Hara Tamiki adını duymuş olduğunuzu sanmıyorum, Tamiki, 6 Ağustos 1945 günü Hiroşima’ya atom bombası atıldığı zaman yaşadıklarını çarpıcı bir dille anlatmış ve yayımlamış bir şairdir. Hara Tamiki’nin bize aktardıkları çok değerli; niye mi, Homo Sapiens’in gelecekte varlığını sürdürebilmesi, Tamiki’nin insanoğlunun biriken belleklerine[i] bıraktığı yazılı mirasın nasıl kullanılacağına bağlı. Anlaşılmadı sanırım! O zaman size Hara Tamiki’yi tanıtayım, umuyorum bu yazıyı bitirdiğinizde… Neyse, isterseniz okuyun!
Hara Tamiki 15 Kasım 1905 tarihinde Japonya’nın Hiroşima kentinde zengin bir ailenin 8. çocuğu olarak doğar. 19 yaşına kadar Hiroşima’da eğitim gördükten sonra 1924-1932 yılları arasında Tokyo’da Keiko Üniversitesi’ne devam ederek İngiliz Edebiyatı bölümünden mezun olur. 1935 yılından itibaren hayatını yazar olarak kazanmaya başlamıştır. 1933 yılında Nagai Sadae ile evlenir, eşine olan aşkı şiirlerine de yansımıştır. 1939 yılında eşi tüberküloz hastalığına yakalanır ve 1944 Eylülü’nde ölür. Karısının hastalığı sırasında “Karımı kaybedersem arkamda üzgün bir şiir koleksiyonu bırakmak için sadece bir yıl yaşayabilirim” diye yazmıştır. Karısının ölümü Hara Tamiki için bir yıkım olur. Tek başına yaşayamayan Tamiki, 31 Ocak 1945’te trenle Hiroşima’ya geri döner ve ağabeyi ile birlikte aile evinde yaşamaya başlar. Almanya ve İtalya, Japonya’nın müttefikleri olmasına rağmen 1 Mayıs 1945 tarihinde not defterine “Mussolini öldürüldü ve “Hitler öldü. Yaşasın!” diye yazmıştır. Ama Japonya için savaş bitmemiştir, 6 Ağustos günü Hiroşima’ya atom bombası atıldığında Hara Tamiki evinde ve banyo yapmaktadır. Eşinin ölümünden sonra kendine bir yıl ömür biçen Tamiki, o gün yaşadıklarını gelecek kuşaklara aktarabilmek için yaşama tutunmaya ve daha ilk günden itibaren gördüklerini, tanık olduğu olayları yazmaya karar verir. Kyobashi Nehri kıyısında yazdığı notların ilk bölümünü 6 Ağustos’ta, ikinci kısmını ise 7 Ağustos’ta yazar. Geceyi Hiroşima İstasyonu’nun kuzeyinde bulunan Toshogu Tapınağı’nın çevresinde geçirirken, 8 Ağustos’tan itibaren Yahata Köyü’nde, ağabeyinin ailesi için edindiği bir evde yazmayı sürdürür. Hara Tamiki’nin notları Hiroşima’nın yıkımını gösteren en değerli, gerçek zamanlı kayıtlardan biridir. Tamiki’nin “Atom bombası günlükleri” adı verilen notları Türkçe olarak yayımlanmamıştır. Notların önemli bulduğum kısımlarını aşağıya alıyorum, birlikte okuyalım:
“Aniden, 6 Ağustos günü sabah saat 8.30 civarında, hava yoluyla saldırıya uğradık. Bütün şehir bir alev parıltısıyla yıkıldı. Banyodaydım ve yukarıda bir patlama sesi duydum. Kafamı duvara çarptım. Bir sonraki anda her şey karardı ve binanın yıkıldığını duydum. Soluk ışıkta, evimin yıkıldığını ve ailemin dükkanındaki malların çoğunun her yere dağıldığını gördüm. Kötü bir koku burnumu doldurdu ve gözlerimin kanaması vardı. Kız kardeşim Kyoko’yu buldum ve sonra çıplak olduğumu farkettim, kıyafetlerimi aradım. Gömleğimi buldum ama pantolonumu bulamadım. Düşmüş bir akça ağaç ve yıkılan evin üzerine adım attığımda, Sentei Bahçesi’ne[ii]gittim.
