14 Ekim 2022 tarihindeki maden katliamında 42 işçi ölmüştü; beş ay kadar sonra yaralı işçilerden birinin daha ölmesiyle sayı 43 oldu. geçtiğimiz hafta bu katliamın duruşmaları başladı. personel açıklarından yeterli önlemlerin alınmadığına, Sayıştay raporlarından mevzuata uygun yapılanma olmayışına kadar birçok konu bugüne dek tartışıldı. bence tartışılacak bir durum da yok; konunun uzmanları kadar bilgim olduğunu iddia etmemekle birlikte özellikle Avrupa ülkelerinde benzer niteliklere sahip madenler dahil yeraltı madenciliği yapan ülkelerde elli yılı aşkın zamandır kitlesel madenci ölümleri yaşanmıyor. elbette bu karşılaştırmaları üretilen kömür miktarı, çalıştırılan işçi sayıları üzerinden yapınca bizim durumumuz çok daha vahim; o yüzden katliam diyorum, diyoruz…
duruşmanın ilk günü beklenen ilginin olmayışını öncelikle belirtmeliyim… doğrusunu isterseniz her iş cinayeti sonrası gördüğümüz kişileri veya o kişilerin yer aldığı kurumları görmüş olmak üzücü bir durum olmaya başlıyor. 43 kişinin yaşamını yitirdiği bir katliam sonrası aileler, duyarlı yurttaşlar, ölenlerin akrabaları, arkadaşları biçiminde uzun bir liste geliyor insanın aklına. fakat orada aileler üzerinde baskı kurulmaya çalışıldığını, ikna yolları denenerek dava açmamaları veya takip etmemeleri yönünde telkinlerde bulunulduğunu öğrenince çok sayıda soru da geliyor insanın aklına… duruşma öncesi ailelerden bazıları ve davayı izlemek için gelen siyasi parti ve meslek örgütü temsilcileri ve Amasra Belediye Başkanı kısa konuşmalarla görüş ve düşüncelerini belirttiler…
işçilerin üyesi olduğu sendikadan ve Türk İş’ten temsilci olmadığını özellikle belirtmek gerekiyor… bir de avukatların duruşma için yeterli büyüklükte bir salon talebi üzerine mahkemenin spor salonu talebinin Gençlik Spor İl Müdürlüğü’nün ‘amacı dışında kullanılamaz’ gerekçesiyle reddedildiğini ve bu salonun daha önce iftar programları ve AKP’nin organizasyonlarında kullanıldığını… duruşma için gittiğimde aklıma takılanlardan biri de sağ partilerin ve bu partilerin güdümündeki STK ve kitle örgütlerinin hiçbir iş cinayeti davasını izlemedikleri ve bizim de bunu kanıksamış olduğumuzdu… o kadar kanıksamış durumdayız ki dile getirme gereği bile duymuyoruz… neden? seçime günler kala, muhalefet yaptığını/ olduğunu söyleyen sağ partiler neden yalandan bile olsa mahkeme önüne kadar gelmezler?
