“Güçlendirilmiş” bir parlamenter sistem, muhalefet partilerinin anayasa önerilerinin temel kavramı dense yeridir. Her bir partinin konuya ilişkin raporlarının sadece başlıklarına göz atmak bile, muhalefetin “güçlendirilmiş parlamenter sistem kavramından” ne anladığını ortaya koymak için yeterli olacaktır: CHP, anayasa tartışmaları ile ilgili raporuna “Demokratik Hukuk Devleti İçin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem…”, Gelecek Partisi “Tam Demokrasi İçin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem”, Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) ise “Özgürlükçü Katılımcı ve Çoğulcu Demokrasi İçin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” adını vermişler. İyi Parti’nin “İyileştirilmiş” anayasa önerisi ise bu konudaki en kifayetsiz – hatta dürüstçe söylemek gerekirse, İyi Parti’nin isminden yola çıkılarak yapılmış, anayasa hukukçusu olmayan kişilerce hazırlanmış ciddiyetsiz- örneklerden biri olarak listeye eklenebilir.
Aslında “güçlendirme” kavramı, ister demokratik hukuk devletinin, ister tam demokrasinin veyahut da katılımcı çoğulcu demokrasinin bir gereği, sıfatı olarak sunulsun, aslında -aynı zamanda- muhalefet partileri için hem CHS’ye hem de 12 Eylül 1980’den 2017’deki Mühürsüz Referanduma kadar değişe dönüşe de olsa bir şekilde varlığını sürdüren, “güçsüz/melez parlamenter sisteme” muhalefet edebilmelerinin maymuncuğu rolünü de üstlenmektedir. Muhalefet partileri, istisnasız -ve bence doğru olarak- CHS’ye karşı çıkışlarını, Mühürsüz Referandum öncesindeki parlamenter sisteme “dönüş”ün dışında konumlandırmaya çalışıyorlar: “Güçlendirme” kavramı ile muhalefet, CHS’ye eleştirilerini, eskiye dönüşün dışında yeni (güçlü) bir alternatifi inşanın manivelası olarak sunuyor. Bu, post-AKP dönemindeki anayasa değişikliği tartışmaları için de umut verici bir perspektif.
Gelecek Partisi ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem
GP, anayasa konusundaki görüşlerini, üzerinde detaylı bir çalışma yapıldığı, düşünülüp taşınıldığı besbelli bir rapor çerçevesinde sunan ilk partilerden biri. Tam Demokrasi İçin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Önerisi başlığını taşıyan rapor 11 Kasım 2020’de yayınlanmıştı.
CHP’nin 25-26 Temmuz 2020 tarihinde düzenlediği 37. Olağan Kurultayı’nda neşrettiği İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi’nde yer alan Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter Sistem konusundaki değerlendirmeler esas alınırsa, GP’nin raporu muhalefetin ikinci; CHP’nin 25 Temmuz 2021’deki MYK’sında kabul ettiği Demokratik Hukuk Devleti İçin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Rapor Taslağı –Bağımsız ve Tarafsız Yargı- Üzerine raporu esas alınırsa da GP’nin raporu muhalefet partilerinin neşrettiği ilk rapor olma özelliğini taşıyor. Yok eğer, Eski HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın T24’te yayınlanan Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Nedir?[1] (17 Ağustos 2020) başlıklı yazısını esas alacak olursak GP’yi üçüncü sıraya bile atabiliriz.