Kaçarken yolumun üzerinde yanmaya devam eden bazı evler gördüm. Bahçedeki devrilmiş bambu ağaçlarının arasından geçip, nehrin üst kıyısına ulaştım. Orada ondan fazla öğrenciyle tanıştım ve aralarında ağabeyimi buldum. Nehrin diğer tarafındaki ateş hızla yayılıyordu.
Sonra bir fırtına yaşadık ve Sentei Bahçesi’ndeki ağaçlar gökyüzüne uçtu. Bir süre sonra nehrin diğer tarafı da sessizleşti. Oraya gitmeye çalıştım, patlama yüzünden ağır yaralanan birçok insan olduğunu gördüm. Korkunç bir manzaraydı.
Nehrin öbür tarafına salla geldim. Yaralı bir kişi benden omzuma yaslanmasına izin vermemi istedi. Benimle birlikte yürürken, ölmek istediğini söyleyerek bombalamayı lanetledi. Ona biraz sıcak su verdim.
Nikitsu Tapınağı’ndaki bazı ağaçlar yanıyordu. Gece hava karardı. Yaralı kız öğrenciler yerde yatıyorlardı. “Anne, sabaha kadar bekleyemem!” diye bağırdı biri. Nehir kıyısındaki yaralı bir adam aile üyelerinin isimlerini birbiri ardına “Anne! Rahibe! Micchan!” diyerek sayıklıyordu; bütün gece, “Bana su ver! Bana su ver!” diyerek yalvardı. Yaralı bir kadın, “Bay Asker, yardım edin. Yardım edin bana” diye bağırdı. Gece soğuktu.
7 Ağustos’ta erkek kardeşim ve kız kardeşim Kyoko harap bölgeye girdi. Ailemin fabrikasında çalışanlar, Toshogu Tapınağı’ndaki[iii]ilk yardım istasyonuna geldiler. Gönüllüler bize biraz haşlanmış pirinç verdi. Nikitsu Park’ta bir musluk buldum ve boş bir bira şişesine biraz su koydum. Toshogu Mabedi’ne geldiğimde, yeğenim Hana’nın güvende olduğunu ve gece onunla ilgilenildiğini gördüm. Yüzü yaralıydı. Mihara şehrinden gönderilen bir doktor onu tedavi etti.
Yol kenarlarında çok sayıda yaralı vardı. Başları ve yüzleri şişmiş, şapkalarının altındaki saçlar gitmişti. Genç bir adam, alçak bir sesle, “Doktorlar, hemşireler, lütfen bana yardım edin” diyordu. Genç bir kız bağırdı, “Bay Asker, yardım edin bana!” Bir polis memuru isimleri, adresleri yazıp her yaralıya bir isim levhası verirken, bekleyen çok uzun bir insan sırası vardı. Çok sıcaktı.
Ağaçların gölgesi olmadığından, bir çatı oluşturmak için uçurumdan biraz kereste aldık ve gölgesinde kaldık. İlk yardım aldıktan sonra yeğenim Ezaki de bize katıldı. Her kişiye bir pirinç top verildi. Yanımızda elleri ve bacakları yaralanan bir adam vardı. Şortunun yarısı vücuduna yapışarak sallanıyordu. Çalışanlarımızdan Ando ve diğer bir yeğenim Sanshiro pirinç topları ile geldiler. Çevremizde bazıları ölmek üzere olan birçok yaralı insan vardı. Bir kadın yüzü simsiyah yanmış şekilde uzanıyordu. Bir öğrencinin cesedi kanıyordu. Her yerde çok fazla sinek çeken dışkı ve idrar vardı. Gerçekten kirliydi. Toshogu Tapınağı’nın oymalı travers penceresi yere düştü ve taş fenerler çöktü. Yanımızdaki bir adam su ve yemek istedi. Gece hava soğuktu ve zemin yatmamız için çok sertti.
Hiroşima İstasyonuna gittim ve bütün şehrin göz alabildiğince gri göründüğünü öğrendim. Fukuya Mağazası gibi birkaç bina ayakta kalmıştı. Askeri tatbikat sahasında bir at dolaşıyordu. Karakolda denizci çocuklar çalışıyordu.
