Pazar, Aralık 22, 2024
spot_img

Acil İhtiyaç

Saray/AKP/MHP iktidarının kurduğu üretim-bölüşüm ilişkisi yalnızca sosyal yardımlarla değil, borçlandırma yoluyla da insanları devlete ve bankalar aracılığıyla sermayeye bağımlılığını artırıyor. Yoksulluk iktidar için oy, bankalar için yeni bir sömürü alanı haline gelmiştir.

Saray/AKP/MHP iktidarının seçimlere yönelik olarak yaratmaya çalıştığı algı operasyonun bir parçası olarak Alevilerin desteğini almak için yaptığı cemevleri düzenlemesine gelen eleştiriler karşısında AKP sözcüleri ‘acil ihtiyaçlardan başladık’ dedikler. Oysa Alevilerin acil ihtiyaçlar listesinde iktidarın belirlediği listedekiler son sıralarda yer alıyor. Aleviler ilk önce eşit yurttaşlık istiyorlar; AİHM kararları doğrultusunda zorunlu din derslerinin kaldırılması veya seçmeli olmasını, Aleviliğin inanç olarak tanınmasını, Madımak Oteli’nin utanç müzesi yapılmasına, Alevi köylerine zorla cami yapılmasının durdurulmasını vb. istiyorlar. İktidar ise cemevlerinin elektrik ve su giderlerinin karşılanması, yapım- bakım- onarım giderlerinin karşılanmasını, inanç önderlerine maaş verilmesini vb. acil ihtiyaç olarak görmüş.

İktidarın ‘acil ihtiyaçlardan başladık’ açıklaması toplumun sorunlarına nasıl baktıklarını göstermesi açısından oldukça önemlidir. İhtiyacı, talepleri olana ne istediğini sormaksızın, ‘ben sorununu biliyorum ve çözüyorum’ diyerek otoriter olduğu kadar dışlayıcı tavrını da göstermiş oluyor. Yaşamımızın her alanında aynı yaklaşımla karşı karşıyayız. Kendilerinin dini, siyasi, ideolojik yaklaşımlarının bir yansıması olan bu tavrı iş cinayetlerine ‘kader’ diyerek yaşamı, insanı yok saymalarında, kendi kutsallarını ve önceliklerini bütün bir halkın kutsalı ve önceliği gibi göstererek çıkardıkları yasalarda, yarattıkları gelir dağılımındaki adaletsizliğe ilişkin açıklamalarda gördüğümüz şey iktidarın ve sermayenin öncelikleriyle birlikte acil ihtiyaçlarıdır.

Saray/AKP/MHP iktidarı geçtiğimiz hafta okullarda öğrencilere bir öğün yemek verilmesi talebini reddetti. Eğitim sendikalarının ‘çocuklar okula aç geliyor’ saptamalarına ve görünen açık gerçekliğe rağmen, üstelik hızla yoksullaştırdıkları halkı yaptıkları sosyal yardımlarla övünen iktidar öğrencilere bir öğün yemek verilmesini reddediyorsa acil ihtiyaç değil anlamına geliyor. Bu kadar da değil, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin üniversite öğrencilerine vermek istediği yemeğin üniversite içinde dağıtılmasını da engelleyerek kimin tarafından yapıldığına bağlı olarak tavır alıyor ve devlet eliyle bu tavrı gösteriyor. Yetinmiyor dar gelirliler için ‘yüzyılın konut projesi’ diyerek seçimlere yönelik hamleler yaparken, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin sosyal konutları dar gelirlilere uygun koşullarda tahsis edilmesi önerisi belediye meclisinin AKP ve MHP’li üyeleri tarafından reddediliyor. Büyükşehir belediyelerini muhalif belediyeler kazandıktan sonra düzenledikleri yardım kampanyalarını engelledikleri de dikkate alınırsa iktidar kendi belirleyip uygulamadığı acil ihtiyaçları da ihtiyaçtan görmüyor. Oysa aynı iktidar ihaleler, kamu statüsü tanıdığı vakıflar, bakanlıklar, vergi afları, varlık barışı, kur korumalı mevduat vb. aracılığıyla çok daha fazlasını sermayeye ve oy tabanı durumundaki yurttaşlara dağıtıyor.

