerleşim yeri yaklaşık M.Ö. 3500 yılında bira üretildiğine dair kanıtlar sunarken, Sümer’de kazılan yerler, diğer antik kaplarda bulunan bira testileri ve kalıntısı olarak kabul edilen seramiklere dayanarak daha da erken bir tarih olan M.Ö. 4500’e işaret eder.
Bira yapımı daha sonra ticaret yoluyla Mısır’a gitti ve Mısırlılar orijinal süreci geliştirerek büyük popülerlik kazanan daha hafif bir ürün yarattılar. Bira ileri tarihlerde Yunanlar ve Romalılar tarafından bilinmesine rağmen, bu kültürlerin şarabı tercih etmesi ve birayı “barbar” bir içecek olarak düşünmesi nedeniyle hiçbir zaman aynı türden bir takipçisi olmadı. “Barbar” olarak gördükleri birçok halktan biri olan Almanlar, bira sanatını mükemmelleştirdi ve bugün bira olarak bilinen şeyi yarattı.
İlk Bira
Dünyadaki ilk bira, eski Çinliler tarafından M.Ö. 7000 yıllarında mayalanmış (kui olarak bilinen pirinç, bal ve meyveden yapılan 9.000 yıllık bir Çin karışımıdır). Ancak batıda, Mezopotamya’da, günümüz İran’ındaki Godin Tepesi yerleşiminde M.Ö. 3500 – 3100 yılları arasında başlamış. Bu tarihler arasında bira üretimine dair kanıtlar doğrulanmış, ancak biranın Sümer’de (güney Mezopotamya, günümüz Irak’ı) pratikte çok daha erken bir tarihte yapılmış olması muhtemel. Bununla birlikte, bölgede tarımın ilk geliştiği M.Ö. 10.000 gibi erken bir tarihte Godin Tepe’sinde bira üretim tarihini belirleyen bazı kanıtlar yorumlanmış. Bazı bilimciler, biranın ekmek yapımında kullanılan ve fermente edilen tahıllar yoluyla tesadüfen keşfedildiğini iddia ederken, diğerleri, temel olarak ekmekten önce geldiğini ve bilinçli şekilde bir sarhoş edici olarak geliştirildiğini iddia ediyor. Tarih bilimci Max Nelson bunun hakkında şöyle yazıyor:
‘’Meyveler çoğunlukla yabani mayanın etkisiyle doğal olarak fermente olur ve ortaya çıkan alkollü karışımlar hayvanlar tarafından sıkça aranır ve bundan zevk alırlar. Neolitik Dönem’de çeşitli bölgelerdeki tarım öncesi insanlar, kuşkusuz benzer şekilde bu tür fermente meyveleri aradılar ve muhtemelen açık havada bırakıldığında ilginç bir fiziksel etkiye (yani sarhoş edici) sahip olacaklarını umarak yabani meyveler bile topladılar. ‘’
Bira, şarap veya diğer içeceklerle ilgili sarhoş edici maddelerin kasıtlı olarak mayalanmasına ilişkin bu teoriyi kuvvetle destekleyen tarihi kayıtlar bulunuyor. Acil yiyecek, barınma ve ilkel yasa ihtiyaçlarını karşılayan insanlar, sonraki sırada bir tür sarhoş edici madde yaratılmasına önem vermiş gibi görünüyorlar. Bira her ne kadar modern çağda bilindiği şekliyle Avrupa’da (özellikle Almanya’da) geliştirilmiş olsa da, ilk olarak eski Mezopotamya’da içilmiş.