Bartın’daki duruşmalar başladıktan 4 gün sonra da bütün kentlerde 1 Mayıs kutlandı. Bartın’daki kutlamalarda Genel Maden İşçileri Sendikası Amasra Şube Başkanı konuşmasının büyük kısmını Amasra katliamına ayırmış. fakat iktidarın maden politikalarına, gerekli yatırımları yapmayışına, iş cinayetlerini ‘kader’, ‘fıtrat’ olarak niteleyerek sıradanlaştırmasına, katliam sonrası cemaat ve tarikatlar dahil iktidara yakın güçlerin ve odakların madenci aileleri üzerinde kurmaya çalıştıkları psikolojik, dinsel, siyasal baskılara değinmemiş. üstüne ‘sorumlular en ağır şekilde cezalandırılmalı’ demiş… sorumlular? örneğin Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) yöneticileri, Çalışma Bakanlığı ile Enerji Bakanlığı denetim elemanları sorumlu değiller mi? Çalışma Bakanlığı ilgili personelleri için soruşturma izni vermezken, Enerji Bakanlığı bekleme kararı aldı… iktidarın sorumluluğu vurgulanmadan, ortalama bir söylemle ‘sorumlular cezalandırılsın’ demek var olan durumu kabul etmek anlamına geliyor…
izleyebildiğim kadarıyla bu yıl 1 Mayıs coşkusu ve kitleselliği beklenenin altındaydı; ez azından ben daha kitlesel ve seçimleri de içerecek biçimde taleplerin daha etkin vurgulanmasını bekliyordum… Türkiye’nin ‘en büyük’! konfederasyonu olmakla övünen, başta asgari ücret olmak üzere birçok konuda iktidarla tüm emekçilerin geleceğini belirleyen veya geleceğinde etkisi olan TÜRK İŞ’in 1 Mayıs’ı Adana’da kutlaması katılımın 10 binin altında olmasında etkisi olmuştur sanırım. (belki de kitleselliği düşürmek için böyle bir yer seçimi yapılmıştır)
DİSK, KESK,TMMOB, TTB ve TDB çağrısıyla Maltepe’de yapılan kutlamada emekçilerin birçok sorununa değinilmekle birlikte ortak ve sürekli savaşımı öne çıkaran önermelerden yoksun oluşu, 14 Mayıs seçimlerine gönderme yapılarak gelecek yıllarda 1 Mayıs’ın Taksim alanında kutlanacağı vurgusu önemli bir sorunların başında geliyordu. özellikle CHP’nin emek savaşımı üzerinde kurduğu hegemonyanın kabulü ve sürdürülmesi anlamına gelen seçim vurgusu emek savaşımı açısından geriletici bir etki yaratacaktır. çünkü biliyoruz ki seçimden sonra ortaya konacak restorasyon programı nispi iyileştirmeler sağlasa da emeğin sorunları, ulusal gelirden aldığı pay, iş cinayetleri, sendikal örgütlenme önündeki yasal/ fiili engeller açısından çok da beklentiye girilmemesi gerektiğini gösteriyor… bugünden başlayarak daha önce yitirilmiş ekonomik haklar dahil, yasal engeller, iş cinayetleri, örgütlenme hakları gibi konularda partilerden/ iktidarlardan bağımsız örgütlenmeler ve kararlar gerekiyor…
sınıf savaşımı ve emeğin hakları açısından bakan yerli, yabancı hiçbir örgütün sendika olarak görmediği Memur Sen 1 Mayıs günü genel kurul yaparak mazeret yaratmış… Memur Sen bu kadarla yetinmeyip iş cinayetlerinin, yoksullaşmanın, işsizliğin, eşitsizliğin asıl sorumlusu olan iktidar üyeleriyle birlikte seçimlerdeki ittifak ortaklarını da kongreye davet etmiş. komik olan; Memur Sen Başkanının aynı konuşma içinde hem iktidara destek açıklayıp, hem de memurların ekonomik sorunlarını getirmesidir. kısacası Memur Sen 1 Mayıs’ta yaptığı genel kurulunu iktidar propaganda alanına çevirmiş…
aslında Amasra Katliamını tek bir yazı olarak düşünmüştüm; ancak, iş cinayetlerinden adaletsizliğe, yoksulluktan eşitsizliğe, insanca yaşam talebinden barınma/ çalışma/ sağlık/ eğitim haklarına kadar her konunun 1 Mayıs’a içkin olduğu, bunların görünür olması ve örgütlenmesi için ortak zemin olduğunu anımsatmak istedim…
tek adam rejiminin ve iktidarının sona erdirilmesi, yarattığı yıkımın onarılması için iktidar değişikliğiyle birlikte daha fazlasına, işçi sınıfının örgütlü gücüne gereksinim olduğunu bir kez daha belirtmek isterim…