Son olarak Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Amasra Müessesesi’nde yaşanan ve 42 maden işçisinin ölümüne yol açan iş cinayetine rağmen işçilerin ölmeden çalışmalarını sağlayacak maddi ve hukuki düzenlemeleri acil ihtiyaç olarak görmeyen iktidar ölümleri ve sömürüyü artıran özelleştirme ve güvencesiz çalıştırma düzenlemelerini sürdürmekte kararlı görünüyor. Hazine ve Maliye Bakanının ‘AKP iktidarı döneminde kimse beni enflasyona ezdirdiler’ diyemez açıklaması da tüm yaşadıklarımızın iktidar gözünden özetidir. Çalışanların büyük bölümünün asgari ücret civarında ücrete mahkum edildiği, geri kalanların da yoksulluk sınırının altında ücret aldığı koşullarda ekonomiden sorumlu bir bakan böyle bir söz edebiliyorsa cüretkar olduğundan değil, iktidarı sarsacak bir emek örgütlenmesinin ve muhalefetinin olmayışındandır. Enflasyon karşısında ezilmekle birlikte, yarattıkları çalışma düzeni nedeniyle her yıl iki bine yakın işçinin iş cinayetlerinde öldüğünü bilmiyorlar mı?

Geçtiğimiz hafta 14 öğretmen sendikası iktidarın çıkarmak istediği Öğretmenlik Meslek Kanunu, kariyer sınavı uygulamasına karşı iş bırakarak birçok kentte eylem yaptılar. İnsanca yaşayacak bir ücret, sosyal haklar, okullarda çocuklara bir öğün emek verilmesi, kamuda liyakat sınavının kaldırılması gibi taleplerle iş bırakıp alanlara çıkan öğretmenler acil ihtiyaçlarını da dile getirmiş oldular. Dikkat edilirse yalnızca kendilerini değil, velileri ve kamuda çalışan, işe girme beklentisi olanları da ilgilendiriyor talepler. Fakat asıl önemli nokta, yıllardır bir araya gelemeyen, ortak eylem yapamayan öğretmenler tüm farklılıklarına ve önceliklerine rağmen temel sorun ve önceliklerde ortak eylem yapma başarısını gösterdiler. Bu yanıyla siyasal muhalefete de bir mesaj taşıyor 14 öğretmen sendikasının ortak eylem yapabilmeleri.

Taksitle doğalgaz ödemesinden sonra taksitle mont ve kaban haberleri yoksullaşmasının boyutunu gösterdiği kadar iktidar ve sermayenin toplumu borçlandırarak bağımlı hale getirme politikalarındaki aşamayı göstermektedir. Saray/AKP/MHP iktidarının kurduğu üretim-bölüşüm ilişkisi yalnızca sosyal yardımlarla değil, borçlandırma yoluyla da insanları devlete ve bankalar aracılığıyla sermayeye bağımlılığını artırıyor. Yoksulluk iktidar için oy, bankalar için yeni bir sömürü alanı haline gelmiştir. İktidarın seçimleri düşünerek yaptığı açık olan iki binTL’ye kadar olan borçları, KYK kredi borçlarının faizlerini vb. silmesine yaratılan bağımlılık ilişkisi açısından da bakılmalıdır.

Saray/AKP/MHP iktidarının kayyum atamak veya adındaki Türk sözcüğünü çıkarmak için düzenlemeler yaptığı Türk Tabipler Birliği (TTB) yaptığı bir açıklama ile 2022’nin ilk on ayında 2.153 sağlık çalışanının iyi hal belgesi aldığını duyurdu. Yurt dışında çalışmak için alınan iyi hal belgesi talebindeki artış iktidarın yarattığı tahribatın büyüklüğünü de gösteriyor. İktidarın acil ihtiyaçlar listesinde sağlık çalışanlarının ekonomik, sosyal haklarını iyileştirmek, can güvenliklerini sağlamak olmadığı için sağlık çalışanları yurt dışına ‘kaçıyor’. 2002 yılında iyi hal belgesi alanların sayısının 59 olduğu göz önüne alınırsa durumun vahameti daha net görülecektir. Sağlık hakkının alınıp satılan bir meta olarak sunulması yetmiyormuş gibi bu gidişle hastanelerde doktor da bulamayacağız.

UYUŞTURUCU VE SÖMÜRÜ

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kara para, uyuşturucu kullanımı konusundaki çıkışı sonrası gelişmeler dikkat çekicidir. İktidar tüm bileşenleriyle Kılıçdaroğlu’nu suçlarken Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü üzerinden dava açtırılması yoluna gidilmesi de önemlidir. Doğrudan İç İşleri Bakanlığı veya bakanın kendisi değil de Jandarma ve Polis üzerinden dava açtırılması muhalefetin askere, polise karşıymış gibi gösterilmesi çabası olduğu düşünülebilir. Tartışmalar sürerken yalnızca İstanbul’da yakalanan uyuşturucu miktarının yirmi kat arttığı, uyuşturucu kullanma yaşının 12 yaşa kadar düştüğü, uyuşturucunun %45’inin evlerde kullanıldığı, Adli Tıp Enstitüsü’nün kanalizasyon atıkları üzerinde yaptığı çalışmaya göre atıklarda 120 miligram metamfetamin çıktığı belirtiliyor. Bu oran Berlin’de 8,1, Stockholm’de 25,3 olarak açıklandı. Kısacası yalnızca inançla, kutsallarla uyuşturulmuyoruz; madde bağımlılığı ile de uyuşturuluyor ve sömürülüyoruz.