Mezopotamya’da Tanrıların İçkisi Bira
Eski Mezopotamya halkı birayı o kadar çok severmiş ki, aynı zamanda günlük besleyici bir öğeymiş. Resimler, şiirler ve mitler, hem insanları hem de tanrılarını, içecekteki ekmek veya bitki parçalarını süzmek için pipetle tüketilen biranın tadını çıkarırken tasvir eder. Mayalama o dönemde yoğundu, günümüz yulaf lapası kıvamındaydı ve bira pipetinin Sümerler veya Babilliler tarafından özellikle bira içmek amacıyla icat edildiği düşünülüyor. Ünlü şiir ‘İnanna ve Bilgelik Tanrısı’ birlikte bira içen iki tanrıyı anlatır; Bilgelik tanrısı Enki o kadar sarhoş olur ki kutsal meh‘i (uygarlığın yasalarını) İnanna’ya verir. Sümer şiiri Hymn to Ninkasi (Ninkasi’ye İlahi), hem bira tanrıçası Ninkasi’ye bir övgü şarkısı hem de ilk olarak M.Ö. 1800 civarında yazılmış bir bira tarifidir. Birayı kim denetlediyse veya mayaladıysa, tanrıça için önemli olmayacaktı; onun sorumluluğu, mümkün olan en iyi içeceğin sonucuna kadardı. Ninkasi’nin birayı her gün en iyi malzemelerle taze yaptığı söylenirdi ve ilahi sadece bir övgü şarkısı değil, aynı zamanda biranın nasıl mayalanacağına dair talimatlar olduğu için rahibeleri de aynı şeyi yapardı.
Sümerler birayla ilgili sikaru’dan dida ve ebir’e (“bira bardağı” anlamına gelen) kadar birçok farklı kelimeye sahipti ve içeceği, insan mutluluğunu ve refahını artırmak için tanrıların bir armağanı olarak görüyorlardı. Orijinal bira üreticileri kadınlardı, Ninkasi rahibeleriydi ve kadınlar yemek hazırlamanın bir parçası olarak evde düzenli olarak bira üretiyorlardı. Bira, daha sonra fermente edilen ‘bippar’dan (iki kez pişirilmiş arpa ekmeği) yapıldı ve bira mayalama her zaman pişirme ile ilişkilendirildi. Ancak M.Ö. 2050’de Ur kentinde bulunan ünlü Alulu bira makbuzu, bira üretiminin o zamanlardan ticarileştiğini gösteriyor. Tablet, bira üreticisi Alulu’dan 5 Sila ‘en iyi bira’ alındığını gösteriyor. (beş Sila yaklaşık dört buçuk litredir).
Ninkasi’ye İlahi
Akan sudan doğmuş,
Ninhursag tarafından şefkatle bakılmış,
Akan sudan doğmuş,
Ninhursag tarafından şefkatle bakılmış,
Kutsal gölün yanında senin kasabanı kurup,
Senin için büyük duvarlarını bitirdi,
Ninkasi, kutsal gölün yanında senin kasabanı kurup,
Senin için duvarlarını bitirdi,
Senin baban Enki, Nidimmud efendisi, (Nidimmud: yaratılış)
Senin annen Ninti, kutsal gölün kraliçesi,
Senin baban Enki, Nidimmud efendisi,
Senin annen Ninti, kutsal gölün kraliçesi.
Sensin hamuru işleyen [ve] büyük bir kepçeyle,
Bir çukurda karıştırıyorsun, bappir’i tatlı aromalar ile
Ninkasi, sensin hamuru işleyen [ve] büyük bir kepçeyle,
Bir çukurda karıştırıyorsun, bappir’i [hurma] – bal ile,
Sensin bappir’i büyük fırında pişiren,
Düzenleyen soyulmuş tahıl yığınlarını,
Ninkasi, sensin bappir’i büyük fırında pişiren,
Düzenleyen soyulmuş tahıl yığınlarını,
Sensin yere konulmuş maltı sulayan,
Asil köpekler hükümdarları bile uzak tutar,
Ninkasi, sensin yere konulmuş maltı sulayan,
Asil köpekler hükümdarları bile uzak tutar,
Maltı bir kavanozda ıslatan sensin,
Dalgalar yükselir, dalgalar alçalır,
Ninkasi, maltı bir kavanozda ıslatan sensin,
Dalgalar yükselir, dalgalar alçalır.