Mucizevi bir şekilde yaşıyordum ve hayatta kalmak, gördüğüm sefaleti insanlara anlatmak için kaderimi kabul etmem gerektiğini düşündüm. Bunun zor bir sorumluluk olacağını düşündüm.
Biraz yulaf ezmesi alıp başkasının tavasını kullanarak pişirdim. Aile üyelerim beni övdü ve bunun gerçekten lezzetli olduğunu söylediler. Öğleden sonra kardeşim Hatsukaichi’den geldi, tatlı ve şeftali getirdi. Hepimiz rahat bir nefes aldık ve Yahata Köyü’ne taşınmak için at ve araba kiralamaya karar verdik. Sentei Bahçesine çıkan yolda yerde yatan bir şey bulduk. Arabadan çıktık ve ilkokul birinci sınıf öğrencisi olan yeğenlerimden Fumihiko’nun cesedini bulduk. Onu sarı pantolon ve giydiği kemerle tanıyabildik. Göğsünde bir şeftali kadar büyük bir yumru vardı, üzerinden sıvı akıyordu. Vücudu, parmakları birbirine dolanmış, yüzü yanmış ve şişmişti. Yanında bir kadının ve diğer iki kişinin cesetleri vardı. Onun için üzüldüm, sıra dışı ve korkutucu bir durumdu.
Fukuya Mağazasının içindeki her şey yanmıştı. Yanmış tramvayları ve hala parlayarak yanan bazı yangınları gördük. Kokutaiji Tapınağı’ndaki büyük bir kafur ağacı düştü ve her yere mezar taşları dağıldı. Belediye binasının etrafında birçok insan vardı. Asano Kütüphanesi’nin girişine cesetler bırakıldığına dair bir haber verildi. Ayrıca, vücudu şişmiş ölü bir at gördüm.
At ve at arabası o akşam Yahata Köyü’ne geldi. Yanıklarımızı tedavi etmek için bir hemşire geldi. 9’unda Hatsukaichi’ye gittik ve bir arabadaki ev eşyalarımızı Yahata Köyü’ndeki evimize geri taşıdık. Biri bir trenin penceresinden 6 Ağustos sabahı bombardımandan düşen üç paraşüt gördüğünü söyledi. Diğer insanlar, patlamanın ardından gelen parlak bir ışık gördüklerinden paraşütlerin düşmediğini söyledi.
Görebildiğim kadarıyla, cesetlerin hepsi birbirine benziyordu: Kafaları şişmişti, bütün yüzleri yanmıştı ve hem bedenleri hem de kolları öldüklerinde şişmişti. Yerde yatan on binlerce kimliği belirsiz ceset bulunduğunu ve ölülerin ruhlarının hayalet alevler gibi ışık tuttuğunu duydum.
Yanmamış olanlar bile saçlarını döktüler, kan kustular ve birbiri ardına öldüler. Ayrıca şehre sağlıklı bir şekilde girenlerin bombalamadan önce gömdükleri eşyalarını toprağı kazarak çıkarmak için toplandıklarını, hasta olduklarını duydum. Nehir yüzeyine gelen balıkları yiyenler iki ya da üç gün sonra öldüler.
Çalışanlarımızdan Imamoto, karısını bulmaya çalışırken yerlerde yatan yüzlerce kadının cesetlerini kaldırdı. Bileklerinde saat bulunan hiçbir ceset bulunmadığını söyledi.”
Hara Tamiki yaşadığı bu şiddet deneyimini “atom bombası” temalı pek çok şiire aktarmıştır. Dilimize çevrilen “Bu insanoğlu bu” adlı şiir çarpıcı örneklerden biridir[iv].
“İnsanoğlu bu
Bak bir atom bombası
Onu ne kılığa soktu.
Alev
Öyle korkunç
Yükseldi ki
Erkekmiş, kadınmış
Hepsi bir biçime girdi.
Şişmiş dudaklardan
İmdat… diye sızan
Baygın bir çığlık
Bu müthiş yanmış
İrinli bir yüz bu.
Bu insanoğlu bu
Bu
Bir insanın yüzü
Bu”
Hara Tamiku 1945 Ağustosu’nda yaşadığı felaket sonrasında yaşamını sadece 6 yıl sürdürebildi. 1951 yılında kendini bir trenin altına atarak yaşamına son verdi.