Barınma, beslenme, sağlık, eğitim gibi temel hak olan ihtiyaçlarımızın siyasi ve ekonomik sömürü araçlarına dönüştürülmesine, meta olarak görülmesine toptan karşı çıkan bir yaklaşımı örgütlemek zorundayız. İktidarın ve sermayenin egemen kılmaya çalıştıkları anlayışları reddedip, onların söylemlerinin etkisi altında kalmadan kendi acil ihtiyaçlarımızı ve kendi çözümlerimizi örgütlemeliyiz. Seçimler sürecinde de devrimci, sosyalist, emekten ve yaşamdan yana güçlerle ilişkileri de kendi acil ihtiyaçlarımız üzerinden kurmak, bu ihtiyaçlar doğrultusunda yan yana gelmek zorundayız. Meclisi olduğu kadar işyerlerini, yaşam alanlarını ve sokağı da gören böylesi bir örgütlenme iktidara ve sermayeye karşı biriken öfkeyi açığa çıkarıp sonuç alabilecektir. İktidarın yarattığı ekonomik, sosyal, siyasi tahribatın kendiliğinden oy kaybına yol açıp seçimlerde kaybedeceği şeklindeki kolaycı yaklaşımların var olan düzenin kabulü anlamına gelmektedir.

Daha önceki yazılarımızda değindiğimiz dini- milli değerler üzerinden yaratılacak kışkırtmanın, seçimler öncesi dağıtılacak yardımların, beklenenin üzerinde ücret artışlarının, devlet gücünün etkisini unutmadan bugünün olduğu kadar yarının da mücadele araçlarını, yollarını ve birlikteliklerini yaratmamız öncelikli sorumluluğumuzdur. Seçimler açısından yapılan hesaplarda ve beklentilerde Brezilya’da fark atarak kazanacağı söylenen Lula’nın az bir farkla seçimi kazanması bir uyarı olarak düşünülmelidir. Tayyip Erdoğan’la Bolsonaro’un siyasi yöntemleri ve uygulamaları arasındaki benzerlikler de dikkate alındığında iktidarın yaptıkları veya yapmadıkları nedeniyle kaybedeceği beklentisi boşa çıkabileceği gibi, başkanlığın ve meclis çoğunluğunun karşıt ittifaklar tarafından kazanılması gibi bir olasılık da mevcuttur. Böylesi bir sonuçta sosyalistlerin, devrimcilerin yaratacağı ittifak özellikle sokak muhalefeti acısından belirleyici olma niteliğine sahip olacaktır.

İktidarın türbanla ilgili Anayasa değişikliği yapma isteği doğrultusunda HDP ile görüşmesi Altılı Masa içindeki muhalefet partileri ve türevleri tarafından iktidarın HDP’ye yönelik açıklamaları anımsatılarak gündem yapılmaya devam ediyor. Terörist, bölücü vb. ifadeleri anımsatarak yapılan bu tartışmalar iktidarın söyleminin tutarsızlığını göstermesi açısından makul karşılanabilir. Fakat asıl tartışılması ve görülmesi gereken Altılı Masa’nın iktidarın söylemlerini ciddiye alarak HDP ile görüşmemiş, görüşme iddialarını da reddetmiş olmasıdır. Muhalefet iktidarın çizdiği alanın dışına çıkıp, toplumun acil ihtiyaçlarına yanıt verecek politikalar oluşturamadığı gibi iktidarın yaratmaya çalıştığı kutuplaştırıcı, ayrımcı politikalara da tutsak olmuştur. Ekonomi alanında da eski iktidar üyelerinin Altılı Masa bileşeni olduğu dikkate alınırsa seçimlerden sonrası için yoksul halk kesimlerinin sorunlarını çözecek bir değişimin zor olacağı görülmelidir. Bu yüzden özgürlüklerden demokrasiye, yaşam hakkından insanca ücrete kadar ezilenlerin acil ihtiyaçları doğrultusunda bir mukavemet hattının gerekliliği ve zorunluluğu açıktır.

Bir Cevap Yazın

Haftalık Siyasal Durum Değerlendirmesi