Sensin pişmiş püreyi kamıştan büyük yaygılara yayan,
Serinlik üstesinden gelir,
Ninkasi, sensin pişmiş püreyi kamıştan büyük yaygılara yayan,
Serinlik üstesinden gelir,
Sensin iki eliyle büyük ulu tatlı mayayı tutan,
[Onu] bal [ve] şarap ile demleyen,
(Sen tatlı maya, o kab’a)
Ninkasi (…) (Sen tatlı maya, o kab’a)
Süzme fıçısını, hoş bir ses çıkaran,
Sen uygun olarak büyük toplayıcı fıçının üstüne koyarsın,
Ninkasi, süzme fıçısını, hoş bir ses çıkaran,
Sen uygun olarak büyük toplayıcı fıçının üstüne koyarsın,
Sen toplayıcı fıçıdan, süzülmüş birayı döktüğünde,
Gediz ve Fırat’ın hücumu [gibi] olur,
Ninkasi, sensin toplayıcı fıçıdan süzülmüş birayı döken,
Gediz ve Fırat’ın hücumu [gibi] olur.
Hammurabi Ve Bira
Mezopotamya bira üretimi Babil yönetimi altında önemli ölçüde artmış, daha ticari hale gelmiş ve Hammurabi Yasası’nın 108-110. paragraflarının açıkça belirttiği gibi bununla ilgili yasalar çıkarılmıştı:
108 – Bir meyhaneci (kadın) içki ödemesinde brüt ağırlığa göre tahıl kabul etmez, ancak para alır, ve içeceğin fiyatı tahılın fiyatından düşükse, hüküm giyer ve suya atılır.
109 – Komplocular bir meyhanecinin evinde buluşursa ve bu komplocular yakalanıp mahkemeye teslim edilmezse, meyhaneci idam edilecektir.
110 – Bir “tanrı’nın kız kardeşi” bir meyhane açarsa veya bir meyhaneye içmek için girerse, o zaman bu kadın yakılarak öldürülecektir.
108 sayılı yasa, müşterilerini aldatmak için tahıl yerine (ki bu tartılıp ölçülebilir) nakit karşılığında “eksik ölçülerde” bira veren meyhanecilerle ilgiliydi; bunu yaparken yakalanırlarsa boğulacaklardı. Bira, nakit satış için değil, takasta yaygın olarak kullanılıyordu ve tüm vatandaşlar için günlük ölçüde bira tayını sağlanmıştı; alınan miktar kişinin sosyal statüsüne bağlıydı. İkinci yasa, meyhanecilerin, belalı kişilerin işyerlerinde toplanmasına izin vererek ihaneti teşvik etmesiyle ilgiliydi ve üçüncü yasa, ortak bir içki evi açan veya önceden kurulmuş bir tavernada içki içen, belirli bir tanrıya adanan kutsanmış kadın veya rahibelerle ilgiliydi. Babilliler’in bira içen bir rahibeye karşı hiçbir olumsuzluğu yoktu (Sümerliler de birayı tanrıların bir hediyesi olarak görülüyordu) ama sıradan kadınlar gibi birinin bunu yapmasına karşı çıkıyorlardı.
Babilliler birçok farklı türde bira üretmişler ve bunları çeşitli özelliklerini kaydeden yirmi kategoriye ayırmışlardı. Bira, özellikle çok popüler olduğu Mısır ile dış ticarette düzenli bir meta haline gelmişti.