Hara Tamiku’nun ölümünden sonra, 2000 yılının Eylül ayında, edebi eserlerini sevenler tarafından Kagenki Topluluğu adında bir örgütlenme kuruldu. Tamiki Hara’nın ölümünün yıldönümüne “Kagenki” adı verildi. Bu topluluk Tamiki Hara’nın ölümünün 50. yıldönümünü anmak için onunla ilgili materyaller sergisine ev sahipliği yaptı ve her yıl Atom Bombası Kubbesi yanında inşa edilen anıtının önünde anma töreni yapmayı sürdürüyorlar.
Günümüzde 6 Ağustos gününden geriye ölen ve yaralanan insanların adları, tek tük siyah beyaz yıkıntı fotoğrafı ve “atom bombasına hayır” sloganı kaldı. Oysa 76 yıl önce iki kez kullanılan atom bombası günümüzde üretilmeye devam ediyor, binlerce kat daha güçlü olarak ve çok sayıda devlet tarafından. Trump, Putin ve Kim Jong-Un[v]gibi insanların elinin altında birer atom bombası düğmesi olmuş olma olasılığı bile dehşet verici. Daha da ürkütücü olanı şu ki dünyanın dört bir yanında milyonlarca, belki milyarlarca insan şu fikirleri cansiperane savunuyor:
“Evet, ABD’nin Japonya’ya atom bombası atması iyi bir şey değil ama[vi] Japonlar da hak etmişti. İşgal ettikleri Filipinler, Vietnam, Çin vb. ülkelerde insanlık dışı savaş yöntemleri kullandılar.”
Kanımca en az atom bombası kadar büyük bir tehdit oluşturan nükleer santraller pıtır pıtır açılmaya devam ediyor. Oldum olası Homo Sapiens’in sahip olduğu zekâ ile kurduğu uygarlıklar arasında ironik ve paradoksal bir ilişki olduğunu düşünmüşümdür. 76 yıl önce Hiroşima’yı yok eden “akıl” bugün Kazdağları’nda ağaç keserken, yarın Mersin veya bir başka yerde nükleer santraller kuruyor olacak. İnsanoğlu, günün birinde “arızalanan” bir nükleer santralın oluşturacağı yıkımın sonuçlarının Hiroşima’dan çok daha ağır olacağını geç de olsa öğrenecek[vii].
Hara Tamiki, insanoğlunun biriken belleklerine şiir diliyle yazılmış muazzam bir hazine bırakmıştır. Hiroşima’da ölenler için “hiçbirinin kolunda saat yoktu” diyerek korkutucu, karanlık bir geleceğe işaret etmektedir.
DİPNOTLAR
[i]“Biriken bellekler” ifadesi Frederik Pohl’un Hiçi Destanı adlı bilimkurgu romanından alınmıştır. Bana aitmiş gibi kullanmayı istemem.
[ii]Sentei Bahçesi: 1620 yılında feodal Lord Asanos tarafından yaptırılan bir villada bahçe olarak inşa edilen bugünkü Shukkeien Bahçesi.
[iii]Toshogu Mabedi: Hiroşima İstasyonu’nun kuzeyinde, Futabano Sato’da bulunur. 7 ve 8 Ağustos’ta Tamiki ve aile üyeleri orada iki gece geçirdiler.
[iv]Çeviri: L. Sami Akalın.
[v]Kuzey Kore Devlet Başkanı.
[vi]Ama sözcüğü, kendisinden önce gelen önermeyi yok hükmüne çevirir. Yorum: DAD.
[vii]Çaldağı’nda nikel, Kazdağı’nda altın için ağaç kesilmesi sürdürülürse, dünyayı insanlar için yaşanmaz hale getirmek için atom bombasına veya nükleer santrallere bile gerek kalmayacak.
KAYNAKLAR
1-Ataol Behramoğlu, Özdemir İnce; Dünya Şiir Antolojisi, Pozitif Yayınları, 2008, Cilt: 2, Sayfa 232-233
2-Tamiki Hara’s Notes of the Atomic Bombing, Translated by Tomoko Nakamura, Hiroshima International University.
3-Richard H. Minear, Hara Tamiki’s Land of My Heart’s Desire, University of Massachusetts Amherst, 1989.
4-Hara Tamiki, From Wikipedia, the free encyclopedia.