Aslına bakılırsa, hangi muhalefet partisinin birinci hangisinin ikinci olduğu tartışması tam bir “laf-ı güzaf”; sıralama kendi içinde rahatlıkla değiştirilebilir. Bu konudaki en geç tarihli raporlardan biri olan DEVA Partisi’nin 4 Ekim 2021 tarihli Demokrasiye Geçiş Eylem Planı çerçevesinde neşredilen Özgürlükçü Katılımcı ve Çoğulcu Demokrasi İçin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem raporu da dahil, muhalefet partilerinin 2020 ortalarından bu yana yayınladıkları öneriler, raporlar, taslaklar… Türkiye’nin çok önemli anayasa hukukçuları tarafından hazırlanmış, üzerlerinde çalışılmış, detaylı, bilimsel çalışmalardır. HDP’nin eş Genel Başkanı Prof. Dr. Mithat Sancar’ın çok önemli bir anayasa hukukçusu olduğu, CHP’nin raporunun yine bu konudaki önde gelen isimlerden Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu liderliğindeki bir ekip tarafından kaleme alındığı; anayasa hukukçusu Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem’in -ki Hoca, 2007’de AKP’ye sunulan Anayasa Önerisini hazırlayan ekip içinde yer alıyordu- DEVA Partisi Kurucuları arasında yer aldığı; GP’nin güçlendirilmiş parlamenter sistem önerilerinin de benzer şekilde anayasa hukukçusu hocalarımızdan Prof. Dr. Serap Yazıcı ve siyaset biliminin duayen isimlerinden Prof. Dr. Ergun Özbudun önderliğindeki bir ekip tarafından kaleme alındığı hatırlanırsa, “güçlendirilmiş parlamenter sistem” önerilerinin ne kadar ciddi ve bilimsel öneriler olduklarının altı da -kendiliğinden- çizilmiş oluverir. İşte tam da bu nedenledir ki İyi Parti’nin “iyileştirilmiş parlamenter sistem” önerilerini aynı bilimsel ciddiyet ve özenin dışında, sadece olsa olsa “bu konudaki siyasal tartışmaların” içinde tutmak gerekir diye düşünüyorum.
GP’nin güçlendirilmiş parlamenter sistem önerilerini hazırlayan ekibin önde gelen iki hocasının (Yazıcı ve Özbudun hocalar) aynı zamanda AKP’nin 2007’deki Anayasa Önerisi’nin de mimarları olduğunu hatırlatmak gerekiyor: Dönemin Başbakan’ı Erdoğan 8 Haziran 2007’da Özbudun Hoca’dan bir Anayasa Önerisi hazırlamasını talep etmiş, bunun üzerine Prof. Dr. Ergun Özbudun (Komisyon Başkanı), Prof. Dr. Zühtü Arslan, Prof. Dr. Yavuz Atar, Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem, Prof. Dr. Levent Köker ve o dönemde Doçent olan Dr. Serap Yazıcı’nın katılımları ile teşkil eden komisyon hazırladıkları taslağı 2 Ağustos 2007’de Başbakan ve parti yetkililerine sunmuş, 29 Ağustos 2007’de son şekli verilen taslak, dönemin AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat’a teslim edilmişti.
Gelecek Partisi’nin Tam Demokrasi için Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Önerisi başlıklı raporu CHS’ye yönelik eleştirilerini, bu sistemin yürütmeyi kişiselleştirmesi, yasamayı etkisizleştirmesi ve yargıyı bağımsızlaştırması başlıklarında toplamaktadır. Parti, söz konusu raporunda, sadece CHS eleştirilerini değil, kendi önerilerini de detaylı bir şekilde tartışmaktadır. Güçlendirmenin eskiye dönüş olarak ele alınmaması gerektiği raporda özellikle vurgulanmakla kalmaz, bilakis rapor detaylı bir şekilde neden 1924, 1961 ve 1982 anayasalarının getirdikleri düzenlere karşı olduğunu da ortaya koyar. Yeri gelmişken, GP 1924 Anayasası’nı -çoğulcu (plural) değil- çoğunlukçu (majoritarian) olmakla, 1961 Anayasası’nı vesayetçi olmakla, 1982 Anayasası’nı da “melez bir hükümet sistemi” getirmekle eleştirmektedir.
Başa dönersek GP, CHS’nin yürütmeyi “…tek şahsın kişiselleşmiş yönetimi haline getir[diğini]… [CHS ile] tek kişilik yürütme[nin] aşırı ölçüde güçlendir[ildiğini] OHAL ilan etme yetkisi ve OHAL Kararnameleri[nin] Cumhurbaşkanına aşırı ve denetimsiz bir güç aktar[dığını]” dile getirmektedir.
Yukarıda da belirtildiği gibi, GP’nin Tam Demokrasi için Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Önerisi raporu, CHS’nin yasamayı etkisizleştirdiğinin altını çizer: Raporda bu CHS’nin “…Cumhurbaşkanına kanunları veto yetkisi tanım[ası]… Meclisin denetim mekanizmalarından olan sözlü soru yetkisini[n]… gensoru [yetkisinin] ilga [edilmesi]… Meclis soruşturmasını etkisiz ve imkânsız kılm[ası]… Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin alanını genişletm[esi]… meclisin bütçe kanununu kabul yetkisini ortadan kaldırm[ası]” olarak dile getirilir.