Eski Mısır’da Bira
Mısır bira tanrıçası Tenenit’tir (doğum tanrıçası ve doğum evinin koruyucusu Meskhenet ile yakın ilişkilidir), adı Mısır’da bira için kullanılan kelimelerden biri olan tenemu’dan türemiştir. Mısır’daki en popüler bira, bal aromalı bir bira olan Heqet (veya Hecht) idi ve genel olarak bira için kullandıkları kelime zytum‘du. Giza platosundaki işçilere günde üç kez bira tayınları veriliyordu ve bira, Mısır’ın her yerinde emeğin karşılığı olarak sıklıkla kullanılıyordu. Mısırlılar, biracılığın insanlara büyük tanrı Osiris’in kendisi tarafından öğretildiğine inanıyorlardı ve bu konuda, biraya Mezopotamyalılar’la aynı şekilde bakıyorlardı. Mezopotamya’da olduğu gibi, en başta kadınlar bira üreticisiydiler ve evlerinde mayalıyorlardı. Bira başlangıçta aynı yoğun, lapa kıvamındaydı ve hemen hemen aynı şekilde mayalanıyordu. Daha sonra, erkekler biracılık işini devraldı. Meketre’nin (Firavun Mentuhotep II’nin başbakanı, MÖ 2050-2000) mezarında bulunan minyatür oyma figürler, çoğunluk olarak erkeklerin çalıştığı eski bir bira fabrikasını iş başında gösteriyor. Metropolitan Sanat Müzesi’ne göre figürlerin anlatımı şöyle; “Elinde coplu bir gözetmen kapının iç kısmında oturuyor. Bira fabrikasında iki kadın, başka bir adamın hamur haline getirdiği unu öğütüyor. İkinci bir adam, hamuru uzunlamasına bir şekilde eziyor. Bira fıçıda mayalanıyor, mayalanması için uzun güveçlere konuyor, mayalandıktan sonra siyah kil tıpalı yuvarlak çömleklere dökülüyor”.
Sarhoş edici maddeler çok önceden günlük insan yaşamının ayrılmaz bir parçası haline gelmişti. Tarih bilimci Jean Bottero şöyle yazıyor: Dünyanın en eski ‘uygar insanları’ arasında yer alan antik Mezopotamya’da, bir ziyafet çerçevesinde verilen basit bir yemekle alkollü içecekler şenliklerin bir parçasıydı. Esas olarak arpadan yapılan bira “ulusal içki” olsa da, şarap da nadir değildi. ‘’
Sümerler’in biraya verdikleri önemi şu atösözünden de anlamak mümkün aslında: “Birayı bilmeyen, neyin iyi olduğunu bilemez.”
Bira sadece tadı ve etkileri nedeniyle değil, aynı zamanda içilmesi bölgenin suyundan daha sağlıklı olduğu için de popüler olmuştu. Tarihçi Paul Kriwaczek, Mezopotamya şehirlerinin atık bertaraf sistemlerinin, insan ve hayvan atıklarını şehir surlarının dışına atmak için nasıl karmaşık bir şekilde tasarlandığını ayrıntılarıyla anlatıyor, ancak yine de içme suyu kaynağının genellikle bulunduğu yerin de orası olduğunu söylüyor. Kriwaczek bunun “muhteşem bir mühendislik başarısı, ancak halk sağlığı için potansiyel bir felaket” olduğunu belirtiyor. En iyi sular şehirlerden uzaktaydı, ancak suyun kaynatılmasını içeren fermantasyon süreci nedeniyle içmesi daha güvenli olan bira yapmak için yakındaki akarsulardan su alınabilirdi. Kriwaczek şöyle devam ediyor: Suyolları güvensiz olduğunda, tuzlu su tablası yüzeye çok yakın olduğu için sondaj kuyuları ve kuyular artık içme suyu sağlayıcıları değildi. Bu nedenle, zayıf alkol içeriğiyle sterilize edilen bira, en güvenli içecekti, tıpkı batı dünyasında, Viktorya zamanlarında olduğu gibi, hastanelerde ve yetimhanelerde bile her öğünde servis edildi. Eski Sümer’de bira, yaşamları için başkalarına hizmet etmek zorunda olanlara ödenen ücretlerin bir kısmını da oluşturuyordu.
Bira, bölgede ve özellikle ticari bir işletmeye dönüştüğünde, tercih edilen içecek haline gelmişti. Bu noktada, işin ne kadar karlı olabileceğini fark eden erkekler tarafından devralındığı ve geleneksel bira üreticileri olan kadınlarınsa onların gözetiminde üretime devam ettiği görülüyor. Mayalama elbette tamamen el yapımıydı, ancak popülerlik kazandıkça daha büyük miktarlarda yapıldı ve bu daha büyük ölçekli bira fabrikalarının gelişmesine yol açtı. Tarihçi Gwendolyn Leick şöyle yorumluyor: Bira esas olarak arpadan üretilirdi. Dövülen tahıldan kekler kalıplanır ve kısa bir süre fırınlanırdı. Bunlar tekrar dövülür, suyla karıştırılır ve mayalanmaya getirilirdi. Daha sonra hamur süzülür ve bira büyük kavanozlarda saklanırdı. Mezopotamya birası ancak kısa bir süre saklanabilirdi ve taze olarak tüketilmesi gerekiyordu. Çivi yazısı metinleri “sert bira”, “hafif bira” ve “koyu bira” gibi farklı bira türlerinden bahseder. Yeni Babil Dönemi ve sonrasındaki tarihlerin yanı sıra emmer (eski bir Avrasya buğdayı türü) veya susamdan başka bira türleri de üretilmişti.
Tanrıların insanlığa bira verdiği düşünülüyordu ve bu nedenle Mezopotamya’daki tapınaklarda kurban olarak bira onlara geri sunulurdu. Belirttiğim gibi, ücret ödemek için de kullanılıyordu ve dini bayramlarda, kutlamalarda ve cenaze törenlerinde kolayca tüketiliyordu. Bira, insanın içini ferahlatıp dertlerini unutturan bir içecek olarak güzel günlerle ilişkilendirilirdi. Örneğin Gılgamış Destanı’nda, arkadaşının ölümüyle perişan olan kahraman, ölümsüzlük ve yaşamın anlamı için bir arayışa girer. Seyahatleri sırasında, bu tür yüce arzuları bir kenara bırakıp yaşarken hayatın tadını çıkarmasını öneren barmen Siduri ile tanışır; kısacası ona rahatlamasını ve bir bira içmesini söyler. Bira, çeşitli nedenlerle ve hemen hemen her koşulda geniş çapta beğenilen bir içkiydi. Jeremy Black ve Anthony Green şöyle yazıyor: ‘’Ticarileştirilmiş sosyal içmenin, dini veya tıbbi amaçlar için değil, en azından M.Ö. ikinci binyılın başlarında yaygın olduğu, Babilli Hammurabi’nin halk evlerini düzenleyen yasaları tarafından doğrulanır. ‘’
Bira yapma zanaatını ilk olarak Sümerler geliştirmiş olsa da, Babilliler süreci daha da ileri götürdüler ve nasıl mayalandığını, servis edildiğini ve hatta kimin satabileceğini düzenlediler. Örneğin yukarıda da belirttiğim gibi, bir tanrıya adanan bir rahibenin özel olarak istediği kadar bira içmesine izin veriliyordu, ancak sıradan bir kadın gibi meyhane açması, bira servisi yapması veya bir meyhaneye girmesi yasaktı.
Bira Dünyayı Dolaşıyor
Bira, ticaret yoluyla, insanların mayalamaya hevesle kucak açtığı Mısır’a gitti. Mısırlılar biralarını Mezopotamyalılar kadar sevmişlerdi ve Mısır’ın her yerinde bira fabrikaları büyümüştü. Mezopotamya’da olduğu gibi, kadınlar ilk bira üreticileriydi ve bira, erken dönemde Dendera’daki tanrıça Hathor ile yakından ilişkiliydi. Tarihçi Richard H. Wilkinson şöyle yazıyor:
‘’Hathor, festivallerinde yaygın olarak kullanılmış gibi görünen alkollü içeceklerle ilişkilendirildi ve tanrıçanın imgesi genellikle şarap ve bira içeren kaplarda bulunurdu. Hathor bu nedenle sarhoşluğun, şarkının ve mürün hanımı olarak biliniyordu; bu niteliklerin tanrıçanın Eski Krallık zamanlarından beri popülaritesini arttırmış olması ve Mısır tarihinin geri kalanı boyunca varlığını sürdürmesini sağlamış olması kesinlikle muhtemeldir.’’