Raporda CHS’nin yargı erkini “sözde” tarafsızlaştırmak adına bağımlı hale getirdiği vurgulanır:
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişi sağlayan 2017 değişikliği, Anayasanın 9. maddesinde yer alan “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.” hükmüne, tarafsızlık kavramını eklemiştir. Böylece yargının tarafsız olması gerektiği de vurgulanmıştır. Aslında tarafsızlık, zaten bağımsızlık içinde mündemiç olan bir sıfattır. Ne var ki siyasi tecrübemiz, bu kavramın münhasıran zikredilmesini gerektirmiştir. Bir hassasiyetin ifade edilmesi dolayısıyla bu kavramın eklenmesi olumlu olmuştur. Ancak yapılan değişikliğin sözel olmanın ötesinde bir değere sahip olması ve yargı fonksiyonunun güçlendirilmesi yönünde atılmış bir adım işlevi görmesi için kurumsal tedbir ve mekanizmaların güçlendirilmesi gerekmektedir. Yargıya tarafsızlık ve bağımsızlık sağlayacak asıl husus, Anayasa hükümlerinin sözel vurgusu değil; bunu sağlayacak olan anayasal güvencelerin varlığıdır. Maalesef, bu düzenlemeler yapılmadığı için yargı eskisinden daha fazla taraflı ve bağımlı hale gelmiştir.
GP raporu, “…parlamenter sürecin kilitlenmesini önleyecek mekanizmalar sunarak… güvenoyunda basit çoğunluğu, hükümet düşürmede nitelikli çoğunluğu arı[yarak]… gensoru mekanizmasını yapıcı güvensizlik oyu ile birleştir[erek]… Cumhurbaşkanlığı seçiminin krize dönüşmemesini teminat altına ala[rak]… yürütmenin içerisinde başbakan ve bakanlar kurulunu güçlendir[erek]… parlamentoyu güçlendir[erek]… Siyasi Partiler Kanunu’nda…Seçim Kanunu’nda değişiklik yaparak yüzde 10 barajını kaldır[arak]… Meclis İçtüzüğünde değişiklikler yap[arak] … karar vericilerin hesap verebilirliğini güçlendir[rerek]… kuvvetler ayrılığını, hukuk devletini ve yargının bağımsızlığını güçlendir[meye] çalışacağının altını çizmektedir.
GP’nin “Türkiye’nin önemli ve ertelenemez bir siyasal sistem sorunu” olduğu ve “…1924, 1961 ve 1982 anayasalarıyla çerçevesi çizilen parlamenter sistem[in], dönemin siyasal öncelikleri doğrultusunda erklerden birini diğerlerine üstün kıldığı ölçüde kuvvetler ayrılığı ilkesini hayata geçirmekte başarısız” olduğu eleştirilerine katılmamak elde değil. GP raporunun Sonuç bölümünde “1961 ve 1982 anayasalarının askeri darbeler sonrasında, darbeci iradenin gözetiminde” hazırlandıkları için “…parlamenter sistemin demokratik kurgusunu” zedelediğini “…hukuki denetim ilkesinin vesayet arzusuyla ikame edilmesine ve yetki-sorumluluk dengesinin bozulmasına yol” açtığını belirtmektedir. Benzer şekilde raporda “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi[nin] Türkiye’nin siyasal sistem sorununu çözmek bir yana daha da derin bir krize sürüklemekte, siyasal ve toplumsal yapımız üzerinde pek çok soruna yol” açmakta olduğu da vurgulanmaktadır.
Raporda ifade edilen şu cümleyi de hayli önemsediğimi belirtmek isterim: “Bu hükümet sistemi muhafaza edildiği sürece Türkiye’nin iktisadî, siyasi, hukukî ve sosyal sorunlarını çözme olanağı mevcut değildir. Çünkü bu sistem, nüfusu 84 milyona yaklaşan ülkenin kaderine hükmetme yetkisini mutlak ve sınırsız olarak, tek bir kişinin iradesine terk etmiştir.”
Keyifli Pazarlar
[1] Selahattin Demirtaş “Güçlendirilmiş Parlamenter sistem Nedir?” T24, 17 Ağustos 2020. https://t24.com.tr/yazarlar/selahattin-demirtas/guclendirilmis-parlamenter-sistem-nedir,27709