Hathor, insanları hayattaki sevinçlerini içki yoluyla özgürce ifade etmeye teşvik etse de, aşırı içmenin yalnızca belirli koşullar altında uygun görüldüğü belirtilmeli. Ne Hathor ne de diğer Mısır tanrılarından herhangi biri, sarhoş işçilere veya başkasının zararına alkolü kötüye kullananlara gülümsemedi. Ma’at’ın (uyum ve denge) evrensel ilkesi, aşırı içmeye izin vermişti, ancak her zaman kişinin günlük sorumlulukları, kişinin ailesi ve daha geniş topluluk ile dengedeydi. Hathor, biranın birincil tanrıçası değildi; Mısır bira tanrıçası yukarıda da bahsettiğim gibiTenenit’ti ve bira sanatının ona ilk olarak büyük tanrı Osiris tarafından öğretildiği düşünülüyordu. Sümer’deki Ninkasi gibi, Tenenit de birasını en iyi malzemelerden üretti ve yaratılışının her yönünü denetledi.
Biranın Düşüşü ve Yükselişi
Bira daha sonra Mısır’dan Yunanistan’a gitti (Mısırlıların bira anlamına gelen kelimesi olan zytum ve eski Yunanca’da içecek anlamına gelen zythos kelimelerinin benzerliği ile anlaşılacağı gibi). Ancak Yunanlar, onlardan sonra gelen Romalılar gibi, bira yerine sert şarabı tercih ettiler ve tahıllı mayalamayı barbarların kalitesiz bir içeceği olarak gördüler. Roma İmparatoru Julian, biranın keçi gibi koktuğuna dikkat çekerken, nektar olarak şarabın erdemlerini öven bir şiir bile yazmıştır. Şarabın biraya göre tercihli statüsünden ilk sorumlu olanlar, aynı zamanda birayı bir erkeğe uygun olmayan bir içecek olarak gören Keltler gibi görünüyor. Nelson şöyle yazıyor: Bira, (en azından sıklıkla) mayanın ayartıcı gücünden etkilendiği ve doğal olarak “soğuk” ve dolayısıyla efemine olduğu için kalitesiz ve değersiz tip bir sarhoş edici olarak düşünülürken, şarabın mayadan etkilenmediği ve daha çok ‘sıcak’ ve dolayısıyla erkeksi bir sarhoş edici olduğu düşünülürdü. Galyalılar, “İtalyan tüccarlar tarafından ithal edilen ve [su ile] karıştırılmadan, aşırı miktarlarda uyuşukluk derecesinde içtikleri şaraba bağımlıydılar” ve ayrıca şaraba o kadar âşıklardı ki, “bir köleyi bir kavanoz İtalyan şarabına başka bir köleyle takas edebilirlerdi”. Hâkim seçkinler tarafından biraya ne kadar kötü bakılırsa bakılsın, tavırları insanların içkiyi mayalamasına engel olmamıştı.
Bununla birlikte, Romalıların bira ürettikleri, M.S. 179’da Roma İmparatoru Marcus Aurelius’un kurdurduğu bira üretim yerlerinin buluntuları ile kanıtlanmış.
Almanlar, M.Ö. 800 kadar erken bir tarihte bira üretiyorlardı ve ilk yöntemleri, mayalamanın saflığı açısından, ancak önemli miktarda şerbetçiotu ilavesiyle eski Sümerler’inkileri yansıtıyordu. Kadınlar aynı zamanda Almanya’daki ilk bira üreticileriydi ve bira sadece tatlı sudan, ısıtılmış ve en iyi tahıllardan yapılıyordu. Gelenek, keşişlerin bira yapma zanaatını alıp manastırlarından bira satmasıyla Hıristiyanlık dönemine kadar devam etti. Bira hâlâ Hıristiyan tanrısı tarafından verilen ilahi bir armağan olarak görülüyordu ve sarhoşluktan kaynaklanabilecek kötülükler şeytana atfedilmişti. Sarhoşluktan kaçınmak için İncil’deki emrin (Efesliler 5:18) içeceğin kendisine değil, kişinin Tanrı’dan gönderilen Kutsal Ruh’la dolmasından ziyade, daha karanlık güçlerin hayatına girmesine kapı açan aşırı müsamaha için geçerli olduğu düşünülüyordu. Bu bira görüşü, bir kişiyi içkiye aşırı düşkünlük ve ortaya çıkabilecek ilgili sorunlar için suçlayan, ancak içeceğin kendisini asla suçlamayan eski Mezopotamya halkının görüşüne benzer.
Fin destanı, Kalevala (M.S. 17. yüzyılda yazılmıştır, ancak çok daha eski hikâyelere dayanır), dünyanın yaratılışından çok biraya satırlar ayırır ve biranın etkilerini, kolayca tanınabilecek şekilde över.
“Arpanın altın tanelerini alır,
Altı arpa tanesini alarak,
Yedi şerbetçiotu püf noktasıyla,
Yedi kabı suyla doldurur,
Ateşe kazanı koyar,
Arpa, şerbetçiotu ve suyu kaynatır,
Islanmalarını, kaynamalarını ve kabarmalarını sağlar
Böylece bira lezzetli bira,
Yazın en sıcak günlerinde,
Sisli burunda, Ormanlarla kaplı adada;
Huş ağacından fıçılara döktü,
Meşe ağacından yapılmış büyük fıçılara.”
Babilliler tarafından geliştirilen pipet, ilk olarak Sümerler tarafından özellikle bira içmek amacıyla icat edilmişti ve bira ne kadar dikkatli bir şekilde süzülse de, pipetin biradaki tortu yüzünden bir içiciyi tatsız içme deneyiminden uzak tutmak için kullanıldığı anlaşılıyor.
Seramik kaplar, gözenekli iç kısmı yabani maya kültürünün büyümesi için ideal yüzey olduğundan, eski Mısır fermantasyon sürecinin anahtarıdır. Ayrıca, sıcak ve kurak bir iklimde mayalama yapmanın bariz bir avantajı olacak şekilde, ortam sıcaklığından daha soğuktur.
Göbeklitepe ve Bira
Biradan bahsetmişken Göbeklitepe gibi önemli bir yere değinmeden olmazdı. Neolitik çağın başlangıcında, Göbeklitepe’de toplanan avcı-toplayıcıların, süslü sütunların oyulması, dans, ziyafet ve neredeyse kesin olarak fermente edilmiş yabani ürünlerden yapılan biraların içilmesi yoluyla sosyal ve ideolojik bütünlük yarattıkları düşünülüyor. Bu anıtsal yapıları inşa eden insanlar, insanlık tarihindeki büyük bir geçişten hemen önce yaşıyorlardı: Neolitik devrimde, insanlar çiftçiliğe ve ekinleri ve hayvanları evcilleştirmeye başladığında. Ancak Göbeklitepe’de evcilleştirilmiş tahıl belirtisi yok, bu da sakinlerinin henüz çiftçiliğe adım atmadıklarını gösteriyor. Kalıntılarda bol miktarda bulunan hayvan kemikleri, orada yaşayan insanların usta avcılar olduklarını kanıtlıyor ve büyük şölenlerin izleri var. Arkeologlar, bölgenin dört bir yanından gelen gezgin avcı-toplayıcı gruplarının zaman zaman büyük barbeküler için bir araya geldiklerini ve bu etli ziyafetlerin onları etkileyici taş yapıları inşa etmeye yönlendirdiğini öne sürüyorlar.
Göbeklitepe’deki öğütme taşları ve diğer bitki işleme aletlerinden, 12.000 yıl önce orada neler olup bittiğine dair bir resim şimdi ortaya çıkıyor. 10.000’den fazla öğütme taşı ve yaklaşık 650 oyma taş tabak ve kap içeriyordu, bazıları 200 litreye kadar sıvı tutacak kadar büyüktü. Dietrich, “Yakın Doğu’daki başka hiçbir yerleşimde, tarımın zaten yerleşik olduğu Geç Neolitik Çağ’da bile, bu kadar çok öğütme taşı yoktur” diyor. “Ayrıca akla gelebilecek her boyutta geniş bir taş çömlek yelpazesine sahipler. Neden bu kadar çok taş kap?” Yulaf lapası ve bira üretmek için tahıl öğütmek için olduklarından şüpheleniyordu. Arkeologlar uzun zamandır bölgedeki taş fıçıların Göbeklitepe’de ara sıra törensel bira tüketiminin kanıtı olduğunu tartışmışlardı, ancak bunun nadir bir uygulama olduğunu düşündüler.
Göbeklitepe’de bulunan devasa kapların dibinde, tipik olarak tahılın ıslatılması, ezilmesi ve fermente edilmesi sırasında üretilen kalsiyum oksalat adı verilen bir kimyasalın izlerini buldular. Başka bir deyişle, oksalat bira üretiminin bir yan ürünüdür. Bu kanıttan yola çıkarak araştırmacılar, Göbeklitepe’nin Taş Devri kadın ve erkeklerinin ziyafete geldikleri ve yüklüce bira içtikleri geniş bir festival alanı olduğu sonucuna varıyor. İnsanlar nasıl parti yapılacağını çok uzun zamandır biliyorlarmış gibi görünüyor. Aslında, büyük beyinli, sosyal primatlara dönüşürken sosyal içmenin evrimimizde önemli bir rol oynadığına inanan bilimcilere göre, alkol sevgimiz geçmişe daha da uzanabilir. Ve en önemlisi, alkol aynı zamanda, birlikte eğlenenler arasındaki sosyal bağları güçlendirecek olan endorfin sistemini de harekete geçirir. Başka bir deyişle, alkol, sosyal bağları güçlendirmeye ve engellemeleri yıkmaya yardım etmede hayati öneme sahipti ve bunu insan evriminin ilk günlerinden beri yaptı. Mark Forsyth, A Short History of Drunkenness (Sarhoşluğun Kısa Tarihi) kitabında, “Bu, insanlık tarihinin büyük teorisine yol açar: tarıma yiyecek istediğimiz için başlamadık – etrafta bir sürü yiyecek vardı” diyor.” İçki içmek istediğimiz için çiftçiliğe başladık.” Bu fikir, kendimizi avcı-toplayıcılardan çiftçilere dönüştürmenin ilk cazibesinin bira yapımı olduğuna inanan Oxford Üniversitesi’nden evrimsel biyolog Profesör Robin Dunbar da dâhil olmak üzere başkaları tarafından da destekleniyor.
Geçen 12 yılın sonunda yaptığı bir çalışmada Dietrich, “barbekü ve bira” yorumunun çok yanlış olduğunu savunuyor. Göbeklitepe’deki çok sayıda tahıl işleme aleti, çiftçiliğin yaygınlaşmasından önce bile, tahılların sadece ara sıra fermente edilen bir uygulamanın parçası olmadığını, günlük bir temel gıda olduğunu gösteriyor.
Yazımın sonuna bira konulu sevdiğim birkaç resmi ekliyorum. Ayrıca tarihin bize gösterdikleri doğrultusunda, bu çok tercih edilen ve sevilen erken dönem içkisi için kendi adıma, üretimin başlangıcındaki tüm kadınlara teşekkür ediyorum.
Tablodaki Almanca’da “Passglas” terimi ile İngilizce olarak bilinen uzun bira bardağı 17. yüzyılda içme oyunlarında kullanılırmış. Her kişi bir sonraki halkaya ulaşmaya çalışırmış. Oyunda en son halkaya ulaşana kadar devam etme zorunluluğu varmış. Sanırım bunun anlamı da en önce sarhoş olan kaybediyor demek.
Kaynaklar:
Beer in the Ancient World – World History Encyclopedia
Beer – World History Encyclopedia
Beer in Ancient Egypt – World History Encyclopedia
History of Beer | | Heartland Brewery
The Beer Archaeologist | History | Smithsonian Magazine
A sip of history: ancient Egyptian beer – British Museum Blog
Ninkasi’ye İlahi şiiri / Sümerlerin 3800 Yıllık Dünyanın En Eski Bira Tarifi – Arkeofili
How ancient people fell in love with bread, beer and other carbs (nature.com)
10,000 years of cheers: why social drinking is an ancient ritual | Alcohol | The Guardian
Cok guzel bir yazi olmus.Baslangicindan bu yana kadin parmago degdiginden olacak demek ki bu kadar sevmem.En eski uretici kadin atalarima selam olsun.
[…] Bira içen kurbağa (1), (2), [+] […]